Herkese Merhabaa :) Biz masmalove, kremalitatli ve cubuk-kraker :)
Multimedia da Adanın annesi Sevil, Doruğun babası Fuat, Savaşın babası Erkan ve Savaşın kardeşi Beril var :)
Bu bölüm kısa oldu ama artık yada belirli bir zamana kadar kısa ve seri devam etmeyi düşünüyoruz :) Şimdiden teşekkürler..
** YORUM VE VOTEEEĞ :)
Doruk'tan
Ara sokaktan caddeye çıktığımda nefes nefeseydim. Biraz durup soluklandığım da tekrar koşmaya başladım. Ah be Ada nereye kayboldun hemen! Biraz ileride yerde yatan karaltıyı gördüğümde hızlıca oraya yönlendim. Allah'ım lütfen o yerdeki Ada olmasın. Yerde yatan kişiye daha da yaklaştığımda kalbim durmuştu sanki. Yanına çöküp başını kucağıma aldığımda ne yapacağımı bilmiyordum.
''Ada.. Ada'm aç gözlerini. Lütfen hadi güzelim.'' İlerden gelen Bora'yı gördüğümde avazım çıktığı kadar bağırdım.
''Boraa! Buldum Ada'yı burada. Ama baygın. Ayakları da yaralı. Bir şey yap ambulansı ara'' Bağırarak söylediğim şeyle hızlıca yanıma geldi.
''Ciddi bir yarası yok değil mi?'' Kafamı olumsuz anlamda sallayıp mırıldandım.
''Hayır yok ama ayaklarına bir şeyler batmış olmalı.'' Telefonunu alıp 112’i tuşladıktan kısa bir süre sonra kapatıp telaşla konuştu.
''Hadi al kucağına da arabaya gidelim. Ambulans ne zaman gelir belli olmaz. Ne kadar süredir baygın onu bile bilmiyoruz. Arabayla daha hızlı gideriz. Ben Savaşı arıyorum arabayla yola çıksın'' Onu onayladıktan sonra hafif vücudunu kolayca kucağıma almıştım. O böyle baygın yattıkça boğazıma bir yumru oturuyordu. Annemin ölümünde sonra ilk defa böyle olmuştum..Allahım lütfen ona bir şey olmasın…
Ada’dan
Uyandığımda hava aydınlıktı ama sabah olduğunu zannetmiyordum. Sabah olsaydı az da olsa penceremden bir ışık kümesi içeri süzülürdü. Oysa şimdi sadece aydınlıktı. Bir anda komodindeki çalar saatime ilişti gözlerim. On ikiyi biraz geçiyordu. Başımı yavaşça kaldırdım. Hastaneden çıkalı üç gün olmuştu ama hala daha başımda bir ağrı hakimdi. Tabi bide ayaklarım var. Nasıl koştuysam artık hala daha iyileşmemişti ve yardım alarak yürüyordum. Yatağımın yanında duran koltuk değneklerinden birini alıp ayağa kalktım. Ayağa kalkmamla acıyı hissetmem bir olsa da banyoma ilerledim. Yüzümü yıkadıktan sonra tekrar yatağıma döndüm. Telefonum ortalıkta yoktu kim bilir nereye koymuştum. Kısa bir arayışın ardından bulabildim. On iki tane cevapsız arama vardı ve hepsi Evrimdendi. Oyalanmadan aradım.
''Ada neden telefonlarıma cevap vermiyorsun yaa merak ettim seni!'' Hastanedeyken yanıma sadece annemin ve Evrimin girmesine izin vermiştim. Ne Doruğu ne Savaşı ne de diğerlerini görmek dahi istemiyordum. En azından bir süre. Cemrenin söyledikleri canımı yeterince sıkmıştı bir de onları çekemezdim. Zaten hastanede çok durmamış birkaç saat sonra eve gelmiştim. Aradan üç gün geçmişti ve ben daha onlarla konuşmamıştım. Evrim ise her gün yanıma uğramıştı. Ve işte yine arıyordu.
''Uyuyordum Evrim!''
''Hazırlan 10 dakika içinde oradayım'' dedi ve telefonu kapattı. Harika yaa! Benim fikrimin hiçbir önemi yok zaten! Sinirlide olsa yerimden kalktım. Evrim bir şey diyorsa yapardı sonuçta. Hareketlenmemle kapımın açılması bir oldu.
''Kalktın mı?'' annemin sesi sinirlerimi yatıştırmama yetti doğrusu. Kadıncağız benim yüzünden çok üzülür olmuştu. Onu kırmak istemiyordum. Elimden gelebildiğince gülümsemeye çalıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EMANET
Fiksi RemajaBeklenmedik olaylar.. Farklı bir okul… Farklı bir şehir... Öğrenilmeyi bekleyen sırlar… Yeni arkadaşlıklar… Yeni acılar… Yeni umutlar… Kazanılan ama aynı zamanda yitirilen hayaller… İstenmeyerek alınan sorumluluklar... Aşk'ın bilinmeyen gücü…...