fjorten

4.3K 536 102
                                    

"Alo?"

"Merhaba, Bay Jeon. Bay Choi toplantıdan önce sizinle görüşmek istiyor. Hazırlanmanız için haber vermek istedim."

"Saat kaç?"

"12'ye geliyor."

"Tamam, sağ ol." Tanrım, Afrika'daki tüm vahşi hayvanlar başımın üzerinde avlanıyordu sanki. Telefonun sesini bile zorla duydum, duyduktan sonra o da eklendi hayvanların yanına. Bu kafayla nasıl geçecekti bu toplantı sahi?

Hareketlenmek istedim ama pek beceremedim. Hem başım dönüyordu hem de üzerimde anlayamadığım bir ağırlık vardı. O kadar içmiş olamazdım, değil mi?

Diğer tarafa dönmek istediğimde bir şey beni olduğum yere sabitledi. Kalkamıyordum çünkü iki uzun kol tarafından sarmalanmıştım resmen. Taehyung bana sıkıca sarılmış, bedeninin yarısı üzerimde boylu boyunca- ne?

"Kalk üstümden!" Ondan kurtulmak için tekrar kendi tarafıma dönmek istedim ama sonuç hüsrandı, yere düştüm. Bir güne ne kadar berbat başlanılır şakası falan mıydı bu?

Güç bela kalktığımda Taehyung'ı benim tarafıma da yayılmış yatarken görmek baş ağrımı arttırıyordu. Yüz üstü yatmış ve kollarını, bacaklarını sanki yatak onunmuş gibi iki yana açmıştı. Neden benimle uyumasına müsaade etmiştim ki?

Bir dakika, gerçekten nasıl müsaade etmiştim?

Dün gece, ağlıyordu. Bana sarılmıştı. Benimle uyumuştu. Çok ağlamıştı.

Gideceğini söylemişti.

Evimde çok uzun süre kalmayacağını biliyordum, söylediği buydu. Ama daha geleli çok az olmuştu, bu kadar erken gideceğini beklemezdim. Eşyalarım rahat ederdi elbet, sıkıntı olmazdı. Ama sarhoş kafamla bile ağlayışına katlanamamıştım ve yanıma yatmasına izin vermiştim. Ayıkken de bir şeyler değişir miydi, neden emin olamıyordum?

"Sana söylüyorum!" Bir şeyler mırıldanıp az önce benim yattığım yastığı göğsüne çekip yatmaya devam etti. Cidden... Yaklaşıp yastığı çektim ve omuzlarından sarsmaya başladım. Böyle de kalkmazsa ekip çağırmam gerekecekti.

"Uyan artık!" Birkaç saniye daha sarsmaya devam ettim ve nihayet gözlerini açtı. Ama sonrasında o da benim omuzlarımdan tuttu ve beni kendisine çekti. Ani hareketi yüzünden az kalsın üzerine düşüyordum, dirseklerimi göğsüne yaslandığımda durabilmiştim.

"N'apıyorsun? Bır-"

"Harika bir rüyanın ortasındaydım." Sesi, kadife bir kumaşa dokunuyormuşum gibi hissettirdi. Sesinin kaç halini duyacaktım daha? Sarhoşken, biliyordum. Uykuluyken, uyandıktan sonra biliyordum. Ağlarken, biliyordum. Daha ne kadar nüfuz edecekti kulaklarıma?

Saçları birbirine girmişti, kısık gözleri ile bakıyordu bana. Yüzü de biraz şişti. Hala alkol kokuyordu, belki de kokan bendim.

"Sen de bunu böldün, grafiker."

"Bırak beni." Gözleri daha da kısıldığında güldüğünü anladım ama dudaklarına indirmedim bakışlarımı. Yeterince yakındık, bir de bunu yapamazdım. Büyük uğraşlar sonunda üzerinden kalkabildim. Geriye dönüp bakmadım, o da bir şey demedi. Banyoya gittim.

Ondan bile berbat görünüyordum. Saçlarımdan iş makineleri geçmiş gibiydi ve göz altlarım mosmordu. Burnum şişmekten kıpkırmızı olmuştu ve üstelik başım o kadar ağrıyordu ki en beteri de buydu. Kesin kovulacaktım, kesin.

Duştan çıktığımda onu evde görmedim. Kendime ayılmak için bir kahve yaptığımda Mark mesaj atmıştı. Ah evet, Bay Choi.

"Reklamı izledin mi?" Kunpimook odama adeta daldığında yerimden biraz sıçradım. Üzerimden tren geçmiş gibi hissediyordum, hiçbir şey normal değildi.

fly til månenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin