Kapının çaldığını işitince merdivenleri koşar adımlarla, giydiği pembe elbisenin eteklerini uçuşturarak indi. Bir yandan da "Ben bakarım," diye seslenmeyi ihmal etmedi. Kimin geldiğini bilmenin neşesi, gözbebeklerinden dudaklarına, dudaklarından parmak uçlarına ve hatta saç diplerine yayılmıştı. Annesinin uzaktan gelen "Düşeceksin!" ikazları bile onu yavaşlatmadı.
Kapıya nihayet ulaşıp hiç duraksamadan açtığında ise görmeyi beklediği kara bakışlarla karşılaşmanın mutluluğu onu adeta ışıldattı. Akın Acar üstünde siyah bir gömlek, altında siyah bir pantolon ve dudaklarında çarpık bir gülüşle karşısında duruyor, gözlerindeki kıvılcımlar eşliğinde Hale'ye bakıyordu. Son aylarda düzenli beslenme ve hiç aksatmadan yaptığı sporlar sayesinde eski formuna, heybetine kavuşmuştu. Duruşu yine o sarsılmaz havasına bürünmüştü. Genç kadın kendini onun kollarının sıcaklığına bırakmak için bir saniye bile düşünmeden ileri atıldı. Ona sıkıca sarılmayı planlamıştı fakat Akın'ın planı başkaydı. Hale'yi kollarının arasına alır almaz ayaklarını yerden kesti ve dudaklarından hızlı bir öpücük çaldı.
Kıkırdayarak kendini geri çeken Hale "Abim içerde!" diye ikaz etti onu.
Akın, yapmacık bir sıkıntıyla iç çekip "Tahmin etmiştim," dese de Hale'yi bırakmadı.
"Hoş geldin."
"Hoş buldum."
Birbirlerinin gözlerinin tam içine bakarak ve yüzlerinde eş gülümsemelerle kurdukları bu kısa cümleler onlar için çok değerliydi. Akın'ın gözlerini Ankara'daki bir otel odasında açmasının üzerinden neredeyse altı ay geçmişti. O zamandan bu yana hayatları çok çalkantılı değildi, durulmaya başlamıştı her şey. Hale, Ankara'daki dönemini tamamlayıp İstanbul'a döndüğünde Akın hiç geciktirmeden Demir Ağa'nın karşısına çıkmış ve ona olan biteni anlatmıştı. Tam bir buçuk saat boyunca ikisi bir odada oturup karşılıklı konuşmuşlardı. Hale daha sonraları Akın'a ne diller döktüyse de o konuşmanın detaylarını öğrenememişti fakat sonuç ortadaydı. Demir Ağa, Akın'ı bir damat olarak onaylıyordu. Bu Cesur'u delirtse de Hale'yi çok sevindirmiş, evin içinde heyecanla zıplayıp durmasına sebep olmuştu.
Aslında genç adam hemen Hale'yle evlenmek istiyordu. Elinden gelse bir gün dahi beklemezdi. Fakat Demir Zorbey'in bazı şartları vardı ve düğün ancak Hale mezun olduktan sonra yapılabilirdi. Az kalmıştı aslında. Üstelik neredeyse her gün görüşüyorlardı. Bazen bu görüşmeler Akın'ın, yalıya veya Hale'nin okuluna uğradığı kısacık sürelerden ibaret olsa da birbirlerinden pek ayrı kalmıyorlardı. Bu durum sabretmeyi kolaylaştırıyordu. Yine de genç adam her sabah Hale ile uyanıp her akşam onu kollarında uyutmayı iple çekiyordu.
"İçeri geçin artık!"
Cesur'un huysuz sesi onlara ulaştığında Hale sırıtarak geri çekildi ve kapıyı ardında kadar açıp Akın'ı eve buyur etti. "Daha eve adımını atmadan abimi kızdırmayı başardın," derken sesi neşeli bir fısıltıydı. "Sanırım bu yeni bir rekor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mor Bulutlar
RomanceLacivert kitabından tanıdığımız Hale Zorbey'in hikayesi. Bu kitabı okumak için Lacivert'i okumanıza gerek yoktur.