3.Bölüm

329 27 7
                                    

Eve gider gitmez yaptığı ilk iş Çiçek'i sallanan bebek koltuğuna yatırmak oldu. Kendisine mutfaktan soğuk su alıp televizyonun karşısına geçti. Şanslıydı ki yeni evi eşyalı ve baya iyi bir evdi. Bu sayede güzel, büyük ekran bir televizyonu olmuştu. Televizyondan haber kanalı açıp bugün aldığı gazeteyi eline aldı. Bir yandan iş ilanlarına göz atarken öbür yandan bugün yaşadığı olayı televizyona verecekler mi diye izliyordu. Teknoloji sayesinde habercilik o kadar gelişmişti ki artık her şey günü ve saatine yayınlanıyordu. Bu korkutucu derecede etkileyiciydi. İş ilanlarında kendisinin istediği kriterlerde hiçbir iş bulamamıştı. Derin bir nefes verip başını gazeteden kaldırdı. Haber izlediği kanaldan gelen sesle kendisini haber dinlemeye verdi.

"Bu günkü kazada ölen adamın kalp krizinden öldüğünü biliyor muydunuz?", sorduğu sorunun cevabını almak isteyen muhabir elindeki mikrofonu karşısındaki yaşlı adama doğrultu.

Adam üzgün ve şaşkınlık içerisinde başını ikiye salladı. "Nereden bileyim evladım. Vah vah yazık olmuş."

"Peki ne düşünüyorsunuz bu kalp krizi olaylarında? Bu aralar çok görüyoruz."

"Kimse dikkat etmiyor. Sinir stresten oluyor bence."

Kamera açısı değişip etrafı gösterirken muhabir bir yandan da konuşuyordu. "Uzmanlar uyarıy-"

Barlas devamını dinlemeden televizyonu kapatıp arkasına yaslandı. Bu aralar insanların kendi özel sorunlarından, iş stresinden ve benzeri şeylerde kişiler sinirli ve stresli olabilirdi. Bu gayet normaldi. Ancak Barlas'ın aklı almıyordu. Ne yani bir sürü kişi aynı zamanlarda mı kalpten gidecekti? Bu mantığa tersti. Her ne kadar Barlas şu an sivil biri olsa da kişiliğinden dolayı bu olayları düşünmeden edemiyordu. Merakı düşüncelerini ele geçiriyordu. Derin bir nefes verip arkasına yaslanıp iki elini de iki yana attı. Çiçek kendi tarafındaki Barlas'ın elini alıp ağzına koyup ısırmaya çalıştı. Barlas gülümseyerek ona baktı. Roesia gitmeden önce Çiçek'in altı aylık olduğunu söylemişti. Bebeklerin altıncı ay da diş çıkarmaya başladıklarını da söylemeyi ihmal etmemişti. Bu aylarda Çiçek huysuz olabilirmiş. Bu yüzden en kısa zamanda Barlas'ın bir bakıcı bulması gerekiyordu. Aklına Pars'ın dedikleri geldi. O, Çiçek için bakıcı bulabilirdi. Bu da tabi kendisinin işine yarardı. Hem bakıcı derdine düşmez hem de iş bulmak için zaman kazanabilirdi. Ceketinin cebinden telefonunu çıkarıp Pars'ı aradı. Telefonun kapalı olduğunu bildiren telesekreterin sesini duyduğu gibi aramayı kapatıp mesajlara girdi. Pars'a mesaj atıp mutfaktan getirdiği soğuk sudan içti.

Gönderilen: Pars

"Hey! Akşam gel de hem sohbet edelim hem de Çiçek'e bakıcı bulman için senden ricada bulunayım."

Günün geri kalanında internetten iş aramış ve Çiçek ile ilgilenmişti. Zaten yapabileceği pek fazla şey olmadığından anca bunları yapabilmişti. Akşam beklediği gibi Pars gelmişti. Şu an ikisi de karşılıklı koltuklara oturmuş sohbet ediyorlardı. Pars, Çiçek'i kucağına oturtmuş hüzünle ona bakıyordu.

"Barlas bu çok tatlı."

Gülümsedi. "Evet. Aynı annesi ve babası gibi."

Pars orta sehpanın üzerine koyduğu poşeti işaret etti. "Hey şu getirdiğim poşette Çiçek'e aldığım hediye var. Açıp ver de üzerinde deneyelim."

Barlas, Pars'ın işaret ettiği poşeti alıp içinden Pars'ın aldığı hediyeyi çıkardı. Pars, Çiçek'e pembe ve beyaz renginde üzerinde kocaman bir çiçek olan bandana almıştı. Hemen Pars'ın yanına gidip bandanayı Çiçek'in kafasına taktı. Çiçek o kadar tatlı görünüyordu ki. Bandanayı o da sevmiş görünüyordu. İki elini de başına götürüp bandanasına dokunuyordu.

Barlas ArslanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin