DÜZENLENDİ
*Media Sıraç*
Ertesi gün uyandığımda günler sonra ilk kez huzurla uyuduğumu fark ettim, hızla toparlanıp kalktım ve odadaki ibrikle yüzümü yıkayıp yatağımın ucuna konulan elbiseye yöneldim. Dünkü akşam yemeğinden sonra kimseyle görüşmeyip odama girdim ve saniyeler içinde uykuya daldım, artık mücadele verecek en ufak gücüm yoktu.
Dizimin hemen altında biten fakir kol pileli sarı elbisemi giyince saçlarımı serbest bırakıp ön çilelerinden bir tanesini incecik şekilde yarıya kadar örüp bıraktım, yine yüzüme bir şey sürmeden odamdan çıkıp mutfağa gitmek için merdivene yöneldim fakat birden karşıma Melek abla çıkınca durdum, gülümsemeye çalışarak "Günaydın Melek abla." Dedim.
"Hanımağamız seni bekliyor." Bu soğuk tavır dünkü sıcakkanlı kadına göre değildi ama çokta irdelemedim zira şu an takılmam gereken başka noktalar vardı, mesela Zümrüt hanım gündüz vakti beni neden çağırıyor? Sorgulamadan merdivenleri çıkıp çalışma odasına girdim, Melek abla kapıyı kapatıp çıkınca odada Zümrüt hanımla yalnız kaldığımı fark ettim.
"Dün gece gelmedin." Aramızda geçen şu saçma konuşma aklıma gelince derin bir iç geçirdim. "Size demiştim." Zümrüt hanım bol bol sütlü kahverengi bir pantolon giyip üstten beyaz gömlek giymişti, gömleğin üzerindeyse pantolonuyla aynı renk yeleği vardı. "İlk ve son şansındı, sende bunu kaybettin bundan sonra başına geleceklerden ben mesul değilim." Bu konuşmanın beni korkutması gerekmiyor muydu? Garip bir şekilde öyle olmamıştı.
"Çık şimdi." Cevap verme gereği duymazdan odadan çıktım, tam kapıda ki Melek ablaya dönüyordum ki merdivenden inen Miral'ı gördüm. Beni görünce yüzündeki o ifadesizlik dağılıyordu ve yerini daha büyük bir ifadesizliğe bırakıyordu! "Günaydın." Dedim sıcak bir gülümsemeyle o ise sadece "Günaydın" Diye mırıldandı.
"Hayrola sabah sabah?" Odayı işaret edince köşeli olan jetonum düştü ve bir bahane bulup geçiştirdim. "Nikahla alakalı bir kaç soru sordu da o kadar." Gülümsüyordum çünkü Miral'ın bir sorun olduğunu anlamaması gerekiyordu. Yanımdan geçip gidince terasa çıkmadığını gördüm, kahvaltı yapmadan mı gidecekti yoksa? Tam da bu sırada sanki aklımdan geçenleri okumuş gibi konakta bağırmaya başladı. "Dilaver, Sıraç! Hadi be oğlum öğlen oldu!" Anlaşılan aceleleri vardı.
Bir köşede durup sırasıyla merdivenden inenleri seyrettim, Sıraç ağam inerken bir baktı sonra bir daha baktı en son sırıtıp göz kırptı, kafamı eğip sanki görmemiş gibi yaptım çünkü ateşle oynamak istemiyordum. Konakta tek erkek emekli olan Ekber ağa kalınca bende mutfağa inip kahvaltımı yapmaya başladım, birden Melek ablanın eşi, Fatma ve Fulya'nın babası Şiyar kahya içeriye girip bana seslenince afalladım. "Elif hanımım!" Adımı yanlış söylese de sorun etmemiştim fakat Fatma benim yerime düzeltmişti. "Elif değil baba Elfida!" Bunun üzerine Şiyar kahya kaşlarını çatıp Fatma'yı hedef aldı. "Sus kız babaya cevap verme."
Burada devreye ben girdim, ağzımı peçeteyle silip merakla konağın kahyasına döndüm. "Buyur Şiyar abi?" Dilruba dahil herkes bu insalara birer hayvan gibi davransa da ben yapamazdım, bunlarda insandı sırf hizmet ediyorlar diye hor görülmeyi hak etmiyorlardı. "Miral ağamız gelinlikçide sizi bekliyor." Duyduğum şeyle yuttuklarım bile boğazıma takıldı. Bir kaç kez öksürünce Fatma bardağa su doldurup uzattı, neyseki yudumladıktan sonra bir şeyim kalmadı.
"Gelinlikçi mi?" Yine kekelemiştim, heyecanlanınca elimin ayağımın birbirine girdiğini söylemiş miydim? "Evet ama acele etsin dedi fazla vakti yokmuş toplantıya gidecekmiş." Hızla masadan kalkayım derken dizimi masaya vurdum ve çayı domateslerin üzerine döktüm, toplayayım derken elimi de yaktım! Sakarlıktan nefret ediyorum. "Tamam tamam sen git biz toplarız burayı." Fatma'nın sırıtarak dediği şeyi yapıp Şiyar kahyayla birlikte mutfaktan çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİ SEN SEV
General FictionHiç ummazdım canımı kurtarayım derken buzla kaplı iki kalbin ortasına yangın gibi düşeceğimi, sevmeyi bilmeyen iki insana sevmeyi öğreteceğimi. Hep duydum isimlerini fakat hiç göremedim mübarek yüzlerini, şimdiyse ikisinin de canından çok sevdiği bi...