-8-

62.8K 3.6K 261
                                    

Üç gün geçmişti

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Üç gün geçmişti. Akın Hale'yi bir duygu girdabının ortasına bırakıp gideli üç gün ve üç gece geçmişti işte. Beklemek Hale'nin zannettiği kadar zor değildi. Her sabah Akın'ın mesajıyla uyanıyor, uyumadan önce onun mesajını okuyarak rüyalara dalıyordu. Clark Kent kendini unutturmamak adına her fırsatı değerlendiriyordu ve Hale bu durumdan hiç şikâyetçi değildi. Birinden, daha doğrusu gerçekten hoşlandığı birinden bu şekilde ilgi görmek çok hoşuna gidiyordu.

Gerçi daha ona hiç cevap yazmamıştı çünkü Akın'a nasıl davranacağına henüz karar verememişti. Ondan hoşlandığını, çok hoşlandığını kabul ediyordu ve ikisi arasındaki bu şeye bir şans vermeye karar vermişti ama bu konuşmayı mesajla yapmak veya geçiştirmek istemiyordu. Akın dönene kadar bekleyecekti.

Tatlı bir tebessüm eşliğinde telefonunu çantadan çıkarıp bu sabah gelen mesajı tekrar okudu.

"Günaydın. Ne yazık ki burada güneş saçların kadar parlak değil. Umarım gün içinde baktığın her yerde beni görürsün. Beni unutman konusunda endişelenmeye başlıyorum."

Evet, itiraf etmeliydi ki Hale bu mesajlara hem gülüyor, hem de her mesajda Akın'dan biraz daha hoşlanıyordu. Adam flört etmeyi biliyordu doğrusu. Onun bu konuda çok tecrübesi olduğuna emindi ama yine de kendi saf kalbi bu sözcükleri okuduğunda kanatlanıp uçmadan edemiyordu işte. Eğer saçlarını gerçekten beğenmese onlardan söz etmezdi öyle değil mi? Gözlerinden bahsederdi mesela, klasik ama etkili olabilirdi. Yine de Akın saçlarını seçtiyse, gerçekten beğendiği için olmalıydı.

Farkında olmadan elini sarı saçlarının arasına daldırdı hülyalı bir tavırla. Doğrusu saçları gerçekten de güzeldi, Akın neyini beğenmeyecekti ki?

"Hadi şimdi de âşık olduğunu inkâr et!" Melek kulağına fısıldadığı bu sözlerle Hale'yi daldığı hayal dünyasından çekip çıkarıverdi bir anda. Sıçrayarak arkadaşına doğru dönerken derin bir soluk verdi.

"Allah iyiliğini versin Melek. Ödümü kopardın."

Melek onu duymazlıktan gelerek kaşlarını yukarı kaldırdı. Yüzünde bilmiş bir ifade vardı. "Ben sana kokusu çıkar yakında dememiş miydim? Çıktı işte."

Hale merakla "Neden bahsediyorsun sen?" diye sordu. Hala kafasını toparlayıp Melek'e odaklanamamıştı çünkü. Daldığı Akın'lı hayallerin arasından böyle çekip alınmayı beklemiyordu.

"Şu bütün okulun konuştuğu yakışıklının arabasına binmenden bahsediyorum," dedi Melek sitemkâr bir tavırla. Suratına sevimli bir gücenmişlik ifadesi yerleştirirken "Ben sorduğumda aşk maşk yok demiştin," diyerek omuz silkti.

Hale suratına yayılmak isteyen bezginlik ifadesini zar zor zapt etti. Açıkçası abisi gibi yapıp bir devlet üniversitesine gitmediğine pişman olmuştu. Bu okuldaki neredeyse herkes aynı çevredendi ve herkesin birbirini tanıması gerçek bir karın ağrısıydı. "O zaman yoktu ama..." diye mırıldandı Melek'e cevap olarak. Gerçi hala hislerine aşk diyecek kadar ileri gidemiyordu.

Mor BulutlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin