Akın'ı bir otel odasında yarasından kan sızdırırken bulmasının üzerinden bir hafta geçmesine rağmen Hale bu konuda hala hiçbir şey öğrenebilmiş değildi. Akın'a meseleyi eşelemeyeceğine dair söz vermişti. Bu yüzden onu sorularıyla bunaltmıyordu. Ama gözleri sürekli ayrıntıları kolluyor, sağdan soldan topladığı parçalardan işe yarar bilgiler çıkarmaya çalışıyordu. Sorularının cevapsız kalması onu durdurmak yerine daha çok harekete geçmesine neden oluyordu. Ama bu hareketleri Akın'a sezdirmek istemiyordu.
Şansına genç adam geçmişteki aptallıklarını unutturmak için belli başlı çabalar içindeydi. Zorbey yalısındaki akşam yemeğinde yaşananlardan sonra bunun için küçük adımlar atmaya başlamış, bu yaralanma olayının ardından ise işleri büyütmüştü. Hale'nin uç noktalarda eğlenmekten hoşlandığını biliyordu. Bunun için önce onu araba yarışına götürmüştü. İzlemeye değil, yarışmaya.
Tamamen güvende olacaklarına söz vermiş, genç kadını bir yarış arabasının şoför koltuğuna oturtup korkusuzca yanına binmişti. Hale çığlık atarak gaza basarken ve sınırları zorlayıp elinden geleni yaparken bazı anlarda kalp krizi geçirecek gibi göründüğü doğruydu. Lakin yine de aklını yitirmeden veya kusmadan arabadan inmeyi başarmıştı. Yarışta ikinci olmaları ise Hale'yi epey gaza getirmişti.
Sonra Akın Hale'yi lunaparka götürmüştü. Ama bunun tek başına onu etkilemeyeceğini bildiği için ufak bir dokunuş yapmış, lunaparkı bir akşamlık sadece ikisi için rezerve etmişti. İkisinden başka kimse yoktu ve bütün oyuncaklara binip bütün şarkılara bağırarak eşlik etmişler, baş başa harika bir akşam geçirmişlerdi.
Sonra Akın biraz sakinleşmeye karar vermiş ve Hale'yi alıp bir kimsesiz çocuklar derneğinin düzenlediği oyun etkinliğine götürmüştü. Yaşları yediyle on üç arasında değişen elli çocuğun arasına karışmakta ve kısa sürede onlardan biri olmakta hiç zorluk çekmemişti genç kadın. Akşama kadar çocuklarla koşturup durmuş, akşam eve dönüşte ise Akın'ın arabasında uyuyakalmıştı.
Şimdi de bu sakinliği sürdürmek ama biraz daha baş başa kalabilmek için sahildelerdi. Şakalaşmaları bir noktada tuhaf bir kovalamacaya dönüşmüştü. Hale Akın'ın boynundaki kolyeyi kapmış ondan kaçıyordu. Genç adam da onun peşinden ilerlerken "Buraya gel dedim sana," diye sesleniyordu. Sesini otoriter tutma çabası belliydi. Ama yüzündeki kocaman sırıtış bu çabayı yerle bir ediyordu.
Fakat bakışları ufka doğru koşup ışığa karışan Hale'yi takip ederken gülmemesi imkânsızdı. Beyaz elbisesiyle ve güneşi kıskandıracak gülüşüyle sahilin doğal bir parçasıymış gibi görünüyordu sevgilisi. Koşarken dağılıp yüzüne çarpan, havada dalgalanan sarı saçları bir rüyayı anımsatıyordu. Sesi, bütün çocuklarının cıvıltılarından bir tutam serpilmiş gibi taze, güzel ve hayat vericiydi. Hareketlerinde masal prenseslerinin zarafeti yaşam buluyordu. Her bir zerresiyle gerçekleşen bir hayal kadar güzeldi ve Akın ona bakıp gülümsemeden duramazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mor Bulutlar
RomanceLacivert kitabından tanıdığımız Hale Zorbey'in hikayesi. Bu kitabı okumak için Lacivert'i okumanıza gerek yoktur.