"Yoongi!"
Caddeyi itfaiye, ambulans ve polis sarmıştı. İnsanların gürültüsü de cabasıydı. Hızlı adımlarla ilerleyip barın önüne geldiğimizde içeriden gelen duman kokusu feci bir şekilde rahatsız ediyordu.
"Yoongi, kim yaptı bunu?"
"Soruyor musun, Taehyung? Siktirme ebeni şimdi!" Her zaman huysuz dururdu ama onu bu kadar sinirli ilk defa görüyordum. Burnunun ucunda ve sol yanağında siyahlıklar vardı, beyaz saçları da kirli ve terli gözüküyordu. Yorulduğu çok belliydi. Yanımızdan ayrılıp Seokjin ile konuşan polisin yanına gitti.
"Etraf sakinleşsin, sonra konuşursunuz." Omzuna tutunup söylediğimde çatık kaşları ile bana bakıp başını salladı. O da sinirliydi ancak Taehyung'un siniri eşsiz bir kırılganlıkla harmanlanmıştı.
"Kim Taehyung?"
"Evet?"
"Mekanın asıl sahibi sizsiniz galiba, ifadenizi almamız gerek." Polis bize döndüğünde elim hala Taehyung'un elindeydi. Vücudunun gerildiğini derinden hissediyordum. Kendini kasmamak için direniyordu fakat pek becerebildiği söylenemezdi.
"İfade mi? Benim mi ifademi alacaksınız? Ben burada bile değildim. Beni sorguya çekmekle uğraşacağınıza gidin kimin yaptığını bulun!" Tüm bu gürültünün içerisinde öyle yüksek sesle konuşmuştu ki irkildim. Omzundaki tutuşumu sertleştirdiğimde benden kurtulup bir adım ileriye gitti.
"Durun işinizi kolaylaştırayım, bulmanız gereken kişi Park Jimin."
"Taehyung..." Polis onun iyi olmadığını anlamış olmalı ki bir şeyler geveleyip Yoongi'lerin yanına ilerledi. Ona kısık sesimle seslendiğimi elbette duymamıştı, adımlayıp elini tuttum. Fakat bana öyle bir hışımla dönmüş ve elini öyle bir çekmişti ki ne olduğunu anlamamıştım.
Bakışlarımdaki şaşkınlığı anlamış olacak ki gözlerini yumup derin bir nefes aldı. Benden çektiği tek kolu ile bana sarıldı ve saçlarımı öptü.
"Özür dilerim."
"Taehyung-nim?" Sol taraftan Taehyung'a seslenen kişi, personelden bir kızdı. Adını şu an için hatırlayamadım. Perişan bir haldeydi. Kirden ve terden alnına düşen tüm kaküller yapış yapıştı. Üzerindeki açık lila renkli önlükten eser yoktu.
"Herkes eşyalarını alıyor zarar görmemesi için. Üst kata çok sıçramadı ama odanızdan almak isteyeceğiniz şeyler olabilir." Taehyung başını salladığında kız eğildi ve geldiği yöne döndü. Kolu indirip elimi tuttu, yürürken beni de sürükledi peşinden.
İçerisi harabeye dönmüştü. Alevler sönmüştü ancak etrafa hakim olan duman genzimi çok fena bir şekilde yakmıştı. Masalar, koltuklar, her şey kapkaraydı. Duvarlardaki tablolar bile zarar görmüştü. İçeriye çok fazla bakmadık, merdivenlere yöneldik. Tanıdık koridoru gördüğümde irkildim. Burası her zaman beyaz olurdu. Kızın dediği gibi çok hasar yoktu ama duvarlardaki is izleri kötüydü.
Odaya girdiğimizde buraya daha önce birinin girmediği barizdi çünkü gri duman gözle görülür derecedeydi. Taehyung kendini kanepeye bıraktığında gidip camı açtım, temiz havaya ihtiyacımız vardı.
Ellerini başının iki yanına koymuş, direklerini de dizlerine yaslamıştı. Hala iyi değildi ve bu beni inanılmaz derecede yaralıyordu. Geçip yanına oturdum. Ellerini indirip tuttum ve bana bakmasını sağladım.
"Rahatla."
"Elimde değil." Ellerimize bakıyordu. O ışık dolu gözlerini benden kaçırıyor, ruhumu zindanlara vuruyordu. Uzanıp çenesinden kavradım, bana bakmasını sağladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fly til månen
FanfictionDEVAM ETMEYECEK 🌒 "Ay çocuğu... Sen aydan da parlaksın." @Helaryaa Jungkook, iş ve ev hayatında titiz olan biridir. Ona iş teklifi yapan Taehyung ile birlikte hayatı karışır, dağılır, tepetaklak olur. stranger to lovers, obsessive jungkook