nitten

4.4K 564 363
                                    

Işıkları yakmamıştım. Balkonun kapısı açık, salonda oturuyordum. Geldiğimi Hoseok'a ya da diğerlerine de söylememiştim. Dışarıdaki sert yağmurun sesi kulaklarımda, sadece oturuyordum.

Kişisel değildi ona olan nefretim. Bu artık nefret miydi, ondan da emin değildim. Daha birkaç gün öncesinde ondan nefret etmediğimi fark etmiştim ama bu akşam ona sağlam bir yumruk atmıştım. Dengesizdi, beni de dengesiz bir hale sürüklüyordu. Sürükleniyordum. Bana yaptığı şeylerle sürükleniyordum.

Sürekli bana kendisini anlamamla ilgili şeyler söylüyordu. Ben onu anlamak istemiyordum ki! Gri saçları ile etrafımda dolanması, kocaman gülümsemesi ile koltuklarımda oturması, bira içerken bana eşlik etmesi, benimle uyuması, bunlar istemediğim şeylerdi. Ama kafamın içi bir karnavaldı adeta. Taehyung hala orada şarkı söylemeye devam ediyordu.

Kalkıp elimi yüzümü yıkadım. Berbat bir haldeydim. Yağmurda ıslanan saçlarım kurumuş ve kabarmıştı. Öfke hala yüzümdeydi. Gözlerim karanlığa esir olmuştu adeta.

Git demiştim, istemiyorum demiştim. Bunları daha önce birçok kez söylemiştim ama bu en net olanıydı. Kurtuluyordum. Kurtuluyordum ama benim kalbim acıyordu. Bu beklediğim bir şey değildi. Taehyung'ın ay ışığı ile parlayan yüzünün göz kapaklarımın ardına saklanması beklediğim bir şey değildi.

Madem birini seviyordu, pekala onu sığınak belleyebilirdi kendisine. Ben böyle biri değildim, olamazdım. İçini ısıtttığımı söyledi, kokumla, gözlerimle alakalı birçok şey söyledi. Bunları yapmamalıydı, yapmamalı.

Asıl onun kokusu her yerdeydi. Diş fırçası benimkine eşlik ediyordu işte. Dolap yediği elmalarla doluydu. Yastığımda saç telleri vardı. Bunlardan nasıl kurtulacaktım?

Uyumaya çalıştım, yapamadım. Artık uyumak benim için gelişi güzel bir eylem olmaktan çıkmıştı. Döndüm, yatakta dönüp durdum. Dış kapının sesini duyduğumda ise nefes bile alamadım.

Bir iki adım sesi doluyordu kulaklarıma. Bakışlarım kapımdaydı. Mutfağa ilerledi, banyoya girdi. Birkaç dakika oluşan sessizlikten sonra tekrar yürüdü. Daha sonra hiçbir şey duymadım.

Gitmiş miydi? Kapının sesini duymamıştım. Gitseydi anlardım.

Gitmiş miydi?

Pencereye doğru yattığımda dışarıdaki yağmurun hala devam ettiğini fark ettim. Üstelik artık gök gürlüyordu. Ne yapıyordu? Yanıma gelir miydi? Böyle olmasaydık, ona vurmamış olsaydım kesin gelirdi. Aldırmadım, yumdum gözlerim.

Dakikalar geçti. Gözlerimi yummam hiçbir şeyi çözmedi çünkü her şimşek çakışında gözlerimin önü bembeyaz oluyordu. Gitmişti muhtemelen, burada olsaydı asla yalnız duramazdı. Korkuyor muydu?

Birkaç dakika sonra gök adeta yarıldığında yerimden kalktım. Uyuyamıyordum. Kahretsin, Taehyung'ı düşünmekten uyuyamıyordum.

Kalktım ve pencereyi aralayıp dışarıya baktım. Feci bir yağmurdu. Odasına bakmalı mıydım? Hala neden odası diyordum oraya?

İlerleyip kapıyı açtığımda yine o geceki gibi oldu içim. Korktum, ürperdim, titremeye başladım. Çünkü Taehyung, duvarın köşesine çöküp dizlerini kendisine çekmiş, sessizce oturuyordu. Işığı yakmamış, öylece duruyordu orada. Korktuğunu biliyordum, korktuğu belliydi. Yanındaki sırt çantası gelişi güzel yere atılmış gibiydi. Gidememişti, sığınacak yeri de yoktu şimdi.

Yüzünü göremiyordum ama geldiğimi anladığını biliyordum, az önceki iç çekişleri ulaşmıyordu artık kulağıma. Ne yapacaktım şimdi? Güneş mi olmalıydım, sığınak mı? Ben kendim bile sıfatlar takamıyordum benliğime, nasıl becerecektim?

fly til månenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin