Tıkandığım o an,
Elimi nereye koyacağımı şaşırdığım o an işte,
Aklımdan o kadar şey geçti ki takip edemedim...
Nazım Hikmet Ran.
.
.
.Geri çekilip endişeyle genç kızın yüzüne baktı Hilmi Cem. Çok kötü görünüyordu.
"Damla ne oldu? Neyi haketmedin? Anlat bana."
"ALLAH BENİM BELAMI VERSİN!" diye bağırdı tüm kuvvetiyle. Hilmi Cem etrafına bakındı. Herkesin duyduğuna emindi. Görebildiği herkesin gözü onların üzerindeydi şuan. Anıl, Murat ve Merve de onlara doğru gelmeye başladı. Vardıklarında başını eğdi Damla. Ne o kızı öpen Anıl'ın ne de bunu bilip kendisinden saklayan Murat'ın yüzünü görmek istemiyordu.
"Kuşum?"
Merve'nin sesini duyunca Hilmi Cem'den ayrılıp ona sarıldı. "Gidelim." dedi. Merve ona sarılıp adanın ücra bir köşesindeki kayalığa doğru götürürken Hilmi'ye sordu Murat;
"Ne olmuş? Neden öyle koşuyormuş?" Dudağını büktü Hilmi.
"Çok güzel. Şimdi öldüreceğim işte seni. Bitti." Dişlerinin arasından bunları söyleyip ormana doğru inanılmaz bir hızla koşmaya başlayan Anıl'ın peşinden telaşla koştu Hilmi ve Murat. Ada ahalisi onlara öylece bakıyordu. Anıl'ın içini nasıl bir öfke kapladıysa hızına yetişmek mümkün değildi. Karşılarına Adem çıktığında durdu Anıl.
"NE YAPTIN LAN ONA?! ÖLDÜRÜRÜM SENİ!" damarları resmen bağımsızlığını ilan etmişti. Öyle ki sadece bu cümleyi kurarken bile kıpkırmızı olmuştu. Hilmi ve Murat da yetişti onlara.
"Biri anlatabilir mi ne oluyor şuan?" diye soran Murat'ı umursayan olmamıştı. Derin bir nefes alan Anıl tüm kuvvetiyle sıktığı yumruğu Adem'in yüzüyle birleştirdiğinde ağzı açık kalmıştı Hilmi'nin. Murat hemen Anıl'ı tutup geriye doğru ittirdi.
"N'apıyorsun lan!?" diye çıkıştı Adem. Murat Anıl'ı zaptetmekte zorlanırken Hilmi Cem hâlâ yaşananın şokundaydı.
"ONUN KILINA ZARAR VERDİYSEN KANINI İÇERİM SENİN!"
Anıl bağırırken öyle renk değiştiriyordu ki korkuyordu Murat. Adem ayaklanıp yumruğunu Anıl'a doğru sallayacağı esnada kolundan yakaladı Hilmi Cem.
"Ağır ol Adem efendi! Dokunamazsın kardeşlerime!" Sakin bir şekilde söylemişti.
"S**tirin ulan! Tek başınıza gelmeye g**ünüz yemedi mi?" diyen Adem'e dönmeden cevap verdi Murat "Efendi ol, bozma ahlakını." Kolunu Hilmi'nin elinden kurtarıp silkelendi Adem. Murat hâlâ Anıl'ın önünde duruyordu.
"Ne istiyorsunuz lan? Ne'den bahsediyor bu şerefsiz?" dedi Adem.
"Adem doğru konuş!" diyen Hilmi Cem, Adem'e doğru adımlayınca bir elini ona uzatıp dur işareti yaptı Murat.
"Damla seninle miydi?" diye son derece sakin ve ılımlı bir şekilde sordu Murat.
"Sizene!"
Anıl Murat'tan kurtulup yakasına yapıştı Adem'in. Murat ve Hilmi Cem ayırmaya çalışsa da nafileydi.
"Bana bak oğlum! Canımı sıkma benim! N'aptın ona? N'APTIN DİYORUM!" kışkırtıcı bir şekilde kahkaha attı Adem.
"Birşey yapmadım."
Murat Anıl'ın kollarına yapıştı ve Adem'den ayırdı. O Anıl'ı bir nebze olsun sakinleştirmeye çalışırken Hilmi diklendi Adem'e.
"Bilader, kız senin yanından kireç gibi suratla çıktı, deli gibi koşuyordu. Neden?" Kelimeler gayet yatıştırıcı gibi görünse de tahrik edici bir tonla söylemişti Hilmi Cem.
"Bakın defolun gidin başımdan yoksa bu adadan gidersiniz!"
"Hadi oradan ya?" dedi Hilmi alaycı bir tavırla. Murat yine Anıl'ın önüne geçerek geldi yanlarına.
"Ayrıca sanane lan? Neyi oluyorsun da yumruk atıyorsun sen bana? Kimsin sen?"
Tam da şuan bağıra bağıra sevgilisiyim demek isterdi Anıl. Yapamazdı. Kendisi defolup gidebilirdi bu adadan ama Damla'ya bunu yapamazdı. Yüzü beş karış gitti yanlarından.*******
"Kuşum anlat hadi. Ne oldu? Derman olayım derdine?"
Merve ne derse desin sinir krizi geçiriyordu Damla sanki. Ağlamıyordu ama bağırıyordu.
"Ölmek istiyorum ben artık! Bu kadar acı fazla bünyeme anlıyor musun? ÇOK FAZLA!"
Damla'nın başını göğsüne yaslayıp saçını okşadı Merve. Kıyamıyordu. Damla'nın bu halini görünce onunda canı acıyordu sanki.
"Aptalım ben. APTAL! Salağın tekiyim. Ne yaptım ben öyle Merve. İğrençlik bu! Allah kahretsin! KAHRETSİN!"
Merve'nin kollarından kurtuldu yine. Hiç iyi görünmüyordu. Bir akıl hastası gibi davranıyordu. Endişeliydi Merve. Zaten az önce ekipten gelenleri de birşeyler zirvalayıp göndermişti. Bugün ne oluyordu böyle?
"Ben hiç yapmam kısasa kısas. Hele bu... Kendimden..." Sustu. Nefes nefeseydi. Tükendiğini hissetti. Tüm gücü tükenmiş gibiydi. Derin derin alıyordu nefeslerini.
"Damla kendine gel!"
"İyiyim."
Suratı bembeyazdı. Yorgun görünüyordu. Başı hâlâ dönüyordu. Övürdü.
"N-ne oluyor? Damla?"
"Kusuc-"
Daha kelimesini bitiremeden kusmaya başladı. Zaten midesi bomboştu. Damla öksürmeye başlayınca ayağa kalktı Merve.
"Olacağı buydu işte. Bekle burada. Metin ağabeyi çağı-"
"Sak-öhö-ın! Sakın!"
Durdu Merve. Damla hâlâ öksürüyordu. "Öf Damla öf! Gel su da suratını yıka o zaman."
Zaten denize yakın olduklarından Merve'nin desteğiyle gidip temizledi yüzünü, ferahladı. Sonra tekrar az önce oturdukları kayalığa döndüler.
"Heh! Otur şöyle." Hırkasını çıkarıp Damla'ya giydirdi. Kaygıyla baktı genç kıza. Yanağını okşadı.
"İyi olduğuna emin misin bebeğim?" Başını salladı Damla.
"İyiyim. Bebeğim deme bana."
"Olur kuşum."
O kadar çok yorgundu ki. Hem ruhu hem de bedeni tükenmişti artık. Psikolojisi berbat durumdaydı. Sahi ne zamandır kötü hissettiğinde ölüm geçmeye başlamıştı aklından? Ne zamandır kendi olmaktan çıkmıştı? Neden? Az önce kaldığı yerden devam etti bağırmaya.
"Allah cezamı versin benim! Gerçi daha kötü ne gelebilir başıma bilmiyorum ama..."
Kısa bir çığlık attı. Merve hayretle onu izliyordu. "Ben çok iğrenç bir insana dönüştüm Merve. KİMİM BEN!? O ormandaki ben değildim. Olamam. Öyle biri değilim ki... Merve!" dedi ağlamaklı çıkmıştı bu kez sesi. "Ben tiksiniyorum kendimden, iğreniyorum. Ben nefret ediyorum kendimden, seçimlerimden, kararlarımdan.. herşeyden."
"Sevgilim!" Anıl'ın sesini duyunca istemsizce kaldırdı başını Damla. Şuan yüzünü bile görmek istemediği adam birde sevgilim mi demişti ona? Şaka gibiydi. Merve beklemediği bu seslenişe şaşırmıştı.
"Git!" dedi Damla. Sesi boğuk çıkmıştı, yutkundu. Anıl onu duymazdan gelip çöktü dizlerinin üzerine, yanına.
"Bana ne olduğunu söyle. Yalvarırım sana, bana ne old-"
"Sen söyledin mi ki ?" dedi Damla. Kendinde son derece emin ve aşağılayıcı bir tonda. Şüphelendi Anıl ama bunu öğrenmesine imkan yok diye düşündü.
"Bebeğim.. niye 'kendimden nefret ediyorum' dedin? Hadi anlat bana. O adam ne yaptı?" Ağlayan bir bebeği sakinleştirmeye çalışır gibi davranıyordu Anıl. Gözleri buğulandı yine Damla'nın.
"Senin yüzünden." Anlamadı Anıl. "O birşey yapmadı sen yaptın." Damla'nın ne demek istediğini anlamıyordu ama o böyle konuştukça kanıyordu sanki içi. Kalbinden oluk oluk kan boşalıyordu sanki.
"ANLADIN MI?!" diye bağırdı Damla. "Bana sen zarar veriyorsun! Oyun mu bu Anıl? Oyuncak mıyım ben?" Kaşlarını çattı Anıl. Hiç bir halt anlamadığından deliriyordu.
"Ben zarar vermem ki sana." dedi. Küçük bir çocuk gibi görünüyordu. Masum ve kırık.
"Ben öldürürüm kendimi Damla...ama sana zarar ver-"
"VERDİN İŞTE VERDİN!" ürktü genç adam. Merve de konuştuklarından birşey anlamıyordu. Ayağa kalktı, ne yapacağını bilemez bir haldeydi.
"Ne yaptım?" dedi Anıl. Sakin görünmüyordu. Hatta az öncekine kıyasla çok kızgın görünüyordu. Güldü Damla. Sinirleri o kadar bozuktu ki kahkaha attı.
"Soruyor m-"
"NE YAPTIM!?" Adem'e bağırdığı gibi bağırmıştı. Bakışlarını hissizleştirdi Damla. Berbat bir haldeydi. Sebebi Anıl'dı. Yüzünü görmek istemediği gibi tartışmak da istemiyordu. Gücü de yoktu zaten. Tükenmişti.
"Defol buradan!" Sakin ve umursamaz bir tavırla söyledi bunu. İlk kez gerçekten istiyordu gitmesini. Gerçekten görmek istemiyordu o gözlerini. Yanında istemiyordu onu. Adını bile duymak istemiyordu aslında. Sesi kulaklarını tırmalıyordu.
"Hiç bir yere gitmiyorum. Sen anlatana kadar da gitmeyeceğim. Ve sen Damla Hanım..." dedi cüretkar bir tavırla Anıl. İşaret parmağını sallıyordu.
"Herşeyi anlatacaksın bana. HERŞE-"
"YA NEYİ ANLATAYIM?! NE İSTİYORSUN DAHA NE İSTİYORSUN?!" Bağırarak ayağa kalktı Damla. Anıl da kalktı. Bu kez ağlıyordu genç kadın. Göz yaşları bilinçsizce akıyordu. O bağırdıkça artıyordu. Anıl'ın elini tutup kendi kalbine götürdü Damla.
"AL! BU KALBİM. İÇİNDEKİ HER ŞEY SANA AİT. TÜM DUYGULARIM..." Çok yüksek bir sesle bağırmıyordu ama sessiz hiç değildi.
"HERKES AŞK DİYOR BUNA! AMA BEN BURADA AŞK OLDUĞUNDAN BİLE ŞÜPHELİYİM ARTIK ANIL!" Tam göğsünde bir yanma hissetti Anıl. Boğazına büyük bir yumru oturdu da nefes alamıyordu sanki, daraldı.
"BEN BURADA..." Duraksadı Damla. Gözyaşları akmaya devam ediyordu. Sesini düşürdü.
"Ben burada cam kırıkları büyütüyorum gibi hissediyorum. Kanıyor Anıl." Ağzından çıkan her kelime için büyük çaba gösteriyordu Damla. Gücü yoktu. Damla'ya böyle hissettirmenin ona verdiği acıyı tarif etmek mümkün müdür bilmiyordu ama içinde fırtınaların koptuğunu hissediyordu Anıl.
"Çok acıyor canım. Nasıl iyileşirim bilmiyorum." Anıl'ın elini kalbinden çekip elinin tersiyle yanağındaki ve çenesindeki göz yaşlarını üstün körü sildi. Hıçkırmaya başladı. Aynı anda hem kahkaha atıyor hem ağlıyordu sanki.
"Sen yapmasan ben de yapmayacaktım! Allah kahretsin! Ben de yapmayacaktım. Senin...sen..."
"Benim suçum." dedi Anıl. Gözlerinde daha fazla tutamadığı yaş yanağından süzülürken. İçinde bir yangın, sönmek bilmeyen. Yağmurlar yağsa nafile olan bir yangın. Öyle işte. Yanıyor.
"Sen öpmesen ben de öpmeyecektim." dedi Damla hıçkırarak. Merve gözlerini fal taşı gibi açıp eliyle ağzını kapadı. Anıl bakışlarını yerden alıp Damla'ya çevirdi. Yana doğru dönmüş ayakta durmak için kayalıktan destek alıyordu Damla.
"N-ne nasıl?" kekeler gibi çıkmıştı sesi. Geriye doğru bir kaç adım attı Anıl. Gitti sonra. Hâlâ hıçkırarak ağlıyordu Damla. Rahatlamak ister gibi. Bağıra bağıra, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Üzerindeki şoku hiçbir şekilde atlatamayan Merve sıkaca sarıldı Damla'ya. Oturdular. Damla'nın göz yaşlarını sildi Merve.
"Damla?" dedi soran bakışlarıyla. Gülümsedi Damla "İstemeden oldu. Böyle olsun istemezdim." diyerek Merve'nin göğsün uzandı. Bir süre öylece ağlasa da sakinleşti sonra. Merve arkadaşının saçlarını okşarken sordu Damla;