"İyi olduğuna emin misin?"
Telefonun diğer ucundaki endişeli ses bu defa abisine değil, Fırat Zorbey'e aitti. Hale Ankara'daki ilk gününde ikinci defa bu soruyla karşı karşıya kalıyordu. İşin ilginci, Fırat normalde ona böyle şeyler sormazdı. Umursamadığından değil tabii. Umursuyor, bunu da küçük şeylerle, mesela en umutsuz anlarda Hale'ye gülümsemekle ya da bir bardak sıcak çikolata getirmekle gösteriyordu. Bir şeyler sorup durmaması Hale'yi bunaltmak istemediğindendi. Genelde onun yanında huzurlu bir sessizliği korur ve anlayış dolu bakışlarını sunardı. Ama bu defa bunları yapamıyordu. Haliyle bu da onu endişe dolu sorular sormaya itiyordu.
"İyiyim," dedi Hale. "Yani mutluluktan çiçekler açmıyorum ama iyiyim işte. Ağlamıyorum, eğer sorduğun buysa."
Fırat derince bir iç çekti. Ve bu iç çekiş Hale tarafından net bir şekilde duyuldu. "Kendini uzaklaştırman beni korkutuyor," dedi adam. Sesi kulağa dürüst ama çekingen geliyordu. "Çünkü, biliyorsun... Ben de böyle yapmıştım ve benim için işler iyiye gitmedi. Sen de gördün."
Hale ailesinde en kolay iletişim kurabildiği kişinin Fırat olduğunu düşündü. Çünkü o da sevdiği birisini kaybetmişti. Onunki karşılık bulan bir aşk değildi. Kaybın çok daha farklı bir türüydü. Fakat yine de benzer bir şey yaşamıştı işte. Onun da bir keresinde elleri bomboş kalmıştı. Elleri bağrında. Elleri yara bere içinde. Bu yüzden birbirlerini daha iyi anlıyorlardı.
"Kendimi uzaklaştırsam her gün sizinle üç saat süren telefon konuşmaları yapmazdım," derken sanki Fırat bunu görebilecekmiş gibi tebessüm etti genç kadın. "Kendimi uzaklaştırmıyorum. Buraya depresyona girmek için de gelmedim. Sadece buna ihtiyacım vardı. Anlıyor musun? Sabahları yatağımdan mutsuz kalktığımda bir sürü insanı üzdüğümü görmek fazla geliyordu artık."
Karşı tarafta kısa süreli bir sessizlik oldu. Ardından Fırat kederli bir sesle "Anlıyorum," dedi. Gerçekten anlıyordu. Hale bunu anlamamasını dilerdi. Böyle bir duygunun var olmamasını. Kimsenin bunu yaşamamasını. Ama vardı ve ikisi de bunu anlıyordu.
"Ben..." Genç adamın bu tereddütlü girişi merak uyandırıcıydı. Hale ağır adımlarla ilerlediği yolda biraz ritmini düşürüp ardından ne geleceğini beklemeye başladı. "Ben araştırmaya devam ediyorum," dedi Fırat en sonunda. "Akın benim yakın arkadaşımdı, biliyorsun. Hala araştırıyorum, bir şeyler öğrenmeye çalışıyorum. Neden birden bire ortadan kaybolduğunu bulmaya çalışıyorum."
Hale göğsündeki ağırlığın bir anda artmaya başladığı hissederken "Bir şey bulamadın ama, değil mi?" diye sordu. Soruşu umutsuz olsa da içinde bir yerlerde umutlu bir cevap bekleyen o parçası hala hayattaydı. Onu öldüremiyordu.
"Henüz değil," dedi Fırat. "Ama er ya da geç bulacağım. Bulduğum şey seni mutlu eder mi bilmiyorum ama..."
"Ne olursa olsun öğrenmek istiyorum," diyerek onun lafını böldü Hale. "Söz ver bana. Ne olursa olsun bilmem lazım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mor Bulutlar
RomanceLacivert kitabından tanıdığımız Hale Zorbey'in hikayesi. Bu kitabı okumak için Lacivert'i okumanıza gerek yoktur.