-9-

55.8K 3.5K 193
                                    

"Burası neresi?" diye sordu Hale arabadan inerken

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Burası neresi?" diye sordu Hale arabadan inerken. Meraklı iri bakışları etrafı süzerken Akın da onu izliyordu. Hemen cevap vermedi, çünkü onun bu meraklı hali genç adamın çok hoşuna gidiyordu. Aslında tehlikeli bir şekilde Hale'nin her hali Akın'ın hoşuna gidiyordu ama gözlerinin irileştiği ve o menekşe renginin iyice belirginleştiği böyle anlarda kalbi göğsüne sanki farklı bir ritimle çarpıyordu. Bu manzarayı bozmamak için nefes almaktan bile imtina edip kıpırdamadan Hale'ye bakmak, onu izlemek istiyordu. Keşke bu mümkün olsaydı.

Hale etrafı incelemekten Akın'ın yüzündeki gülümsemeyi bile fark edememişti. Köy gibi bir yere gelmişlerdi sanki. Bir çiftlikti belki de. Birkaç metre ötelerinde bir ev vardı ve etrafı meyve ağaçlarıyla çevriliydi. Yeşillerin arasında kaybolmuş eski bina insanı gülümseten mistik bir güzelliğe sahipti. Bahçede dolanan tavuklar ve horozlarla, etrafı kaplayan çiçekler bu güzelliği doğayla birleştiriyor, insanı garip bir şekilde dinlendiren o muhteşem manzarayı sunuyordu. Günlerce düşünse bile Akın'ın onu böyle bir yere getireceğini düşünmezdi doğrusu. Akın'ı böyle bir yerde hayal bile etmezdi.

Hale yüzünde şaşkın bir tebessümle Akın'a döndü tekrar. "Söylesene neresi burası?" Heyecanı sesine yansımıştı. Gülüşüyle harmanlanmış neşeli sesi dünyanın en güzel ezgisi gibi doluyordu Akın'ın kulağına. Baştan ayağı her şeyiyle canlandırıcı bir etkisi vardı genç kadının. Ve Akın'ı böylesine yorgunken bile gülümsetebiliyordu.

"Seni biriyle tanıştırmak istiyorum." dedi genç adam. "Seveceğini düşündüğüm biri... Aslında iki kişi."

"Kimmiş onlar?" Hale'nin merakı daha da artmıştı. Soran gözlerini Akın'ın kara bakışlarına dikmiş öylece bekliyordu. Beyaz hırkasının bir omzu hafifçe sıyrılmış ve aşağı düşmüştü. Dizlerinin hizasına gelen kırmızı elbisesinin eteği hafif rüzgârla dalgalanıyordu. Aynı rüzgâr genç kadının sarı saçlarını da uçuruyor, ince sarı tellerle kaostan bir desen çiziyordu havaya.

Akın sadece bir insandı ve bu manzaraya dayanması mümkün değildi. Hale orada, var olan en güzel şey gibi dururken ve bir haftadır özlediği her şey nihayet karşısındayken daha fazla sabredebilmesi için demirden yapılması gerekirdi. Hızlı birkaç adımla aralarındaki mesafeyi kapattı ve genç kadının çenesine dokunup başını hafifçe kendine çevirdi. Onun beklentiyle aralanan dudaklarından başka davete ihtiyacı yoktu.

Onu öptüğünde içinde bir şeyler kırıldı. Ne olduğunu bilmiyordu ama bu öpücük ilkinden farklıydı. Tatlı sözlerle çalınan, nasıl olacağı tahmin edilmeyen bir öpücük değildi. Beklenen, istenen, umulandı. Ve Akın'ı tamamen, baştan başa kuşatmıştı. Önce kuşatmış, ardından tüketmiş ve koskoca adamı dizleri titrer hale getirmişti. Bunun mümkün olabileceğini bilmiyordu genç adam. Böyle bir şeyin varlığından bile bunca zamandır habersizdi.

Akın öpüşünü yumuşak bir dokunuşla sonlandırıp geri çekildiğinde Hale bir an kalbinin durduğunu hissetti. Kalbi o hızlı tempoya dayanamayıp durmuştu sonunda. Başı dönüyor, yutkunması zorlaşıyordu. Midesinde dolanıp duran kelebekler delirmiş olmalıydı. Akın onu öpüyordu ve kanı damarlarında tufana dönüşüyordu. Onu bir arada tutan ipler gevşiyormuş gibi hissediyordu. Tam dağılacağını düşündüğü anda tekrar bir araya geliyordu. Kendinden geçiyor ve kendini buluyordu genç kadın. Eğer tam o anda Akın ona sarılmasa, onu kollarının arasına almasa ne olurdu bilmiyordu. Kollarını Akın'ın boynuna dolamaktan başka çaresi olup olmadığını da bilmiyordu.

Mor BulutlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin