åtte

4.7K 579 84
                                    

Dört gün olmuştu. Şu dört gün içerisinde nasıl ölmemiştim hayret ediyordum doğrusu. Şirkette kelimenin tam anlamıyla canım çıkıyordu ve nasıl dayandığım hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Gözlerim ağrıma eylemini çok farklı boyutlara taşımıştı bu günlerde. İşleri Mark'a yıkmak istiyordum ama yılın belli zamanlarında ortaya çıkan vicdanlı yanım yine kendini belli etmiş, o da senin gibi çok çalışıyor diyerek beni sürekli durduyordu. Eh, onunla tartışamayacak kadar yorgundum.

Kim Taehyung'ı o konuşmamızdan sonra görmemiştim. Benimle uğraşıyordu, başka açıklaması olamazdı. Evimde kalmak istediğini söyleyip ardından gözüme gözükmemişti çünkü. Bir şikayetim yoktu bu durumdan, oldukça memnundum. Ama bu durgunluk bir yandan da korkutuyordu beni. Şu fırtına öncesi sessizlik olayları pek bana göre değildi.

Jeabum'a verdiğim taslakları düzenlemesini beklerken günün kaçıncı kahvesini içiyordum, sayamadım. O sırada odamın kapısı açıldı ve içeriye Kunpimook girdi. Metin yazarıydı, o da benden farksız bir durumdaydı.

"Sanırım katil olmama çok az kaldı. Jung, eğer müdürü öldürürsem bana temiz çamaşır getirir misin?" Kunpimook bu şirkette, hadi şunu dünyada yapalım, anlaşabildiğim nadir insanlardandı. Onu severdim, sohbeti eğlenceli olurdu. Fakat şu an feci bir baş ağrısı çekiyordum ve ona bile katlanacak durumum yoktu.

"Hayır, mümkünse benden uzak dur cinayeti işlerken."

"Yine formundasın, ne hoş!" Neşeyle şakıdığında nasıl bu halde olduğunu sorguladım. Beni bıraksalar haftalarca olduğum yerde hareket etmezdim oysa. Aldırmadım. Kenardaki kalemliğe uzandığımda masamın o kısmında duran bardağı yeni fark ediyordum. Üzerinde çeşitli çıkartmalar vardı ve sanırım bir bitki çayıydı. Üstelik ince bir el yazısı ile "afiyet olsun Bay Jeon" yazıyordu. Ben bitki çayı sevmezdim ve çıkartmalardan da hoşlanmazdım.

"Chae-young bırakmış olmalı."

"Kim?"

"Stajyerin, Jung. Gerçekten de bu kadar umursamaz mısın?" Aldırmadım. Bardağı olduğu yerde bırakıp kalktım ve pencereyi açtım. Belki içeriye hava girerse kendimi iyi hissederdim.

"Bu arada, geçen bana sokakta yaptığı çalışmaları gösterdi. Gerçekten kullanılabilir, yetenekli bir kız. Çok ilgili-" Lafı yarıda kalmıştı çünkü stajyerim Chae-young içeriye girmişti.

"Bay Jeon, bunlar istediğiniz taslaklar. Dosyalandı ve temize geçildi."

"Bu işi Jeabum'a vermiştim." Yerime oturduğum zaman Kunpimook'u görmüş ve eğilerek onu selamlamıştı.

"Ah, şey. E-evet, beraber yaptık. Ben de yardım etmek istedim."

"Tamam, teşekkürler." Kız tam çıkacakken Kunpimook ona seslendi.

"Hey, Chae-young, şu geçenki anketine bir bakalım istersen."

"Ne?" Kızın gözleri haddinden fazla büyüdüğü an Kunpimook da oturduğu yerden kalkmıştı. Onun bu hallerini biraz biliyordum maalesef.

"Belki bana da bir çay hazırlarsın, he? Görüşürüz, Jung!" Onlar çıktığında derin bir nefes almış, gömleğimin üst düğmesini açmıştım. Bu yorgunluk beni öldürmüyor, süründürüyordu.

Akşam Hoseok ısrar etse de dışarı çıkmamıştım. Yarın izin günümdü, sonunda. Ve ben bu gece aralıksız bir uyku çekmekten başka bir şey istemiyordum.

Evimde kalacakmış, hah! Bu adam gerçekten de sorunları olan biriydi. Önce bana saçma iş teklifi yapıyor, ardından haneye tecavüz ediyor, vakitsiz telefon açıp anlamadığım şeyler söylüyordu. Üstelik evimde kalmasının çok acil olduğunu söyledikten sonra adeta yok olmuştu. Bu işime geliyordu, onun o alaycı ve arsız bakışlarını görmek istemiyordum elbette. Fakat ona tamam demiştim, bunu nasıl yapmıştım? Ve biliyordum ki o bunu benden duyduğu için peşimi asla bırakmayacaktı, asla.

Tanrım, hani güzel bir uyku yaşayacaktım? Dakikalardır yatakta sürünüyordu bedenim. Bir türlü uyuyamadığım için de baş ağrım yine ortaya çıkmıştı. Neden böyle oluyordu? Zihnimin bir köşesinde Hoseok konuşuyor, diğer tarafında da Taehyung rüzgarda gökyüzünü inceliyordu. Hayır, hayır! Bu görüntüyü görmemiştim tabi ki. Evet, uyku sersemliği bilinç altımı da etkiliyordu tabi. Gözlerini yum, Jungkook. Yum ve düşüncelerini arındır.

Gerçekten şaşkındım. Kahvemi içerken hâlâ nasıl olur da akşam uykum bozulmaz, onu düşünüyordum. Bir şekilde olmuştu işte.

Saat on ikiye geliyordu ve Taehyung kısa bir mesaj atıp T-Rex'e gitmem gerektiğini söylemişti. İkiletmedim, bugün sakin bir gün geçirecektim.

Acele etmedim. Duş aldım, maillerime baktım ve öyle çıktım evden. Fakat bara girdiğimde tuhaf bir görüntü ile karşılaşmıştım. Hoseok ve Yoongi denen herif, bir masada oturmuş sandviç yiyorlardı. Aklımdaki ilk soru onların nereden tanıştığıydı. İkincisi ise Hoseok bu mermer suratlı adamı bu kadar güldürecek ne anlatıyordu? Yanlarına gittim, açıkçası tuhaf bir görüntüydü.

"Kook, bu ne güzel bir sürpriz!" Yerinden kalkıp bana sarıldığında ben de kollarımı çok sıkı olmayacak şekilde ona sardığımda Yoongi bir peçete ile dudaklarını temizliyordu.

"Senin burada ne işin var?" Geri çekilip arkasına, Yoongi'ye, baktı ve tekrar bana döndü.

"Yoon ile takılıyorum. Siz daha önce tanışmış mıydınız?"

"Sadece birbirimizi tanıyoruz." Bana yöneltilen soruyu Yoongi cevaplarken masaya oturmuştuk. Açıkçası Yoongi beni ürkütüyordu. Biraz garip bir tipti, Kim Taehyung ile arkadaş olacak kadar garip.

"Taehyung nerede? Beni o çağırdı."

"Birazdan gelir." Hoseok kalan sandviçini de bitirip hararetle bana döndü.

"Biliyor musun? Taehyung da bizim okulda okumuş. Hem de sanat tarihi." Sanat tarihi? Bu gerçekten de ilginç bir bilgiydi. Ama daha ilginci onu daha önce okulda hiç görmememdi. Belki de farklı dönemlerin öğrencileriydik.

"Hey, grafiker. Sen odama çık, birazdan geleceğim. Yoongi?" Yoongi, Taehyung'ın seslenişi ile çıkışa yönelmişti. Taehyung ise o kadar hızlı hareket etmişti ki nereye gittiğini göremememiştim. Ben de ayaklandığımda Hoseok'un cümlesi bir anlığına durdurdu beni.

"Sanırım burası fena karışacak."

"Neden?" Oda yerinden kalktığında bakışları birkaç saniye etrafta gezdi ve öyle buldu gözlerimi.

"Taehyung'ın kardeşi geliyormuş." Hoseok çıkışa dönerken ben hâlâ olduğum yerde duruyordum.

"Kardeşi kim ki?"

"Jimin. Park Jimin."



fly til månenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin