Omzunda hissettiği küçük, tüy kadar hafif dokunuşun Akın'ın dudaklarına ait olduğunu fark edecek kadar uykusundan uzaklaştığında genişçe gülümsedi Hale. En son gülümseyerek uyanmasının üzerinden tam on ay geçmişti. En son bu kadar güzel, rahat bir uyku çekmesinin üzerinden de öyle. Her bir hücresine ağır ağır yayılan huzur ve mutluluğu tarif edecek kelime dahi bulamıyordu genç kadın. Uyandığı en güzel sabah bu olabilirdi. Ve bundan sonra onu çok daha güzel sabahlar bekliyor olabilirdi. Kalbi ihtimallerin güzelliğiyle bir bahar bahçesine dönmüştü.
Bütün gece Akın'la sohbet etmişler, en son birbirlerinin kollarında uykuya dalmışlardı. Önemli şeylerden hiç bahsetmemişlerdi. Daha ziyade Hale konuşmuş, Akın yokken olanlardan ama sadece güzel şeylerden bahsetmişti. Fırat'ın oğlu Destan'ı anlatmıştı uzun uzun. Yakında bir yeğeni daha olacağının müjdesini vermişti. Cesur ve Leylan da bir çocuk bekliyorlardı. Bunun onu ne kadar heyecanlandırdığına dair bir sürü cümle kurmuştu. Sonra Ankara'ya gelişinden ve burada yaptıklarından bahsetmişti. Bir ara, ders anlatırken aniden öfkelenip komik bir hale bürünen hocasını bile anlatmaya koyulmuştu. Ve o ne anlatırsa anlatsın Akın, yüzünde küçük bir gülümsemeyle onu dinlemişti.
Adamın üzerindeki ölü toprağı yavaş yavaş kalkıyordu. Her bir gülüşü diğerinden daha canlı, daha parlak oluyordu. Kara bakışlarındaki kıvılcımlar yeniden tutuşmaya başlamışlardı ki Hale onların eski alevlerine çok yakında kavuşacaklarına inanıyordu. Akın yeniden ona, eskiden olduğu gibi hatta belki de daha güzel bakacaktı. Tutkuyla. Aşkla. Şefkatle. Hale'nin ona baktığı gibi. Hale'nin onu sevdiği gibi. Bunun için çok fazla beklemesi gerekmeyecekti.
Sesindeki mutluluk ve uyku boğukluğuyla "Günaydın," Hale, omzuna bir öpücük bırakmakta olan adama. Ve hafifçe dönüp ona baktı. Akın dün akşam sakallarını kesmişti. Fakat saçları hala tam bir karmaşaydı. Genç kadın elini uzatıp bu karmaşaya daldırırken hiç düşünmedi.
"Günaydın," diye fısıldadığında Akın'ın kelimeleri Hale'nin teninde dağıldı. "Sabah gözlerimi kaybolacağından korkarak açmıştım. Ama buradasın."
"Buradayım," derken olduğu yerde dönüp burnunu Akın'ın boynuna dayadı Hale. "Sen de buradasın. Yan yanayız. Artık hep böyle olacağız."
"Evet." Adamın bu kelimeyi söyleyişinde inanılmaz bir bahtiyarlık vardı. Dört harfe tıklım tıklım saadet doldurmayı her nasılsa becermişti. "Çok güzel kokuyorsun. Çiçek ve bal gibi."
Hale neşeyle kıkırdadı. Dudaklarını uzatıp Akın'ın boynuna, şahdamarının üstüne bir öpücük bırakırken "Sen de çok güzel kokuyorsun," dedi. "Bunun ne kokusu olduğunu bilmiyorum ama çok güzel işte. Mis gibi."
"Aylar sonra nihayet saatlerce banyo yapabildiğim için sabun kokuyorum." Akın bunu söylerken hafifçe güldü. Ama cümlenin peşinde sürüklediği kötü anıların hayaletleri yüzünden gülüşü pek uzun sürmedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mor Bulutlar
RomanceLacivert kitabından tanıdığımız Hale Zorbey'in hikayesi. Bu kitabı okumak için Lacivert'i okumanıza gerek yoktur.