DÜZENLENDİ
Günlerdir bu odada aç susuz kapalı kalmıştım, Fatma'nın bir kağıda yazıp kapının altından gönderdiğiyle öğrendim ki Miral'ın durumu iyiymiş sadece bir süre fizik tedavi alması gerekiyormuş, kurşun omuriliğine hasar verdiği için yürümesi zaman alabilirmiş.
Kanlı gelinliğimi askıya asıp çöktüğüm duvarın tam karşısındaki gardolap'a daha doğrusu gardolap'ın kapağına asmıştım baktıkça o geceyi ve bu insanların hayatına verdiğim zararı görüyordum. Göz yaşım bir kez olsun dinmiyordu, açlık susuzluk zerre kadar umurumda değildi Miralsız yiyeceğim yemeği hiç yemem daha iyi.
Duyduğum kilit sesiyle gözlerimi gelinlikten alıp kapıya çevirdim, içeri giren Zümrüt hanımı görünce yeniden gelinliğimi seyretmeye başladım. "Aklın başına geldi mi?" Günlerdir düşünüyordum, burda kalmam için bir sebebim yoktu artık Miral da istemeyecekti beni bundan adım gibi eminim dönüp dolaşıp Zümrüt hanımın dediğine gelmiştim. "Aç mısın?" Zümrüt hanımın bu sorusu üzerine bakışlarımı devirerek kendisine çevirdim ve bıkkın bir ses tonuyla aldığım kararı söyledim. "Gitmek istiyorum."
Başka çarem kalmamıştı, gitmek herkes -en çokta Miral- için en iyisiydi, ben giderdim herkes sıradan hayatına devam ederdi. "Emin misin?" Yaslandığımda duvardan elimle destek alarak kalktım ve günlerdir yerde kurumaya başlayan gül yapraklarının üstünde bir kaç adım atıp Zümrüt hanıma doğru ilerledim. "Başka çarem yok, ben gidersem herkes daha mutlu olacaktır." Zümrüt hanım kafasını belli belirsiz sallayıp omuzunun üzerinden arkasındaki Melek ablaya döndü.
"Elfidaya yemek getirin." Açlığımı hissetmiyordum. "İstemiyorum." İlk kez Zümrüt hanımdan gelen bir teklife ciddiyetle hayır diyordum, bir saniye bu ilk değildi. "Peki, yarın sabah gidersi.." Cümlesini yarıda böldüm. "Bu gün gitmek istiyorum, hemen şimdi." Zümrüt hanım ona karşı gelişime şaşırsa da ilk ve son olduğunu bildiği için bir şey demiyordu.
"Nereye gitmek istersin? Yani hangi şehire?" Umurumda değildi, Mardin sınırından çıkıp Miral'a izimi kaybettirsem yeterdi. "Siz seçersiniz, daha önce de seçmiştiniz." Yaptığım imayla Zümrüt hanımın yüzünde buruk bir tebessüm belirdi. "Eşyalarını toplamalarına yardım etsinler mi?" Buraya bir tek gelinliğimle gelmiştim şimdi de üstümdeki dizlerime kadar gelen çiçekli elbisemle giderdim. "Eşyam falan yok benim, nasıl geldiysem öyle gitmek istiyorum."
Zümrüt hanım ilk kez bir dediğime hayır dedi. "Miral'ın senin için aldırdığı ne varsa sana ait, onlarsız seni gönderemem." Daha fazla konuşmak istemiyordum, dediği ne varsa kabul edip odadan çıkışını seyrettim ardından da dolabın üst rafından eski tip elde taşımalık bavulu alıp yatağın üstüne koydum.
Dolabın kapağını açtıktan sonra sadece bir iki tane elbise alıp bavula koydum, yanıma asıl almak istediğim şey Miral'ın kanına bulanan gelinliğimdi. Bavulum o gelinlik yüzünden biraz gereksiz şişmişti ama umursamadım, bu kez dolaptan Miral'ın gözünü açıp gömleklerinden birini aldım ve bavula koydum, buna ihtiyacım olacaktı.
Makyaj masama döndüğümde üstünde duran çerçevelenmiş aşiret fotoğrafını elime aldım, düğün günü hepimiz terastayken çekilmişti ne garip bu fotoğraftan bir kaç saat sonra bütün hayatımız değişti. Fotoğrafı çerçevesinden çıkarıp makası elime aldım ve Miral ile beni kesip bavulumun en üstüne koydum, kapı tıklatılınca bavulun kapağını kapatıp titreyen sesimle, "Gel." Dedim.
Melek abla elinde biletlerle yanıma geldi ve biletleri uzatıp diğer eliyle omzumu sıvazlayarak söze girdi. "Bayburt'a gidiyorsun Elfida, hem biraz küçük bir şehir erken alışırsın hemde uzak izini kaybettirirsin zaten biletleri de başkasının adıyla aldık." Biletin üstüne baktığımda, "Gürbüz Hicran" Diye yabancı bir isimle karşılaştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİ SEN SEV
General FictionHiç ummazdım canımı kurtarayım derken buzla kaplı iki kalbin ortasına yangın gibi düşeceğimi, sevmeyi bilmeyen iki insana sevmeyi öğreteceğimi. Hep duydum isimlerini fakat hiç göremedim mübarek yüzlerini, şimdiyse ikisinin de canından çok sevdiği bi...