Yüksekteki pencerede ay var. Geçip gitti şimdi.
Nasıl da doldurur ruhumu kış! Ve bu tebeşir beyazı ışık
Serer pullarını pencerelere, boş ofislerin pencerelerine,
Boş sınıfların, boş kiliselerin. Ah nasıl da çok boşluk var!
Ve bu bitiş var. Her şeyin korkunç bitişidir bu.
Şimdi etrafımda yığılmış bu bedenler, bu kutup uykucuları –
Hangi mavi aysı ışın dondurur onların düşlerini?Soğuk, yabancı, bir alet gibi, girdiğini hissederim içime.
Ve şu şeyin uç tarafındaki bu çılgın ve sert yüzü, açılır
O-şekilli ağzı, şu şeyin daimi kederinin gediğinde.
Kan siyahı denizi çekip döndüren kadındır
Aydan aya, şu şeyin fiyaskolu sesleriyle.
Çaresizim kendi ipinin sonundaki deniz misali.
Huzursuzum. Huzursuzum ve faydasızım. Cesetler yaratırım ben de.Kuzey’e gideceğim. Gideceğim uzun bir siyahlığın içine.
Kendimi bir gölge gibi görürüm, ne erkek ne de kadın,
Ne erkek gibi olmaktan mutlu olacak bir kadın, ne de
Hiçbir yoksunluk hissetmeyecek denli aldırmaz ve yassı bir erkek.
Bir yoksunluk hissederim ben. Parmaklarımı kaldırırım, on beyaz mertek.
Bak, karanlık sızıyor yarıklarından.
Barındıramam bunu. Barındıramam hayatımı.Dış muhitin kadın kahramanı olacağım ben.
Suçlanmayacağım kopmuş düğmelerce,
Çorap topuklarındaki deliklerce, bir mektup kutusunda gömülü
Yanıtlanmamış mektupların o beyaz dilsiz yüzlerince.
Suçlanmayacağım, suçlanmayacağım.
Ne saat kolay bulacak beni, ne de uçurumlara rağmen
Perçinlenmiş bu yıldızlar.
![](https://img.wattpad.com/cover/19711256-288-k151039.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sylvia
PoetryBu yalnızca Sylvia, yani tüm zihnimi içinde binlerce anlam barındıran tek bir cümlesiyle allak bullak edebilen, kusurlarla kuşanmış kusursuz kadın. Ve bir de manik-depresyonun bir faydası. Şiirler için İsmail Haydar Aksoy'a teşekkürler!