Hazan
Sonunda iş yerinden çıkmıştım. Melis'e buralarda ev aradığımı söylediğimde kendisinin de kiralık bir evde iki kız arkadaşıyla birlikte yaşadığını söylemişti. Onlar da kirayı hafifletmek için bir ev arkadaşı daha arıyorlarmış. Bana teklif ettiğinde ben de fırsat bu fırsat deyip kabul etmiştim. Yarın da eve taşınacaktım. Ona kirayı işten haftalığımı aldıktan sonra anca ufak ufak ödeyebileceğimi söylediğimde, sorun olmadığını kendilerinin de öyle yaptığını söylemişti . Evde dört kişi yaşadığımız için kira dörde bölündüğünde bana kalan tutar 150 TL idi. Aslında İstanbul şartlarında çok da ucuza yırtmıştım. Eve geldiğimi fark edince apartmanın bozuk dış kapısından içeri girip merdivenleri ikişer ikişer çıktım. Sabah Murat komiserin bana evde olmayacağı için verdiği anahtarı kapıya takıp açtım. İçeri girip ay ışığının aydınlattığı balkona adımlarımı yönlendirdim. Cebimden sigara ve çakmağı çıkarıp , iki parmağımın arasındaki sigarayı ağzıma yaklaştırdım. Çakmakla sigarayı yakıp derince içime çektim. Sigarayı ağzımdan bırakmadan yuttum. Boğazımdaki o alışılmış yakıcı tat pek de umrumda değildi.
Benim bu saatten sonra hiçbir şey umrumda değildi ki. Yaşıyodum ama sadece nefes alıp , kalbimin atması buna kanıttı. Geri kalan şeylerse boş... Gözlerimin baygınca baktığına emindim. İçeriye girip bir odaya yerleştim. Bugünlük kalıcağım için eşyalarımı yerleştirmeye uğraşmadım. Valizin içinden siyah üzerinde tusubasanın olduğu şort ve askılıyı çıkarıp giymek için elime aldım. Tişörtümü çıkardığımda aynanın karşısına geçtim. Hafifçe arkamı dönüp aynadan sırtımdaki deerin dikiş izlerine baktım. Elimi omzumun hemen altında olan izde gezdirdim. Derin bir iç çektim. Acısı yılların geçmesiyle çoktan geçse de sanki dokununca acımış gibi hissettim. Yüzümü buruşturdum. Biliyordum , bu psikolojik bir durumdu. Ne zaman vücudumdaki izlere baksam ya da dokunsam aynı şey oluyordu. Sanki o sopanın, bıçağın acısını tekrar tekrar vücudumda hissediyordum. Tekrar bir iç çekip askılı tişörtü üzerime geçirdim. Altına da takımın şortunu geçirdikten sonra kendimi yatağa yüzüstü bıraktım. Uyku tutmayınca tekrar balkona çıktım. İlk çıktığımda ne kadar hafif bir ürperti gelse de hemen vüvudum alıştı. Sigaramı yakıp telefonuma indirdiğim daha bir kaç ay önce ölen Onurcan Özcan'ın şarkılarından birini açtım. Öldükten sonra babasının YouTube 'a koyduğu bir şarkıydı. Sessizce sözlerini tekrar ettim.
Sus hiç anlamazlar anlattıkçaSen hafifleyeceksin kadehin ağırlaştıkça
Gözlerin de dolacak onunla
Daha iyi görüyor insan gözleri yaşlandıkça
Daha çekilir oluyor dünya işe aşk karışınca
Hep geçiştirdiler
Zor artık anlatmak baştan
Yanlızlığı sevdirdiler
Yorulduk insanlardan artık gel
Adını bilmezken ezberlet kendini
Çek al beni şu dipten
Yokuluğunda sen sanıp kimlere aşk dedim bir bilsen
Tutamazdın kendini
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyaz Çikolata
RomanceAcılarımı gömdüm ben. Ruhuma gömdüm.Ağzımdan çıkanlar sigara dumanına gömdüm. Nefesime gömdüm. Ben artık hissetmiyorum . Ruhum ölü...Ve ben ölüyüm . Beni yaşama tekrar getirecek, ruhumun o düz çizgisinin yerine artık düzensiz çizgiler görmek istiyo...