"Tamam ilk anlamı güzel olsa da Allah'ın lanetlediği bir kabilenin ismini evladına veren kişi nasıl düşünceli bir anne olabilir?" Aden,son cümlesini de yazdıktan sonra kalemini bıraktıktı ve günlüğünün kapağını kapatıp sehpanın üstüne koydu.
Onu bir proje olarak yetiştirdiklerini düşündüğü ailesi, ailelerinin kalıtsal mesleği olan doktorluğu seçtirmişlerdi ona. Bütün ailesi onun cerrah olmak için yaratıldığını söylese de o artık bu konuda gardını almaya hazırlanıyordu. Stajı bırakıp minik bir kafe açmak istiyordu. Küçüklüğünden beri hayalinde canlanan, hem mutfakta hem kasada durabileceği,en sevdiği şarkılar eşliğinde müşterileri karşılayacağı, minik, cıvıl cıvıl bir kafe.
Birkaç saat sonra elindeki kitabı, bitirdiği kitaplar yığınının üstüne yerleştirdi. Annesi onun hep hayalperest olduğunu, biraz gerçekçi davranması gerektiğini söylerdi. "Ne yani, onlar gibi monoton bir hayat yaşayıp, betonlar arasında sıkışıp kalarak kalbimi buzlara mı gömeyim?" diye düşünmeden edemiyordu .Bu hiçbir zaman ona göre olmamıştı.
Oturduğu kanepeden kendine bir kahve yapmak için kalktı. O sırada sehpanın üstündeki kırmızı vazoyu görünce, zihninde bir travma etkisiyle Kuzey'in kırmızı odası geldi. Yaşadıkları unutulup sineye çekilecek türden şeyler değildi elbette.
Olaylardan sonra yaklaşık bir ay geçmişti. O adamı öldürdüğü için çektiği vicdan azabı içini kemirirken, ilk avuntusundaki gibi iki kişinin hayatını kurtarışını düşünüyordu. Fakat bu yangını su tabancasıyla söndürmeye çalışmak gibi oluyordu bir nevi.O günün ardından Barış'ın arabasını birkaç kez evinin önünden geçerken veya hastaneye giderken trafikte görmüştü. Tüylerini ürperten bu takip olayı son zamanlarda azalmıştı.Büyük ihtimalle polise gidip gitmediğini kontrol ediyorlar diye düşünmek istiyordu. İç çekip cezveye kahveyi koydu.
Bu sırada kapısı çaldı. Ocağa koymaya hazırladığı cezveyi mutfak tezgahına bıraktı ve kapının önüne geçti, deliğinden gelenlere baktı.
Kuzey ve Barış gelmişti.Şimdi bu "İyi insan lafın üstüne gelir" mi yoksa "İti an çomağı hazırla" mı oluyordu?
Aden kesinlikle ikinci seçeneği seçiyordu.
Kapıyı sinirle açtığında sanki Aden onları içeri davet etmiş gibi kapıyı iterek içeri girdiler.
"Ulan bari ayakkabılarınızı çıkartsaydınız, babanız mı temizliyor bu evi?" diye bağırdı.
Sesleri çıkmayınca o da içeri geçti.Kanepede dik oturmuş Kuzey ve yayılmış bir adet Barış vardı. Ellerini beline koyup tek kaşını kaldırdığında Barış konuştu.
"Sana yine işimiz düştü be atarlı." dediğinde yine birini öldürme düşüncesi bile tüylerini diken diken etmişti Aden'in. Görüntüsünden anlamış olacak ki, Barış uzatmadan açıklamaya başladı.
"Bir davet var, cumartesi günü, Suit isimli bir restoranda. Büyük iş adamlarından biri Kuzey'in hastası ve onu davet ediyor.""Ee?" dediğinde,
"Bir partnere ihtiyacı var yani damsız girilmiyor. "" Arkadaşının sözcüsü falan mısın o niye söylemiyor? " diyerek Kuzey'e baktığında bakışlarını ona döndürerek,
" Bana kalsa sana ihtiyacım yok da ondan. "
dediğinde Aden sinirlendi ve sitemle " Ohoo madem öyle kapı bu tarafta! " diyerek kapıyı gösterdi. Kuzey tam kanepeden kalkıyordu ki Barış onu bacağından tutarak geri oturttu." Bak Aden biz sana güveniyoruz diye sana geldik. Normalde Kuzey beni bile istemiyor böyle şeyler için. Ama bu sefer damsız girilmiyor ve benim başka bir işim var. ""Böyle şeyler derken? Yeter artık. Ben, yani ben size güvenemiyorum.Zaten güvenmem de gerekmiyor. Kalkmışsınız elinizi kolunuzu sallaya sallaya burada bana bir görev vermeye çalışıyorsunuz. Kabul falan etmiyorum kardeşim,unutun beni ya!" Barış başını önüne eğdi.Çünkü karşılarındaki insanın haklı olduğunu biliyorlardı.
Barış, "Söz veriyoruz bir daha yüzümüzü görmeyeceksin.Son kez ,lütfen."dedi.
Aden bu sözler üstüne durdu.Onlardan bir an önce kurtulmak istiyordu. Nefes aldı ve sakince konuştu. "Bana gerçek işinizi söyleyin. " dedi.
