Bara girdiğimde sabahın körüydü. Seri adımlarla tezgaha yaklaşıp oturunca Prada bana kahve koydu. Memnuniyetle kahveyi aldım. "Uyandı mı?" diye sordum. Prada bardakları yerleştirirken bana gülümsedi. "Borular ötmeye başladı. Duşta olmalı." Başımla onu onayladım.
Dakikalar sonra bir kız yanımdan apar topar geçerken , bunun o sinsi sürtük olduğunu fark ettim. Kız resmen kaçıyordu.
Umursamayarak kahvemle ilgilendim. Yaklaşık yarım saat sonra Jason Wilder merdivenlerde belirdi. Uyuşuk adımlarla yanıma gelip oturdu. "Chanel , lütfen bana da şundan verir misin?" diye sordu. Sesi boğuk ve yorgun geliyordu.
Prada ona acele ile bir bardak kahve koydu. Bardağı uzatırken "Kafanıza göre takılın arka tarafta işlerim var." diye haber verdi ve gözden kayboldu.
Arka cebimden Wilder'ın cüzdanını ve arabasının anahtarını çıkararak tezgaha koydum. İlk onlara sonra dikkatle bana baktı.
"Bunu neden yaptın?"
Uzanarak göğsündeki cebe elimi soktum. Tahmin edebileceğiniz üzere, boştu...
"Üzerinde ne kadar para var ,Wilder?" diye sordum kendimden emin bir şekilde. Bir an ceplerini kontrol etti ve bana yandan bir bakış attı. "Tanrı aşkına , sana o paranın hepsini kıza verme demiştim."
Omuz silkti. "Sarhoştum bebeğim. İnsanlar sarhoşken böyle şeyler yaparlar." Kahvemi bitirirken "İyiki cüzdanın ve araban hala seninle." diye söylendim. Oturduğum yerden kalkıp çıkışa yönelmiştim ki aniden kolumu tutan kişi ile afalladım. "Bekle Kate." Ve derin bir nefes.
"Teşekkür ederim."
Başımı yana eğerek yüzünü inceledim. Başı ağrıyor olmalıydı. Farkında değildi ama yüz ifadesi beyni kulaklarından akıyor gibi buruşmuştu. Hala kolumu tutuyor olan eli avcumun içine kayınca tüm dikkatim oraya yöneldi. Sakin ve tedbirliydi. Elimi aldı ve yavaşça dudaklarına götürdü. Dudakları ıslak bir öpücüğü parmak kemiklerime bıraktıktan sonra nefesimi tuttum.
Tanrı aşkına.
Sadece elimi öptü...
Sadece bir öpücük...
Tuhaf bir karıncalanma hissi vücudumu ele geçirirken sessiz kaldım. Elimi öperken doğrudan kapatmış olduğu gözlerine bakıyordum. Sanki dünyanın en zevkli şeyini yapıyormuş gibi odaklanmıştı. Şaşkınlıktan ağzım açık kalırken tekrar minik bir öpücük kondurdu ve gözlerini açtı. Bunu nasıl yaptı? diye düşündüm. Nasıl bu kadar etkileyici olabiliyor?
Saniyeler içinde tek eli belime kayarak olabildiğince yakınıma geldi. Gözleri dudaklarımda gezinirken fısıldadı. "İstersen yukarı çıkıp sana daha ayrıntılı bir teşekkür edebilirim."
Bu , berbat bir his.
Siz erkekler hiç adil değilsiniz.
O an , yemin ederim ki üstüne atlayacak ve ne derse yapacaktım.
Sertçe yutkundum. Kendine gel Kate. Kendine gel. Ne yapıyorsun? O güvenilmez. Az önceki kızın adını bile bilmiyor. Henüz vücudundaki kızarıklıklar geçmiş değil. Sen bu musun?
"Teşekküre gerek yok , Bay Wilder."
Aniden geri çekilmemle beni tutmasını engellemiştim. Kendi kendime yaptığım konuşma beni fazla etkilemiş olacak ki resmiyetle yaklaşmıştım.
Wilder gülerken başını iki yana salladı ve arabasının anahtarını ve cüzdanını tezgahtan aldı. "Pekala yine de ne zaman bir teşekkür istersen ben beklerim." Ona göz devirdim. "İçim rahatladı teşekkürler."
Bardan çıktıktan sonra Wilder arabasına gitti ve bende arka sokaktaki müthiş kokan fırından yiyecek bir şeyler aldım.
Eve gittiğimde Beth tüm camları açmış , plaktan yükselen müzik sesinde Drew'la dans ediyordu. Onların bu haline gülerek mutfağa geçtim ve kahvaltımızı hazırlamak için birkaç malzeme çıkardım. Her şeyden neden fazla fazla aldığım hakkında pek bir fikrim yoktu.
Yarım saat sonra zil çalana kadar.
Kapıyı açınca karşılaştığım kişi omuzlarımı düşürmeme sebep oldu. "Neden buradasın?"
Yanımdan içeri girerken elindeki poşeti bana verdi ve "Biliyorum sende beni özledin." diye söylendi. Kapıda öylece kalakalmıştım. Nihayet kendime gelince kapıyı kapatıp peşinden gittim.
Mutfağa geri döndüğümde Beth ile selamlaşıyordu. Drew'i kucağına aldıktan sonra bana döndü. "Sadece iki kahve var. İstersen bir tane daha almaya gidebilirim." Başımı olumsuz anlamda salladım. "Beth kahve içmez." Ona sanki Beth mavi renk dışkılıyor demişim gibi baktı. "Yüce İsa ,sabahları ne yapıyorsun peki?" Beth gülümsedi ve Drew'a baktı. Fakat bu dünyanın en içten gülümsemesiydi. "O yetiyor."
"Harika bebekler yapabiliriz ,Kate. Böylece sabahları litrelerce kafein tüketmemize gerek kalmaz. "
Elimdeki bıçağı yere düşürürken kendimi kesmemek için geriye doğru sıçradım. Bu sırada sırtım ocaktaki tavanın sapına çarpınca her yeri kızgın yağ ve domuz pastırması yapmamak için hızlı bir hamle yapmam gerekmişti. Nihayet yara almadan kurtarınca Jason'a kötü bir bakış attım.
Gülerek Beth'e döndü. "Kız kardeşin benden hoşlandığını çok belli ediyor."
"Seni duydum." diye bağırırken ona masada duran süslerden birini fırlattım. Attığım süs Drew'e gelmesin diye kendini siper edince sırtına isabet etti. Bu hareket saniyeler içinde olmuştu ama bilirsiniz.
Erkekler çoğu zaman biraz mankafalıdır.
Yani , yanlış anlamayın sadece olayları artısı ve eksisi ile düşünmezler. Detaycı değildirler.
Fakat o an Jason'un Drew'i unutmamış olması...
Hoştu.
"Kate, cidden. İstersen seninle harika bebekler yapabiliriz. Bunu bir düşün."
Tamam , erkekler okulun mezuniyet gününde çıkan kızarık bir deri altı sivilceden farksızlar.
İğrenç.
Rahatsız edici.
Zamansız.
Elimi alnıma vurarak yere düşürdüğüm bıçağı aldım ve lavaboya atarak işime devam ettim. Nihayet pastırmalar pişince tabaklara servis yaptım. Biri hariç.
Paket yaptığım tabağı ve kahveyi poşete koyarak "Kahvaltı hazır." diye seslendim. Beth ellerini çırparak yanıma gelirken Jason , Drew'i pusetine yatırıyordu. Nihayet yanıma gelince poşetini eline verip "Gitme zamanı koca oğlan." dedim sinsice. Hayal kırıklığı ile bana baktı. "Gerçekten mi? Beth! Kardeşin bana yavru kedi muamelesi yapıyor!" Beth arkamdan çok kaba olduğum hakkında konuşurken Jason'u kapıya itekliyordum. Kapıyı açıp göğsüne hafifçe dokununca geri geri evden çıktı. Kapıya yaslanıp onu izledim. "Kahve için teşekkürler Wilder. Ama elini kolunu sallayarak evime gelemezsin." Dudak büzdü.
Doğrusunu söylemek gerekirse , böyle bile muhteşem görünüyordu.
"Bu sefer çok yaklaşmıştım." Gülümsedim. "Çabalarını takdir ediyorum doğrusu. Ama bir yere varmayacak olduklarını bilmen gerekir."
Salakça sırıtıyor olmam söylediklerimi kesinlikle desteklemiyordu.
"Çarşamba akşamı Oasis'de."
Söylediklerini duyduğum an kıkırdadım.
Ben gülerken beni izledi ve dudakları hafifçe kıvrıldı.
"Saat 7'de seni alırım."
Kapıyı kapattıktan sonra gerçekler suyun üstüne çıkmıştı.
Tanrım.
El bombası yemiş gibi olacağız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CAPTAİN
ChickLit"Kalbim bir gemi olsaydı Jason , sen şüphesiz o geminin kaptanı olurdun." #12.07.18#