0.2

14.7K 907 391
                                    

Bazen insanları gıcık etmek dünyada ki en güzel şeylerden biridir bence. İnsanları umursamak yerine onlarla dalga geçmek, en güzel şeylerdendi. Ben de tam olarak onu yapmanın şerefine yolda salak salak gülüyordum.

"Uzay," diyen babama döndüm. Annemin ellerini yine sıkı sıkı tutmuştu. Her zaman bunu yapıyordu, sanki kaçmasından korkuyor gibiydi. Eh, annem onu bırakıp sokağa bile çıkmazdı da.

"Deli misin oğlum? Ne bu salak salak gülüyorsun."

"Aman Ulaş, bir bokluk yapmıştır yine babası kılıklı." diyen annemin olaya karışmasıyla tekrar o küçük tartışmalarının olacağını anladığımdan önüme döndüm.

"Ya ben ne yaptım yine dümdüz yürüyorum, kimseye bakmıyorum yemin ederim." diyen aciz babama kahkaha atmak istedim ama ağzıma sıçacağını bildiğim için sustum.

"Sus sen, bir şey yapmana gerek yok. Geçmişe say."

"Sizin geçmişte ne oldu Allah aşkına bir türlü kapanmamış konu." Dayanamayıp araya girmiştim. Annem babama ters bakış atarken geçmişte babamın bir boklar yediğini anlamıştım.

"Çok üzdü beni baban, çok."

Annemin sanki hala liseli kızmış gibi trip atarak söylediği cümleye babam, gülerek annemin saçlarına öpücükler kondurmaya başladı. Aşkları hoşuma gidiyordu.

"Yine ve yine üzgünüm sevgilim."

Kısa ve saçma tartışmalarını benim olmamı umursamadan birbirlerine verdikleri öpücükle sonlandırırken şakasına yakınmaya başladım.

"Çocukların önünde yapılır mı bu ama ya? Ayıp ayıp."

Babam arkamdan tekme atmaya çalışırken gülerek kaçtım. "Kes lan cücük. Koca adam olmuşsun ne çocuğu."

Bu sefer kahkaha attığımda Açelyaların evinin önüne gelmiştik. Saçma heyecan içimi sararken bunun onun tepkisini merak ettiğimden olduğunu biliyordum. Muhtemelen beni öldürme planları yapıyordu.

Zile basarken ellerimi tekrardan montumun cebine koydum. Kapıyı Beste abla -evet abla diyorum çünkü teyze diyecek kadar yaşlı degillerdi- açarken kaç yaşına gelirse gelsin hala güzel yüzüyle gülümsedi ve saçlarımı karıştırdı. "Hoşgeldin sivrisinek."

Sivrisinek demesine göz devirirken yanağına uzun bir öpücük verdim. "Hala nasıl bu kadar güzelsin ya? Civciv çok şanslı."

Kahkaha atarken anne ve babamı karşıladı. Ardından Savaş abi arkadan çıktı. "Tabii şanslıyım lan. Bu güzellik sadece ben de var." diyerek karısının yanağını öptü.

Fazla romantizme maruz kalırsam kusacağımı bildiğim için içeri geçtim ve Beste ablaya döndüm. "Açelya nerede?"

"Odasında." dediği gibi koridorun başındaki kapıya ilerledim. Kapısına koskocaman 'Sivrisinekler giremez!' yazısı aşmıştı. Ne zaman evlerine gelsem bu yazıyı odasının kapısına asardı. Gülüp kapıyı tıkladım.

"Vızz."

"Defol git aptal sivrisinek!" diye içerinden bağırınca daha çok sinir bozucu o sesi çıkardım. "Vızz."

Bir kaç adım sesleri duydum ve kapısının kilidi açıldı. Kapıda beni sinirden kıpkırmızı olmuş yüzüyle bir tane Açelya karşıladı. Mavili beyazlı tavşanlı pijamaları ve beyaz tavşan figürlü pofuduk terlikleriyle bana bakınca pek ciddiye alamıyordum.

Ama kesinlikle, çok tatlıydı.

"Niye geldin ya? Git."

"Açelya!" diye bağıran Beste ablanın uyarıcı sesiyle pofuduk terliklerini zemine sertçe vurmaya başladı.

"Off! Geç içeri." diyerek geri çekildi ve o kız odası olduğu 1000 km den belli odasına girdim. Duvarlarda çeşitli ünlülerin posterleri vardı. Yakışıklı erkeklerin posterlerini bilerek tam karşısına koymuştu. Bence çok çirkinlerdi.

Çalışma masasına oturdu ve yanında ki sandalyeye oturmam için işaret etti. Oflayıp ceketimi çıkardım ve yatağa fırlattım. Gerçekten ders mi çalışacaktık? İyi de ben buraya ders çalışmak için gelmemiştim ki. Sadece onu gıcık etmek istemiştim.

"Hemen mi ders çalışacağız, insan bir sohbet eder."

Bana o meşhur küçümseyici bakışlarını atmaya başladı. "Her gün gördüğüm bir veletle ne sohbeti edebilirim?"

"Velet demeyi keser misin?" dedim sesinin sert çıkmasını umursamadan. Evet bir yaş küçük olabilirdim ama bu  fark etmezdi. Yine aynı sınıftaydık? Ne anlamı vardı ki?

"Hemen sinirlenme sivrisinek. Yanakların al al oluyor."

Göz devirerek yanına oturdum. Sinirlenince yanaklarımın hemen kırmızılaşması sinirlerimi bozuyordu. Her şeyde hemen kıpkırmızı oluyorlardı.

"Konular burada yazılı." dedi önünde ki düzenli kağıdı önüme koyarken. "Tabii ki sen kağıt kalem getirmedin, o yüzden al bunlara yaz."

Önümde ki kağıt kaleme umutsuzlukla baktım. Yazı yazmaktan nefret ederdim. "Sen yazsana, benim yazım iğrenç."

Ofladı ve inat etmek yerine elimdeki kalemi alarak geçirmeye başladı. Benim de yapacak bir işim olmadığı için onu izlemeye başladım.

Kumral saçlarını açık bırakmayı seviyordu. Bu yüzden önüne gelen saçı kulağının arkasına koyup tekrar işine dikkatle geri döndü. Dikkatli bir şey yapınca hep yanaklarını şişirirdi. Yine yanaklarını şişirdi ve büzüşmüş dudaklarını ortaya çıkardı. Gözlerim istemsiz dudaklarına takılı kalırken zar zor kâğıda odaklı olan mavilerine bakmayı başarmıştım.

"Al, bitti." diyerek kağıdı elime verirken hala onu izlediğim için dalgınlıkla, "Hı?" dememe engel olamamıştım.

"Al şunu." diye üsteleyince elime kendime gelip elime aldım. Fazla utanan biri değildim ama onu izlerken yakalanmak utanmamı sağlamıştı. O fark etmemişti onu izlediğimi ama utanmıştım işte.

"Yine yanakların kızardı." diyerek yanaklarımı elleri arasına alırken şaşkınlıkla ona baktım. "Sivrisinek seni."

Ben de onun yanaklarını avcuma alırken çekiştirdim. "Minik tavşan."

Yanaklarıma daha baskı uygulayarak dudaklarımın büzüşmesini sağladı ve kafamı kendine doğru çekti. "Yaramaz sivrisinek."

Ben de onun gibi yaparak dudaklarının büzülmesini sağladım ve kafasını yaklaştırdım. "İnatçı tavşan."

Aynı işlemi bir daha aynı anda yaptığımızda burunlarımız çarpışmıştı. Nefeslerimiz birbirlerimizin yüzlerine nüfus ederken bu kadar yakın olduğumuzu daha yeni idrak edebilmiştik.

Gözlerim yine benden izinsiz büzüştürdüğüm dudaklarına giderken hızlı nefeslerim onun nefesleriyle dövüşüyordu.

Neden bu kadar hızlıydı nefeslerimiz?

"Meyve ister misiniz?" diye bağıran Beste ablanın sesiyle sıçrayarak benden ayrılınca ben de silkelenerek kendime geldim. Ah, yanaklarım kesin yine kıpkırmızıydı.

Onun da benden aşağı kalır yanı yoktu. Telaşla odanın dışında ki annesine bağırdı. "H-hayır anne. Gerek yok."

Yutkunarak başımı başka yere çevirdim. Ellerim deli gibi titriyordu. Ah, o neydi öyle? Neden bu kadar garip hissetmiştim ki?

___

Ya ben çok keyif aldım bunları yazarken.

Aşırı minnoşlar. Bu arada Uzay 16, Açelya ise 17 yaşında ama ikisi de lise ikiye gidiyor. Çünkü öyle yapasım geldi.

Neyse, sizce nasıllar?

Açelya | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin