###
Her zamanki gibi Taemin'den erken uyanmıştım. Bugün dolunay gecesi olduğu için her ay olduğu gibi yine heyecanlıydım. Sıcak ve dinlendirici bir duşun ardından salona inmemle Jonghyun'u görmem bir oldu.
"Günaydın." Jonghyun'un sakin ve neşeli sesi kulaklarımı süslerken sadece gülümsemekle yetinmiştim. Joghyun'un oturduğu ikili koltuğa oturarak, başımı omzuna yasladım. "Nereden geliyorsun koruyucu meleğim?" Büyük bir dikkat ve merakla sormuştum.
"Cenetten..." Şapşalca sırıtarak başını eğip gözlerimi gözleri ile buluşturdu. Bütün ciddiyetim bozulmuş, yüzüm tuhaf bir hal alırken, kıkırdayarak burnumu işaret ve orta parmağı arasına alıp çekiştirdi."Bütün sırrı bozdum değil mi?"
Kaşlarımı çatarak minik burnumu nazikçe okşadım."Ben de senin gibi sürgün edildim Jongin. Ama yaramazlık yaptığım için değil. "Kıkırdayarak başımı kaşıdı. "Birisinin koruyucu meleği olmak için." Söylediği ile başımı kaldırıp şaşkın gözlerimi ona diktim. "Senin için gönderildim Jongin. Artık benim ailem sensin."
Jonghyun'un yüzündeki ciddiyet beni şaşırtmıştı."Ha sen ciddisin?" Sorduğum soruyu başı ile onayladı. Benim için mi gelmişti yani? "Peki ama neden?" Sırıtarak başını geriye yasladı. "Yaramaz çocukların uslu durması için görevlendirildim."Şaşkınlığımı gizleme gereği duymadan, yüzünü ve mimiklerini incelemiştim.
"Günaydın!" Baekhyun neşe ile cıvıldayarak salona girdi. Bir yandan da uyuşuk sevgilisi Chanyeol'u elinden çekiştiriyordu."Baek,erken kalkmışız gel biraz daha yatalım." Chanyeol küçük bir çocuk gibi mızmızlanarak ayaklarını yere sabitledi. "Yürü hadi yoda!" Baekhyun elinden tutarak çekti.
"Günaydın Baekkie." Jonghyun başını kaldırma gereği duymadan tavanı incelerken mırıldandı. Uyuşuk Chanyeol yarım açık gözlerini daha fazla açma gereği duymadan kendini tekli koltuğa atıp, sevgilisi Baek'in belinden tutarak kucağına çekti.
"Bırak beni şapşal yoda!" Baek kıkırdayarak belindeki elleri sardı. "Biraz burada kal." Chanyeol başını Baek'in beyaz boynuna gömüp uyumaya devam etti.
Sevgilimi özlemiştim. Somurtarak koltukta uzanıp başımı Jonghyun'un dizlerine koydum. Saçımın okşanması uykumu getirirdi. Burnumun okşanması ise beni saniyesinde uyuturdu. Jonghyun saçlarımı ve burnumu nazikçe okşarken ne zaman uykuya daldım farkında bile değildim.
Uyandığımda çoktan öğlen olmuştu bile. Uyuşuk gözlerimi yarım yamalak açarak etrafıma bakındım.Gerinip doğrularak rahat koltuktan kalkıp telefonumu elime aldım. Joyhun'dan gelen mesajı görünce sevinçle açtım.
"-Konuşabilir miyiz? Sınırdayım-" 09.30
Kaşlarım çatarak üstteki mesajları okuduğumda dün gece ona ayrılık mesajı atmış olduğumu hatırladım."Siktir..." Anında yerimden kalkarak evden çıkıp sınıra koştum. Şu an saat 13.42'yi di beni beklemiş olamazdı değil mi? Dört saat boyunca?
Sınıra yaklaştığımda gözlerim Joyhun'u aradı. Az ilerideki ağacın altında uzanan Joyhun'u görünce mahcup bir şekilde yanına doğru yaklaştım. Öğle vakti olduğu için vücudu güneş ışığına karşı duyarlıydı. Bu nedenle üzerinde olabildiğince ince ama uzun kollu beyaz bir hırka vardı. Şapkasını ise başına geçirip gölge yapmıştı.
"Hun ahh?" Sınırın gerisinden başımı eğerek kapüşonun altındaki pembe dudakları inceledim. Kollarını kavuşturmuş ağacın altında uzanırken, kalbimi pırpır ettiriyordu. Tanrım...o minik sulu ve dolgun dudakları öpmek istiyordum. Dudakları hafifçe aralanırken dolgun dudaklarımı yalayarak sınırın gerisinde bağdaş kurup onu izledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah İnci [Sekai]
Hombres LoboKai'nin adını kalbime kazıyayım derken o kalbimi kökünden söktü. -Vampir Oh Sehun ve kurt Kim Jongin arasındaki tek engel sınır çizgisi değildi.-