Barış'ta bir anda hatlar kesildi. "Ancak bu şartla kabul ederim."
Afalladı ve şaşkın bir ifade ile Aden'e bakakaldı.."Hadi ama hangi salak sizin tek işinizin bu olduğuna inanır ki, hangi psikiyatr silahlarını konuşturur insanlara karşı?"
"Bu görevi kabul edersen sana her şeyi anlatacağız Aden, sana itimadımızın tamlaşması adına bu şart." dedi Barış.
"Hay sikeyim sizin itimadınızı."dedi kısık sesle Aden. Fakat bu sözleri Kuzey duymuştu.Sinirli gözlerini Aden'e dikti bu sefer.Aden'i geriyorlardı, ayrıca sanki reddetse zorlamayacaklardı.
"Bir davete, bütün sırlar. Anlaştık mı?" diyerek elini uzattığında Barış, önce Kuzey'e baktı.
Kuzey kaşlarını olumsuz anlamda kaldırdığında, Barış hemen Aden'in elini sıkıp "Anlaştık" dedi.
Cuma Günü
Barış elinde büyük, bir kutuyla Aden'in önünde duruyordu. "Bu da ne?" dediğinde elindeki kutuyu ellerine tutuşturdu. "Sana zahmet olmasın diye ben aldım, itiraz istemiyorum hepsini giyeceksin." dedi.
Kutuya dikkatle baktığında simsiyah kutuyu kırmızı kurdeleler sarmaladığını fark etti.
O kutuyu incelerken Barış çoktan kapıyı kapatıp çıkmıştı.Kutuyu odasına götürdü.Yatağının üstüne koyup önce kurdelesini çözdü sonra da kapağını kaldırdı.
Kırmızı bir elbise duruyordu karşısında.Barış bilerek bu renk bir elbiseyi seçmişti Aden için. Elbiseyi eline alıp havaya kaldırdı. Uzun kollu kırmızı kadife, derin,kasığa doğru yırtmacı olan bir elbiseydi. Elbiseyi alıp kenara koydu. Kutunun içinden bir çift de siyah, tek bantlı bir topuklu ayakkabı çıktı. Tam kutuyu atmak için kaldırdığında içinden bir tıkırtı geldiğini duydu. Tekrar kutunun içine baktığında ise siyah bir jartiyer lastiği ile küçük bir karambit vardı.
Hadi ama ciddi misin Barış!Cumartesi Günü
Aden,Barış'ın getirdiklerini giydiğinde bacağındaki karambitin kılıfının çıkmaması için dua ediyordu.
Barış'ın anlattığı plana göre Barış, Kuzey ile gelip onu davetin verildiği mekana bırakacaktı.Çok geçmeden zil çaldı. Gidip kapıyı açtığında Kuzey ve Barış yan yana karşısında duruyordu.
Kuzey,vücudunu saran siyah bir takım elbise giymiş,Barış ise zaten ikisini bırakıp gideceği için günlük giyinmişti. Barış Aden' görünce, "İşte benim kızım." diyerek ellerini beğendiğini belli edercesine sallıyordu.Onun bu tavrına karşılık Aden sakinleşmek adına derin bir nefes verirken, Kuzey sadece bakıyordu.
Hani onun öküz olduğunu biliyordu da, kendisinin tren olacağı aklına gelmezdi."Hadi çıkalım artık!" dedikten sonra küçük el çantasını alıp kapıyı kilitleyerek çıktı. Onlar da arkasından geliyorlardı.
En üst katta oturduğu düşünülünce, bu topuklularla merdivenlerden inmek akıl karı değildi. O da bundan dolayı asansöre ilerledi. Topuklularının apartmanda yankılanan melodik sesleri ile birleşen diğer adım sesleri, Barış ile Kuzey'in de onu takip ettiğini açıklıyordu.Aşağı indikten sonra Barış'ın arabasına doğru yürüdüler. Kuzey öne geçince ona da arka koltuk kalmıştı. Arka koltuk şu an onun için daha iyiydi. Sonuçta şu an yayılarak gitmek, önde asilzade gibi davranmaktan iyiydi. Çantasından kırmızı rujunu alıp, rujunu tazelediğinde, Barış aynadan ona bakarak ıslık çaldı. Arka koltuktan Barış'a doğru eğilip, "Şu karambiti bir yerine saplamadan kes şu zevzekliği" dediğinde,o sırada su içemeye başlayan Barış'ı bir öksürük krizi tutuvermişti. "Helal, helal!" dedikten sonra Aden de söylediklerinin farkına vardı.
Birkaç saniye sonra söylediklerini iyice sindirdiğinde iyice kendine inanamadı.Ne ara içinden bir Kill Bill çıkmıştı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
3A: İNFAZ [DÜZENLEMEDE] +18
Acciónİlk hikayemi gururla sunuyorum. Hatalarım için şimdiden üzgünüm. İyi okumalar. Kuzey'in derin soğuklarında boğulan, donmaya ramak kalmış bir kalbin öyküsü. "Hatasız kul olmaz." demişler. Argo unsurlar yer yer bulunmaktadır. Hikayemde...