Biçimli dudaklarını yapmacık bir gülümseme bürümüşken ağır adımlarla ve çıkardığı rahatsız edici topuk sesleriyle kendine yaklaşan kadını izliyordu Akın. Beline kadar inen gür, koyu kahverengi saçlarına, kırmızı bir elbiseyle süslenmiş muhteşem fiziğine ve baştan çıkarıcı gülümsemesine tamamıyla ilgisizdi. Tek elini sıkıntıyla saçlarının arasından geçirdi. Yine uzamışlardı, gereğinden fazla. Tıraşsız yüzündeki kirli sakalla birleşince, üstelik umursamaz ve bıkkın bakışları da işin içine girince üstündeki takım elbiseye tezat bir serseri havası katıyordu ona. Ellerini pantolonunun ceplerine koyduğu için ceketinin etekleri arkaya doğru kıvrılmıştı. Boğazını sıkan kravatı gevşetmiş ve aşağı doğru çekmişti. Tüm bu dağınık haliyle o an oraya ait olmadığı öylesine barizdi ki...
Ona doğru yaklaşan kadın bu görüntüye gülümsedi ve başını aheste bir şekilde iki yana salladı. Birkaç adım önünde durup gözündeki büyük güneş gözlüğünü çıkartana kadar Akın'a verdiği tek tepki buydu. Ardından dirseğine kadar siyah eldivenle örtülmüş elini Akın'a uzattı. Genç adamın elini kavramasını ve dudaklarına götürüp küçük bir öpücük kondurmasını çekici bir tebessümle izledikten sonra bir şey söylemeden, elini kolunda taşıdığı siyah çantasına attı. Beyaz, ince bir zarf çıkarttı ve zarif bir tavırla Akın'a uzattı. Her hareketi cetvelle ölçülüyormuş gibi planlı ve muntazamdı.
Genç adam zarfı kadından aldı ve hafifçe başını eğerek selam verdi. Kadın, yine tek kelime etmeden arkasına döndü ve yine o rahatsız edici topuk sesleriyle yürümeye başladı. Ama birkaç adım sonra durdu ve başını yavaşça arkasına çevirdi. Ve Akın'a kadınsı bir bakış atarak "Good luck Clark," dedi. Sözcüklerdeki muhteşem İngiliz aksanı ve kırmızı dudakların cezp edici şekilde kıvrılması her zaman Akın'ın aklını başından alırdı. Ama bu sefer öyle olmadı. Genç adam bu defa ona boş bir bakışla baktı ve gerçekten şansa ihtiyacı olduğunu düşündü.
"Thanks Madison," diyerek alçak bir sesle karşılık verdi. Hemen sonra kadının tekrar önüne dönüşünü ve ondan ayrılışını izleyip arabasına atladı. Anahtarı çevirip motoru çalıştırmadan önce kendisine verilen beyaz zarfı açtı. İçinden çıkan küçük not kâğıdına muhteşem bir el yazısıyla yazılmış olan nota bakıp yüzünü buruşturdu. Sonra kâğıdı tekrar zarfa koydu, zarfı da torpidoya.
Motoru çalıştırıp arabayı park ettiği yerden çıkarırken radyoyu açtı. Hareketli bir şarkı çalıyordu. Sesi son seviyeye getirip notaların etrafını sarmasına izin verdi genç adam. Aklındaki bütün sorunları bir kutuya hapsetmek istiyordu ve müzik bu konuda ona yardımcı olan yegâne şeydi. Bu akşam kafasını onu bunaltacak şeylerle, geleceğin belirsizliğiyle meşgul etmek istemiyordu. Oldukça eğlenceli bir akşam planlamıştı. Ve genç adam, hiçbir şeyin keyfini kaçırmasına izin vermeyecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mor Bulutlar
RomanceLacivert kitabından tanıdığımız Hale Zorbey'in hikayesi. Bu kitabı okumak için Lacivert'i okumanıza gerek yoktur.