Mikrofonu elime aldım ve tabureye oturdum. Önce masada bana gülerek bakan dostlarıma baktım sonra konuşmaya başladım.
“Aslında bugün evde oturup, salya sümük ağlamak istiyordum ama dostlarım beni yalnız bırakmadılar. Şimdi söyleyeceğim şarkı bugün doğum günü olan, benden kilometrelerce uzaktaki gözyaşlarımın sebebine ve o gözyaşlarını silen dostlarıma gelsin...”
Gitar sesini duyduğumda şarkıyı söylemeye başladım...“Tek başıma dört duvar...
Sanki mevsim hep bana sonbahar.
O duvarlarda seninle mutlu mesut günlerin resmi var.
Resimlerin hep güleç,
Üzgün olan bir tane var haydi seç.
Senin aldığın çerçevenin içinde mutsuzum yalnızım...Bugün bir başka yüreğim yanıyor,
Kendimden önce merak ediyor soruyorum;
Başka ellerde belki de mutlusun,
Bense seninle bittiğim yerde duruyorum.Bugün senin doğum günündü.
Ömrüm yıllara bölündü.
Ruhumu teninle boyadım.
Evimdir kokunla yaşadım.
Buda sana hediyem alırsan,
Aklının bi yerinde dursun;
Unutma yaşıyor olursam
Aynı adreste bulursun”
(TAN TAŞÇI - DOĞUM GÜNÜ)Şarkı bittiğinde herkes alkışlamıştı. Bense gözlerimde yaşlarla sahneden indim ve kendimi dışarı attım. Arkamdaki adım sesleri muhtemelen Sarp’a aitti. Dışarı çıktığımda derin nefesler alıyordum. Sert ve soğuk hava tenime çivi gibi batsa da o an içimin ateşinden farkında değildim. Sarp beni sarmalayıp, arabaya götürdü. Onun ardından Beren ile Doğu eşyalarımızı alıp geldiler.
“Eve gitmek istemiyorum,” diye mırıldandım.
“Tamam güzelim, gitmeyiz.” Arkasına baktı, kendi arabasının anahtarlarını Doğu’ya attı ve benim ceketim ile çantamı Beren’den aldı. “Sen Beren’i eve bırak. Biz sonra geliriz,” dedi.
Anlamadığım bir şeyler daha mırıldandı ama kulak veremeyecek kadar doluydum. Arabaya bindim. Benden bir iki saniye sonra Sarp da bindi.
“Sahil?” diye sordu.Başımla onayladım. Sahile doğru hızla sürdü. Yol boyunca sessizliği bozan tek şey radyoda çalan şarkıydı. Açıkçası ne çaldığının farkında bile değildim. Neden gitmişti? Neden bunları yaşamama izin vermişti? Biz onunla çok güzeldik. İyiydik, birbirimizin “iyiyim” kelimesinin anlamlarıydık. O yokken ‘nasılsın’ sorusunun her cevabı yüreğimdeki acıydı. Canım yanıyordu, kötüydüm.
Sahile geldiğimizde kontağı kapattı ve yine sessiz kaldı. Kapıyı açıp aşağı indim ve ayağımı denize doğru sarkıtıp, oturdum. Bir kaç saniye sonra o da yanıma geldi ve aynı şekilde oturdu.
“Şimdi nasılsın?”
Acıyla gülümsedim. “Sadece acı hissediyorum.”
“Geçecek desem yalan söylemiş olurum ama alışacaksın.”
“Üç senedir alışamadım. Bundan sonra nasıl alışacağım?”
“Bilmiyorum, zamanını sana söylemek isterdim ama bende bilmiyorum be güzelim. Ama bak bana yaşıyorum.”Yüzüne baktım. “Pek sayılmaz ama fena değilsin evet.”
“Çalan her şarkıda yine onu hatırlayacaksın, gittiğin mekanlarda ondan izler bulacaksın, onun adını duyduğunda yüreğin titreyecek, özel günlerinizde onu anacaksın... Ama eskisi kadar acıtmayacak. İçini eze eze gitmesi gelecek aklına ama bir süre sonra ‘öyle olması gerekiyordu’ diyeceksin. Sonra bir bakmışsın unutmuşsun, acısı artık içinde yok.”
“Sen unuttun mu? Acısı geçti mi?”Güldü. Ama yalancı bir gülüştü. Başını sağa sola salladı. “O beni unutmuştur. Belki de yeni bir hayat kurmuştur kendine bilmiyorum. Ama terk eden unutamıyor işte. Terk edilseydim, öfkemden unuturdum. Ama şurası,” dedi kalbini göstererek “ardından ağlayan kişileri unutamıyor. Kalbin unutsa vicdanın unutturmuyor.”
Üzüldüm. O bunları hakketmiyordu. “Bana hiç anlatmadın Sarp, neden onu bıraktın?” biliyorum yine susacaktı. Anlatmayacaktı. Öyle olması gerekiyordu, deyip, geçiştirecekti.
Ama dudaklarını aralayıp, konuşmaya başlayınca ilk kez duyduğum şeylerle birden ona döndüm.“Aslında bende bilmiyorum. O zamanlar sevgisinden korktum. İkimizde henüz on sekiz bile değildik. Üstelik ben İstanbul’u kazanmıştım, o ise Isparta’yı. Mesafe korkuttu beni, özlemi korkuttu, sevgisi, aşkı korkuttu ve kaçtım. Şimdi ise köpek gibi pişmanım. Kaç kere aradım, açmadı. Birkaç kere face’ten falan ekledim, kabul etmedi.”
“Sonra vaz mı geçtin?”
“Vaz mı geçtim? Bilmiyorum. Yoruldum galiba.”
“O da mı yorulmuştu sence?”
Bana baktı ve kolları ile beni kendine çekti. “Bilmiyorum güzelim inan bilmiyorum. Ama umarım benim yaptığım eşekliği yapmamıştır.”Ona sığındım ve güneş doğana kadar orada öylece oturduk. Geçmişimi anlattım yine, ilk kez dinliyormuşçasına dinledi beni. Sonra eve döndük. Anahtarla kapıyı açıp, içeri girdim. Beren’e baktım, uyuyordu. Kendi odama yöneldim ve göndermediğim mektuplara bir göndermeyeceğim mektup daha ekledim ve kutuya yerleştirdim.
----------------------------------------
Bu hikaye için sabırsızlandığım doğrudur. çünkü ilk defa uzun soluklu bir ayrılık yazıyorum. ilk defa hemen affetmeyen, kaya kadar sert bir gururu anlatacağım. Umarım beğenilir...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON DAMLA / SON SERİSİ III - FİNAL
Romance"BU HİKAYE WATTYS 2018 YARIŞMASININ UZUN LİSTENE GİRMEYE HAK KAZANMIŞTIR" O gittiği zaman şehrin ışıkları bir bir sönmüştü. Karanlıklarda boğulmuş, gözyaşları ile yıkanmıştı senelerce... Çaresizliğin en dibini görmüştü... Acının en zirvesine çıkmışt...