Yani yaşıyor olmak,
Yaşamakla bağdaşmaz bazen.Edip Cansever
.
.
.
.Damla'dan
İstanbul'da geçirdiğimiz o müthiş 1 günün ardından uzun süren bir yolculukla tekrar Dominiğe döndük. Döner dönmez geçirdiğimiz konseyde Dominikteki son SMS oylaması yapıldı. Aynı zamanda da adaların birleştiğini öğrendik. Fazlasıyla yorgun olduğumuzdan dolayı adamıza gelen ünlüler takımına 'hoşgeldin' deme işini yarına bıraktık. Hepimiz o gece deliksiz bir uyku çektik.
Uyandığımda etrafta hiç hareketlilik olmadığı gibi ses de yoktu. Sanırım kimse uyanmamıştı. Yataktan kalkıp barakadan çıktım. Erkekler barakasına bakındım, herkes uyuyordu. Üzerimde hâlâ atamadığım bir yorgunluk vardı. Sahile gitmek istiyordum ama üşeniyordum da. Gitmekten vazgeçip barakaya döndüm. İçeri geçmeden direkt oturdum tahtaya. Kolumdaki tokayı çıkarıp saçımı bağladım. Hava gereğinden fazla karanlıktı. Yağmurun yağacağı çok belliydi. Bunu düşünürken yanıma doğru gelen Adem'i farkettim. Gülüyordu. Ben de ona karşılık olarak gülümsedim.
"Günaydın."
Yanıma oturdu. Elinde garip bir şekle sahip yaprak vardı. Ona bakarken o da
"Sana da." dedi. Elindeki yaprağı alıp inceledim. Gerçektende tuhaf bir şekli vardı. Bunu adlandıramıyordum ama çok hoştu.
"Çok güzel bu!" dedim gülümseyerek. Gözlerimi yapraktan ayırmadan devam ettim.
"Nereden buldun sen bunu? Çok sevdim." Karizmatik bir tebessüm yayıldı yüzüne.
"Bu güzellik yolda gelirken çıktı karşıma. Ben de sevdim. İstersen senin olabilir. Özellikleriniz de benziyor hem." Utanarak sürdürdüm tebessümümü.
"Bu bir iltifattı sanırım?" Başıyla onayladı. "Teşekkür ederim o zaman." Yaprağı kenara bırakıp Adem'e çevirdim yüzümü.
"Affedersin. Ben unuttum... Hoşgeldiniz adamıza."
"Hoşbulacağız bence de." Suratındaki ima beklediğim bir tavırdı, dolayısıyla hiç şaşırmamıştım.
"Karşılayamadık diye böyle söylüyorsun değil mi? Biz de yol yorgunuyduk ama hak verin biraz." Sahte olduğu aşikar olan bir tebessümle omzumu sıvazladı.
"Sözüm meclisten dışarı." Saçmaydı. O yolculuğa tek ben çıkmamıştım. Tüm takım beraberdik ve hepimiz yolculuk uzun olduğundan yorgunduk.
"Ben sana birşey soracağım." Aniden gerginleşen sesi ve bu garip mimiği beni soracağı sorudan korkutmuştu bile. Merakla ve dikkatle ona diktim bakışlarımı.
"G-geçenlerde Merve ağzından birşeyler kaçırır gibi oldu..." Duraksadı. Merve ağzından ne kaçırmıştı ki? Allah'ım lütfen korktuğum başıma gelmesin. Devam etti;
"Gerçi ben oradan anlayamamıştım pek ama.. son dokunulmazlık oyunundan sonra çok.. Neyse ya.. Unut, boşver."
"Madem girdin konuyor sor ne soracaksan." Ne diyorum ben ya! Ne güzel sormayacaktı işte. Ah Damla ahh!
"Tamam. Soruyorum o zaman direkt?" korkarak başımı salladım.
"Anıl ve sen sevgili misiniz?" Kaşlarımı çatıp ciddi görünmeye çalıştım. Başarabilirdim.
"Yok artık! Sana bunu ne düşündürdü bilmiyorum ama bu soru bile beni rahatsız etmeye yetti. Anıl'la ben çok yakın arkadaşız. Ayrıca.. ayrıca sevgilisi var." Gülümsedi.
"İyi o zaman." Ben şaşkın gözlerimle ona bakarken ne söylediğinin farkına varmış olacak ki bana döndü.
"Yani iyi derken.. şey anlamında hani.. Ne diyeyim ki Allah mesut bahtiyar etsin." Saçmalamıştı. Göz devirip önüme döndüm.
"Eder, eder."Anıl'dan
Gözlerimi açtığımda doğrulup oturdum. Sıkıntıyla arkama yaslandım. Ne halt yiyeceğime dair hiçbir fikrim yoktu. Uyanır uyanmaz kafamı meşgul etmeye başlayan bu düşünceler elbette can sıkıcıydı ama önemliydi. Belki de en doğrusu Selim'i dinlemektir.
"Ne denir ki? Açıklanamaz bir şey bu. Ayrıca böyle olmaz ki oğlum. Nereye kadar devam edebilirsiniz bu şekilde? İki kadın bir adam durumu var ortada. Tamam, anladım sen Damla'ya aşıksın ama İlayda'yla hala sevgiliyken birlikte olmanız hem sana hem de o kıza zarar verir. Sen İlayda'dan ayrılana kadar bir müddet ayrı kalmalısınız bence. Böylece daha az yanar canınız. Evet çok özlersiniz ama en azından acı çekmezsiniz. Gencecik insanlarsınız, ne diye yapıyorsunuz bunu birbirinize lan? Böyle aşk acısı insanı canından eder be! İyi dayanmışsınız şimdiye kadar. Hele o kız... Allah yardımcınız olsun, kolay değil."