Yarın dolunay gecesiydi ve hepimiz kurda dönüşecektik. Heyecanlıydım çünkü ilk defa yeni yuvamda kurda dönüşecek, onlarla ilk kez avlanacaktım.
Gözlerimi ovuşturup tavanI izlerken bu gecenin özel bir gece olduğu aklıma gelerek heyecanla atan kalbim ve yüzümdeki geniş gülümseme ile doğruldum.Hala daha uyuyan Taemin'e gözlerimi devirip aşağıya indim.Kahvaltı için dolabı karıştırdım. Canımın çektiği bir şey bulamayınca dışarıya çıktım. Belki şehirde bir şeyler yiyebilirdim.
Ayakkabılarımı giyip ormanın içinden şehir merkezine doğru ilerlerken vücudumda hissettiğim ani kıpırdanma ile duraksadım. Ne olduğunun farkına bile varmadan kendimi kurda dönüşmüş bir şekilde buldum. Lanet olsun bu nasıl olmuştu? Kendi kendime etrafımda dönüp değişik hırıltılar çıkarmaya başladım. İşin garip tarafı eskisi kadar şiddetli bir acı da hissetmemiştim dönüşürken. Acaba git gide güçlerimi kontrol altına almaya mı başlıyordum? Yine de dolunay gecesi yarın değil miydi? Ayrıca şu an gece bile değildi. Şaşkınca etrafıma bakınıp henüz çıkmamış ormanda geldiğim yöne geri koşarak kimsenin beni görmemesi için ormanın derinliklerine doğru gittim.
Acaba beklesem tekrardan insan olur muydum? Gözüm sınırdaki çınar ağacına takıldı ,tepesi güvenli gözüküyordu. Pençelerimi ağacın kabuklarına takarak tırmanıp beklemeye başladım.
Hafif uykum, sınırın öbür tarafındaki kısımdan ayak sesleri duymamla kesildi. Kulaklarım sesin geldiği yöne doğru dikleşmişken başımı hafifçe çevirip baktığımda Joyhun ağacın altına oturuyordu. Neden bu ağaca gelmişti ki Tanrım şimdi sırası mıydı? İçimden küfürler ederken( çünkü kibar bir insandım) istemsizce onu incelemeye başlamıştım.
Çok keskin hatları vardı. Acaba çenesi lens miydi? Hayır hayır dur insanlar ona estetik diyordu. Acaba çenesi estetik miydi? Nasıl o kadar keskin ve sivri olabilirdi? Bembeyaz teni kişiliğini çok soğuk gösteriyordu ama yüzü üzerindeki pembe, küçük ve dolgun dudaklarını ön plana çıkarıyordu. Cidden yakışıklıydı...Ne diyordum ben? Kendine gel Jongin. Başımı iki yana sallayarak ses çıkarmadan ağacın tepesinde oturup gitmesini bekledim. O sırada dökülen tüylerimden biri burun deliğimi gıdıkladı. Siktir... "hapşu"... aha işte şimdi sıçmıştım.
###
"Kalk salak"sabah sabah Chen'in kafama yastık fırlatması ile mükemmel bir güne uyanmıştım. Neymiş bugün av sırası bendeymiş Ulan av için neden bu kadar erken kalkayım ki öğlen çıkardım ava.
Homurdana homurdana duşa girdim. Sahi dün de o salak kurtçuğun av günüydü sanırım. Daha bir tavşan bile yakalayamıyordu. Kendi kendime sırıtarak belime bağladığım havlum ile duştan çıkıp omzumdaki havluyla saçlarımı karıştırırken çantamı hazırladım.Avlanırken genelde üstümü başımı kana bulardım bunu bildiğim için çantama yedek tişört koyup dışarıya çıktım. Şehre inip insan avlamadan önce biraz ormanda kestirmek istedim. Cidden çok yorgundum. Kestirecek doğru düzgün bir ağaç bulamayınca, sınırdaki büyük çınar ağacı geldi aklıma; yarısı bizim, yarısı kurtların olan ağaç....
Ağacın altına geçip biraz uzandım. Tek istediğim sessizlik ve huzurdu. Buraya gelmemeliydim belki de. Gözlerimi kapattım. Kendi kendime konuşuyordum, burukça tebessüm ettim.Şimdi burada kurtlarla konuşamıyoruzdur da. Hah! Saçma...O sırada hapşırma sesi duymam ile ürkerek yerimden doğruldum ve kafamı yukarıya kaldırıp ağaca baktım.
Gözlerim ağacın üzerindeki Kai'ye takıldı. Sadece kafası ve çıplak omuzları gözüküyordu. "İnsancık? Neden gizleniyorsun?"nedenini biliyordum çıplaktı yine de sorup onu utandırmak istemiştim. Hakkaten neden çıplaktı?"Yukarıya çıkarsan seni gebertirim!" Sinirle bağırdı. Hırçınlaşınca çok sevimli oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah İnci [Sekai]
LobisomemKai'nin adını kalbime kazıyayım derken o kalbimi kökünden söktü. -Vampir Oh Sehun ve kurt Kim Jongin arasındaki tek engel sınır çizgisi değildi.-