6. Bölüm

509 36 28
                                    




"Anne, babam nasıl biri?" diye sordum buğulu gözlerimin ardından onun zümrüt yeşili gözlerine bakarken.

"Çok zeki, çok güçlü ve çok kararlı biri. " diye cevap verdi yarım bir gülümseme eşliğinde.

"Shikamaru amcadan daha mı zeki? Senden daha mı güçlü ya da Nanadaimeden daha mı kararlı?" diye sordum anlamsız bir heyecanla.

"Hımm... Daha zeki mi ya da daha kararlı mı bilmiyorum ama benden güçlü olmadığını biliyorum. " dedi gülerek.

"Peki neden onu seviyorsun?" diyip gözlüklerimin ardından gözlerimi sildim.

"Neden..." diyip işaret parmağını çenesine vurdu hafifçe.

"Sevmenin mantıklı bir sebebi olmaz aslında. Sasuke-kunla birbirimize ruhlarımızın ilk oluştuğu andan itibaren bağlıyız. Yani ben buna inanıyorum. Aşk denen kırmızı ip o an oluşuyor çünkü. O... o çok yalnızdı. Yani herkesten uzak duran ve ilgiyi umursamayan bir çocuktu. İlk göz göze geldiğimiz an bunu hissetmiştim. " dedi gittikçe yoğunlaşan sesiyle.

"Şu an bunları anlamak için çok küçüksün Sarada. Ama günün birinde ne dediğimi anlayacaksın ve o heyecanlı, korkmuş, şaşkın halini ilk ben göreceğim. Tamam mı?" diyip saçlarımı karıştırdı.

"Tamam, tamam" diyip elinin altından çıkmaya çalıştım.


Aklıma gelen anılar ile mezar taşına bakıyordum. Gözlerimden akan yaşlar yerle buluşurken "Bana yalan söyledin. " fısıldadım güçlükle.

"Yanımda olacağını söyledin. Hani ben heycanla ilk aşkımı anlatacaktım sana. Neden gittin ki? Sözünde durmadın..." dedim yer yer kesilen sesimle.

"Ben bir çocukla tanıştım anne. Aslında önceden tanışmıştık ama bu kez çocuğun ruhuyla tanıştım. İlk kez birinin ruhuyla tanıştım. O da çok yalnız babam gibi... benim gibi. Ben ilk sana bahsetmek istedim bundan." dedim soğuk mezar taşına bakarak.

Duyduğum sesle hızla arkamı döndüğümde sadece bir karartı görmüştüm ve o karartı da saniye geçmeden kaybolmuştu. Kaşlarımı çatarak duruşumu düzlettim. Bu halde kimsenin beni görmesini istemiyordum. Yüzümdeki yaşları sildikten sonra boğazımda oluşan yumrunun gitmesi için hafifçe öksürdüm. Göğsümdeki ağırlık asla gitmeyecekti ama azalabilirdi. Buna inanıyordum. Ya da o ağırlık ile yaşamımı sürdürecektim.

Soğuk mezar taşına son kez baktıktan sonra anneme arkamı dönerek ilerledim. Dört duvardan oluşan sığınağıma gidiyordum. Orada artık kimse olmadığı için ev demek zor geliyordu. Çok kısa sürede her şey değişmişti. Karakterim de hızla değişen şeyler kulvarına girmişti. Kendimi tanıyamıyordum. Aynada baktığım yüz artık yabancı geliyordu. İçi boş bir kukla gibiydim. Shinki'nin ruhuyla tanıştığımı düşünüyordum ama belki de şahit olduğum bir çocuğun boş bir bedene dönüşmesiydi. Onun kendi olduğu son andı belki gördüklerim. Ya da "kendimiz" olduğumuz anları sadece birbirimize gösteriyorduk. Ne anlama geldiğini bilmiyordum.

Kapıyı açtıktan sonra artık soluk görünen koridordan içeri girdim. Boruto ile konuştuktan sonra aslında ne kadar değiştiğimi fark etmiştim. Onun gibi olduğum anları özlüyordum. Kızgın ve şımarık. Babam eve gelmediği için anneme yüklendiğim anlar gözümün önüne geliyordu. Sırtımı duvara yaslayıp artık beni taşıyamayan ayaklarımın yükünü azaltım ve yere çöktüm.

Bu acı hiç hafiflemeyecek miydi? Gözlerimden akan yaşlar kurumdadan bir yenisi yerini alıyordu.
Hızla vurulan kapıyı duyunca yerimden kalktım ve kaşlarımı çatarak kapıya doğru ilerledim. Kapının arkasındaki kişiyi tanıyordum. Bu chakrayı daha önce hissetmiştim. Sol elimle göz yaşlarımı sildikten sonra kapıyı açtım. Shinki bana bakıp "İçeri girebilir miyim?" Diye sorunca geçmesi için kenara çekildim. Onun ardından kapıyı kapatıp mutfağa doğru ilerledim.

"Çay ister misin?" Diye sorunca başını olumsuz manasında salladı.

"Neden bizleri seçtiklerini çözdüm sanırım. " dedi emin olmayan bir ses tonuyla.

"Neden?" Diyip açıklamasını bekledim.

"Babamın güçlenme sebebi annesini kaybetmesi bir nevi. Sasuke-san için de aynı durumun söz konusu olduğunu öğrendim bugün. " dedi bana bakarak.

"Yani sen diyorsun ki, biz güçlenelim diye ebeveynlerimizi öldürdüler. " dedim doğrularcasına.

"Peki onları yenecek kadar güçlü olan bir grup neden bize ihtiyaç duysun?" Diyip mantıksızlığı sorguladım.

"İşlerine yarayacağımızı sesli olarak dediler. Bir şekilde bize ihtiyaçları var. Nedenini bilmiyorum. " diye cevap verdi.

Dediklerinde haklı olabilirdi ama bu bana sadece vicdan azabı çektirirdi. Annemin benim yüzümden katledildiğini öğrenmek istemezdim.

"Buna nasıl dayanıyorsun?" Diyip koltuğa bıraktı kendini Shinki. İki eliyle yüzünü kapattıktan sonra "İnsanların acıyan bakışlarına nasıl katlanabiliyorsun? Bu bende sadece nefret duygusunu uyandırıyor. " dedi ellerini yüzünden çekmeden.

"Dayanamıyorum. " diyerek gerçeği ona söyledim. O her ne kadar istemediğini söylesede çay yapmıştım bile. Fincanları doldurup onun yanına ilerledim ve yanına oturdum. Sağ elimdeki fincanı ona uzatarak "Al." Dedim. Ellerini yüzünden çekip sıcak fincanı aldı.

"Dayanamıyorum ama özlem ve katile karşı hissettiğim nefret diğer insanları umursamamı sağlıyor. " dedim dürüstçe.

Onaylar bir ses çıkarıp çayından içmeye başladı. İkimiz de çaylarımız bitene kadar konuşmadık. En sonunda bana dönmeden "Yarın bir yere gitmek istiyorum. " dedi. Kafasını bana doğru çevirip "Benimle gelir misin?" Diye sordu.

"Nereye gideceğiz?" Diyip kaşımı kaldırdıktan sonra "Bu örgütlenme işlerinden sağ kalan tek kişi Orochimaru adında biri. Üçüncü hokageyi öldürmüş, Konaha'ya saldırmış ve akatsuki ile bir bağlantısı olmuş. Karşı tarafın zihin yapısına sahip olabilecek tek kişi. Ona ulaşmak istiyorum. " dedi beklediğimden uzun bir açıklama yaparak.

Gerçekten tüm gün araştırmıştı. Ben ise shinobi gibi davranmayıp sadece ağlamıştım.
"Burada kal, sabah erken saatte yola çıkarız. " diyip koltuktan kalktım.

Orochiamaru'yu tanıyordum. Oraya gidecektim ve elimden gelen her şeyi yapacaktım.

DevrimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin