3.bölüm - su kaplumbağaları

40 8 5
                                    

Şu an arabada oturmuş karakola doğru gidiyorduk. İçimde anlamsız bir huzur vardı. Yüzümde de belli belirsiz bir sırıtış. Göz ucuyla yanımdaki yolu izleyen yeşil harelime baktım. Yolu izliyor gibi gözükse de aslında yolu izlemediğine size yemin edebilirdim. Çok dalgındı. Gözleri bir o kadar parlak bir o kadar da ruhsuz bakıyordu. Bir süre ona yeşil harelim demeye ara verdim. "Acaba isminizi öğrenebilir miyim?" Dikiz aynasından ona bakıp bir iki saniye göz göze gelmemizi sağladım. "İsmim Hazan." İsmi kalbimde derin çığlıklar bırakırken bir anda da matkapla kalbimi deliyor. Gürültülü sesler çıkarıyordu. Yanındaki büyülü sese gözlerimi çevirdim. "Sizin , sizin isminiz nedir?" "Karan "
Hazan& Karan sizce de çok uyumlu değil mi ? "İsimlerinizin son iki harfi aynı olduğuna göre kesinlikle ilerde iki tane su kaplumbağanız olacak " İçimdeki sesin alaylı tarafına göz baydım. Bu arada isim faslına başladığımıza göre size içimdeki sesi tanıtıyım. Saygıdeğer 'Abdurrezak ' bu ismi ben ona vermedim dedesinin ismini yaşatmak istediği için kendi aldı. Karakola geldiğimizde arabayı sakin bir yere park ettim . Arabadan indiğimizde Hazan'ın iki çocuğun da elini sıkı sıkıya tuttuğunu gördüm. Sanki onlara güven vermek istiyordu. O çocukları bilmem ama benim kalbimde , mantığımda , veya herhangi bir yerimde o güveni çoktan almıştı. Gazamız vatana , millete, su kaplumbağalarına mübarek olsun.
& Hazan&
İki çocuğun da elini sıkı sıkıya tutup karakoladan içeri adımımı attım. Onlara bunu açıklamalıydım ama korkuyordum. Evet deli cesaretli bir insan olmama rağmen şu an çok korluyordum. Derin bir nefes aldım.Sizin isimleriniz ne çocuklar? "Bulut" "Billur"
Arkadan gelen sesle yüzümü o tarafa döndüm. "Billur artık bize bir şarkı patlatırsın." Arkadaki espiri yapmaya çalışan ama sadece çalışmakla kalan Karan 'a göz devirdim. O ise hiç bozuntuya vermeden 'bence komikti ama ' dedi. "Hı hı komikti. Yerlerde sürünüyorum gülmekten ha bak bu yerdeki de benim" dememin üzerine yerlerde yatarak gülen polis memuruna baktım. Çocuklar ise kıkır kıkır bu duruma gülüyordu. Bunu fazla
takmamaya karar vererek yanından geçip yürürken bir polis memurlarının masasının önünde durdum.
" Merhabalar ,acaba müsait misiniz?". " Tabi tabi, buyrun, oturun lütfen , bir şeyler içer misiniz?"
" Ah ! Yok hayır sağolun ben size iki tane tatlı çocuk getirdim onları disiplinli bir yetimhaneye vermenizi istemek için."
" Hmm ... Aileniz nerde çocuklar sizin?"
" Bilmem ki biz kardeşiz hep peçete satıp sokakta kalıyoruz. Bu abla da bizi buldu hem bakın bana para da verdi. Ama peçetesi varmış , onun peçeteye değil de o parayı bize vermeye ihtiyacı varmış. Ben de anlamadım ama Hazan abla öyle söyledi bize."
Karşımdaki iki meleğe baktım , iki mucizeye baktım. Onlar sanırım ne gibi zorluklara gögüs gerdiklrini bilmiyorlardı. Ama öğreneceklerdi . Büyüdükçe göğüslerindeki o acı bedenleriyle birlikte büyüyecekti. İşte anlayacaklardı o zaman dünyanın ne kadar zalim , insanların ne kadar acımasız ve bir o kadar da merhametli olduklarını. Bardağı dolu tarafına mı bakacaklardı yoksa boş tarafına mı buna onlar karar verecekti. Ya da bir bardakları bile olmadığını fark edeceklerdi.Hayat ayaklarına bir bıçak saplayacaktı işte o zaman hayat onlar için ilk defa başlayacaktı. Çünkü hayat düştüğün yerden kalkmaktı. Daldığım düşüncelerden beni polis memurunun sesi çıkardı.
" O zaman ben işlemleri başlatıyorum. Şu an çocukları güvenli bir odada karakolda ağırlıyacağız. Sizden de buraya gelip ifadenizi verdiğinizde dair imza istiyorum."
Hızlıca imzamı atıp polise uzattım ve çocuklara döndüm. İşin en zor kısmına gelmiştim.
"Çocuklar şimdi sizi yetimhaneye bırakıcağım. Orada okula gidiceksiniz , rahat bir yatağınız olacak , yemekleriniz olucak sımsıcak, peçete satmak zorunda da kalmıyacaksınız hem. Ne dersiniz nasıl bir fikir sizce ?" Billur konuştu
"Hiç mi peçete satmak zorunda kalmıyacağım ? Gerçekten mi?"
"Evet , gerçekten hem size bir sır vereyim mi ?"
" Evet evet !!!" Hep bir ağızdan konuşmuşlardı.
"Ben de yetimhanede büyüdüm. Hatta bu gün çıktım. On sekiz yaşında çıkabiliyorsun oradan ."
"Gerçekten miii?" Şaşırmışçasına hep bir ağızdan söylemişlerdi bunu.
"Evet , gerçekten . Peki kabul ediyor musunuz , yani istiyorr musunuz yetimhaneye yerleşmeyi." Billur "eveeettt " diye bağırdı. Ben ise Bulut'a döndüm. Cevabı sorarmışçasına gözlerine baktım.                                     
" Bu yaşadığımız hayattan ne kadar kötü olabilir ki ? "
Bunları söylerken gözlerinde çok acı bir ifade vardı. O ifade bana o kadar tanıdıktı ki . O gözlerin içinde kedimi... kendi gözlerimi gördüm. Acı onu şimdiden esir almaya başlamıştı. Gözlerinden bunu bariz görüyordum. Görmemek aptallıktı . Ya da bunları yaşamış biri olarak anlayabiliyordum. Ama ona ben yardım edemezdim. Ya da bir başkası onu o kuyudan çıkarıcak olan şey kendiydi . Gücüydü... Ben bu kuyudan çıkamamıştım. Ben bu kuyuda yaşamaya alışmıştım. Bu kuyunun en dipteki o karanlığında yaşamayı öğrenmiş ve buna alışmıştım. Bu benim kabullenişim ... Bu benim kendime olan tek ve ilk yenilgimdi... Ama karşımda oturan adam benim ikinci yenilgim olucaktı. Kesinlikle bir kabulleniş değildi bu hissediş , belki de bir serzenişti.
    

      Tekrar hatırlatıyorum eğik yazıyla yazılanlar Karan' ın sesi

Beyaz Çikolata Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin