Gözlerinin içine baktığım zaman,
Bütün üzüntü ve acılarım yok olacak.
Ah, ama ağzını öptüğümde,
O zaman tamamen ve bütünüyle iyileşmiş olacağım.Robert Schumann
.
.
.
.İkinci dokunulmazlık oyununu da kaybetmemizle eleme adaylarımızın sayısı 4'e yükselmişti. Takimdaki tüm kadınlar eleme adayı olmuş ancak elenen Birsen olmuştu. Konseyde İstanbul ödülüne dair detayları öğrenmiştik. İlk oyun yarın oynanacaktı. Şimdiyse sahil de oturmuş eğer ödülü kazanırsak ne olur diye düşünüyorum. Gerçi kazansakta kaybetsekte iyi olmayacağı belliydi.
"Off bunaldım ya ne kadar sıcak bir gün!"
Murat'ın sesini uyunca başımı çevirdim. Damla'yla beraber yanıma geliyorlardı.
"Aslında varya şu denizin tadını hiç çıkaramıyoruz." dedi Damla. İkiside sıkıntıyla oturdular yanıma. Düşününce haklıydı Damla. Survivor'ın stresine öyle bir kapılmıştık ki denizin tadını bile çıkaramıyorduk.
"Madem öyle diyorsunuz çıkaralım tadını o zaman." Hevesle Baktı yüzüme Damla.
"Nasıl yani girecek miyiz denize?" gülümsedim.
"Bence girelim." Heyecanla daha yeni oturduğu yerden kalkıp "Hadi girelim hemen o zaman."dedi Damla.
"Ben yokum siz takılın. Hilmi'yi uyandıracağım daha." biz Murat'a asılan suratımızla baktık.
"İyi sen git Hilmi'ne! Civcivini hiç düşünme zaten!" diyen Damla'nın yanaklarını sıktı Murat.
"Düşünmez olur muyum hiç! Düşünüyorum tabi ki ama keyfim yok." bana doğru eğilip kulağıma fısıldadı. "Hadi bakalım Anıl! Tam zamanı." ben ne demek istediğini anlayana kadar Murat ayaklanmış barakanın yolunu tutmuştu bile. Ben de ayağa kalktım. Damla'yı belinden destekleyerek;
"E hadi madem girelim." Damla yüzündeki o eşsiz tebessümü sunarken tişörtümü çıkardım. Yavaş adımlarla denize doğru biraz gidip arkamı döndüm.
"Hadi gel!" Üstünü çıkarıyordu. Şortunu ve tişörtünü çıkarmayı başardıktan sonra yanıma geldi. Ben dilim tutulmuş bir şekilde ona bakıyordum. Benden önce davranıp suya daldı. Biraz su altından yüzdükten sonra yüzeye çıktı. Bende ona doğru yüzdüm ve tam yanına geldiğimde yüzeye çıktım.
"Su çok güzelmiş."
Dudağımı dişleyerek onu süzdüm. "Çok güzel." dedim. Anlamaz bir şekilde kaşlarını çatıp gülümsedi. Eliyle alnıma yapışan saçlarımı geriye taradı.
"Hadi mercanlara gidelim."
Tekrar suya dalıp güçlü kulaçlarla yüzdük ve bir süre sonra bir mercan buldum. Suyu içinde elimle ona mercanları işaret ettim. Mercanlara vardığımızda yine yüzeye çıktık. Aramızda az bir mesafe vardı. Küçük bir adım atıp o mesafeyi kapadı. İkimizde nefes nefese ve göz gözeydik.
Yarı çıplak ve ıslak vücutlarımızın tamamı temas ediyordu. Elini sakallarıma götürdü. Parmaklarıyla oksuyordu. Zaten çıplak bedenine temas etmek irademe hakim olmamı zorluyordu bir de bunu yapması katlanılamazdı. Sonra birden elini çekip biraz geriledi.
"A-afedersin."
Ne olmuştu şimdi? Ne güzel nefesimiz birbirine çarpıyordu. Ne diye geri çekilmişti ki? Diliyle dudaklarını ıslattı. Yaptığından utanır gibi görünüyordu. Ona doğru biraz ilerlediğimde o da geriye doğru gidiyordu. En son kayalıklara çarptığında durdu. Ben de hemen aramızda ki mesafeyi kapadım. Yanakları kızarmıştı ama yine de gözlerini gözlerimden çekmiyordu. Ellerimi beline götürdüm. Çıplak bedeni yakmıştı sanki elimi. Öyle tesir ediyordu ki her temasımız bana tarif edemem. Ne yapmak istediğimi gayet iyi biliyordum. Çok az bir mesafe kalmıştı. Onun nefesine dokunmama çok az kalmıştı. O mesafeyi de kapattığımda neyi ne şekilde yapacağımı düşünmeyecektim. Sadece özgür bırakacaktım kendimi ve dudaklarımı. Neyi hayal ediyorsam bedenim de onu yapacaktı işte. Damla'nın ne tepki vereceğini düşünmemeye çalışarak kapadım o mesafeyi. İki elimi de belinden çekip yüzüne yerleştirdim. Avuçlarımın arasında minicik kalmıştı yüzü. Sonra biçimli ve güzel üst dudağını aldım dudaklarımın arasına. Dudaklarında ki ıslaklığı tabiri caizse sömürürken kalbim öylesine hızlı atıyordu ki... Bacakları titriyordu sanki. Hiçbir tepki vermedi. Öpüşlerime de karşılık vermedi, öylece durdu. Dudaklarımı da kendimi de durduramıyordum. Dudaklarından ayrılıp boynuna kaydı dudaklarım. Damla'nın boynuna dilimle imzalar atarken omzuna geldiğimde kokusunu içime çekip öptüm. Başımı kaldırıp gözlerine baktım Damla'nın. Heyecan vardı gözlerinde, bir de dudaklarında varlığından tam emin olamadığım bir tebessüm görüyordum. Tekrar öpmek istedim dudaklarını. Yanağını okşadım küçük hareketlerle, sonra baş parmağımı dudağında gezdirdim. Islaktı. Islak ve öpüşmeden ötürü biraz şişkin. Yumuşak ve de lezzetli... Tekrar eğildim Damla'nın dudaklarına. Bu kez alt dudağını aldım dudaklarımın arasına. Şimdi Damla'da karşılık veriyordu bana. O da öpüyordu. Gülümsemeye çalıştım. Deminden beri hiç kımıldamadığından titreyen elini yanağımda hissedince vücudumda yeni bir elektriklenme daha hissettim. O narin parmaklarıyla sakallarımla oynuyordu. Suyun içinde ıslak bedenlerimiz birbirine temas ediyordu ama biz alevler içinde yanıyorduk sanki. Boşta olan elimle Damla'nın boşta olan elini tuttum. Damla'nın da elimi sıkmasıyla okşadım elini başparmağımla. Yavaş yavaş ayırdı dudaklarını. Çenesi titriyordu Damla'nın ama üşüdüğünden değil hissettiği heyecandan dolayıydı sanki. Damla'nın yanağımdaki elini saçlarıma götürdüm. Yüzüne yapışan saçlarını geriye ittirdim. Gözlerine baktım sonra. Bir müddet süren sessizliğin ardından konuştum.
"Ne güzel kadınsın sen."
Bu sefer o emin olmadığım tebessümü görebiliyordum.
"Birşey var sende. Beni ben yapan, bana kim olduğumu hatırlatan, beni mutlu eden, etkileyen birşey."
Damla'nın yüzündeki tebessüm iyice yayılmıştı, ben de gülümsüyordum.
"Sende de var ondan." dedi Damla.
"Beni heyecanlandıran, aklımı başımdan uçuran, karnımda kelebekler uçuşturan birşey var sende de."
Damla'nın sözleriyle büyüdü tebessümüm. Elimin tersiyle yanağını okşuyordum Damla'nın. Damla'da elini çıplak göğsümde gezdiriyordu.
"Adına ne dersen de bizi bir birimize bağlayan birşey var."
"Ama eğer biraz daha böyle yakın durursak ben elimde olmayan nedenlerden dolayı yanlış şeyler yapacağım."
Sessiz bir kahkaha attı Damla. "Tehlikeli sularda yüzüyoruz yani?"
"Hayır Damla. Sadece sen çok fazla güzelsin ve de şuan şeysin...."
"Çıplak değilim Anıl bikiniliğim." dedi Damla.
"İşte bende şuan öyle olmasından korkuyorum Damla, hadi çıkalım bebeğim."
"Hödük olduğunu söylemiş miydim?"
"Hayır ama sapık olduğumu düşünmenden iyidir bence."
Damla gözlerini devirip yüzmeye başladı, ben de peşinden gittim.
Sahile vardığımızda Murat ve Hilmi'yi gördük. "Neredesiniz siz ya? Yüzücez dediniz bir geri gelemediniz."
Şaşırmıştım. Bana çok kısa gibi gelen zaman ne kadar uzun olmuştu ki? Murat'ın sorusuna Damla cevap verdi. "Ya mercanları bulduk benimde hoşuma gidince onlara bakındık biraz."
"Dudağın mı patladı senin?" Hilmi'nin sorusundan sonra korkuyla bana baktı Damla.
"Bi-bilmem. Çarptım bir ara ama."
Hilmi yaklaşıp çenesinden tuttu Damla'yı. Dudağına bakıyordu. Ben Hilmi'nin suratına yumruğunu indirmeyi planlarken Murat kolumdan yakalayıp biraz uzaklaştırdı.
"Ne b*k yedin lan sen?"
Yutkunup bakışlarımı çevirdim.
"Ne b*ku ya?"
"Öptün mü kızı?"
Cevap vermeyip boynumu eymekle yetindim. "Aferin sana! Uzaktaydınız inşallah?"
"Yani kamera yoktu ama biz çok derinde de değildik."
"Bravo Anıl bravo! Dua etde kimse görmemiş olsun ekipten."
Tekrar Hilmi ve Damla'ya yakınlaştığımızda Hilmi bize döndü.
"Yani kızarmış ama patladığı yer belli olmuyor belki de patlamamıştır."
Damla titreyen vücudunu eliyle ısıtmaya çalışıyordu.
"Neyse Hilmi gel pilava bakalım." diyip Hilmi'yi yakaladığı gibi çekti Murat.
Damla bana dönüp baktı kaygıyla "Sence anladı mı?"
"Sanmam ama şüpheleniyor olabilir o gece de gördü bizi uyurken el eleydik."
"Ne!? El ele miydik?!"
Damla'nın sesini biraz yükseltip kurduğu cümleyi gözlerimi büyüterek uyardım. Bize doğru gelen kamerayı görünce güldüm.
"Hıı çocukluğumuzun şarkısı demi el ele el ele gelin çocuklar."
Sahte bir kahkahayla sürdürdüler. Hızlı adımlarla barakaya geçtiler.