Cansu Doğar'dan
Bir insana bağlı olabileceğimi onun yanında güvende hissedeceğimi hiç bir zaman düşünemezdim. Bu duygu bana nasıl yerleşti bilmiyorum ama yetimhanede büyümemin ve insanlardan farklı özelliklere sahip olmamın büyük etkisi olduğuna eminim. 18 yaşıma kadar o yetimhanede oradan çıkacağım günü dört gözle bekleyerek yaşadım. Ama oradan çıktığımda da pek bir şey değişmedi. Önce bir barda çalışmaya başladım. Başıma bela bir adam takıldıktan sonra başka bir bara girdim ve orada asla hissetmeyeceğim şeyleri hissettiren o çocukla tanıştım.
Barış Apak.
Daha önce hiç kimseye hissetmediğim duyguları gün yüzüne çıkaran çocuk.
Benim tek başıma olmadığımı hissettiren ilk kişi olmasıydı belkide beni ona bağlayan. O kadar fazla ortak özelliğimiz vardı ki. Yeteneklere sahip olmamız, ailesiz ve yetimhanede büyümemiz, kimseyi içine almayan duvarların içinde oluşumuz.
O gün, sarhoş olduğu gün, aklını okuyamamamla başladı her şey. Sonra bana yeteneğini açıkladı. Ardından yanımda çalışmaya başladı. Garip bir şekilde diğer erkeklerden farklı görünüyordu benim için. Belki de aklını okuyamamamdı beni ona çeken.
Evet, hala aklını okuyamıyordum. Önceleri yeteneği olanların aklını okuyamıyor olduğumu düşünmüştüm. Ama sonradan Kaan'ın ve Doğukan'ın da aklını okuyabildiğim gerçeği bu düşünceden beni uzaklaştırdı.
Kaan ve Doğukan'ın benim gibi olduğumu 14 yaşında öğrendim. Kaan'dan dinlediğime göre onlar yetimhaneler arası futbol maçında tanışmışlar. Kaan topu yeteneğiyle hareket ettirirken Doğukan onu farketmiş. Sonra Doğukan'da itiraf etmiş.
Hep benim gibi bir kızla tanışmayı hayal etmiştim. Kaan'la Doğukan gibi olurduk belki. Onlar erkekti. Her şeyimi anlatamazdım. Ama teki kız olsaydı daha iyi olur diye düşünürdüm. Barış'la tanıştıktan sonra bunun cinsiyetle alakası olmadığını farkettim. Doğukan'ı ve Kaan'ı seviyordum. Ama Barış bana bambaşka hisleri tattırıyordu.
"Bakar mısınız?" sesiyle kafamı incelediğim dergiden kaldırıp büfenin arkasındaki adama baktım. Barış'ın sesiyle bu sefer gözlerim ona çevrildi.
"Buyurun Efendim."
Barış adamın siparişlerini alırken ben onu izliyordum. Gülümsemesi bile yakışıklıydı. Adam büfeden uzaklaşırken Barış bana dönüp yanımdaki tabureye oturdu.
"Kız olsam hamile kalırdım." derken dudakları yukarı kıvrıldı.
Bende ona gülümserken şaşkın bir sesle "Ne?" dedim.
Gülümsemesi hala yüzünde capcanlı dururken "Beni resmen gözlerinle tecavüz ediyorsun." dedi.
"Farkında değilim." dedikten sonra gözlerimi ondan kaçırdım. Yüzündeki gülümsemesini hala hissedebiliyordum. Gülümsemesi midemde tüylü bir şeyi harekete geçiriyordu. Gülümsememi gizlemeye çalışıyordum ama olmuyordu. Sanki dudaklarımın kenarlarından tavana bağlı görünmeyen bir ip vardı ve o ip dudaklarımı yukarı çekiyordu.
Aklımda düşünce karmaşası yaşarken bu sefer başka bir düşünce beynimin odak noktasına yerleşti. Barış'a artık gücümü açıklamalıydım. O bana güvenmişti ama ben hala ona açıklama cesaretini bulamamıştım.
"Barış." dedikten sonra tekrar ona döndüm. Beni izleyen gözlerle karşılaşınca midemdeki tüy yumağı tekrar harekete geçti. Dinleyen yüz ifadesi yüzünde canlanırken oturup öylece onu izlemek istedim. "Şu...Bahsettiğim güçleri olan kız. Bu gece barı kapattıktan sonra o buraya gelecek."
Kaşlarını kaldırıp bir süre beni izledi. "Gelsin." dedikten sonra dönüp müşterileri izlemeye başladı. Tekrar bana dönünce "Şu kız akıl okuyabiliyordu değil mi?" diye sordu. Başımı salladıktan sonra tekrardan müşterileri izlemeye döndü.
"Müşterilerle ilgileneyim." deyip yanından kalktım. Yanında iki tane giyinmeyi unutmuş kız bulunan adamın masasına doğru ilerledikten sonra masadaki boş bardakları aldım.
"Hesabı alabilir miyim?" diyen adama başımı sallayıp büfeye ilerledim. Bardakları tezgaha bıraktıktan sonra hesabı hesaplayıp adamın yanına geri döndüm. Ücreti alıp onları yolcu ettim.
Saatler yavaş yavaş ilerlerken yoğunluk fazla olduğundan dolayı ikimizde müşterilerin arasına katıldık. Büfede iki genç çocuğun siparişini hazırladıktan sonra gözlerimle Barış'ı aradım.
Elindeki tepsiyi önüne yerleştirmiş masada oturan dört kızla konuşuyordu. Gözlerimi hemen onlardan kaçırdıktan sonra kızların düşüncelerini okumamaya çalıştım. Kızların düşüncesinin benim için hiçbir önemi yoktu. Önemli olan Barış'ın düşünceleriydi. Ama onun düşüncelerine giremiyordum.
Barış'ın bulunduğu masada kahkahalar yükselince tekrardan kızlara döndüm. Barış bana döndükten sonra gözlerimi onlardan kaçırıp siparişlerin bulunduğu tepsiyi alıp 2 genç çocuğun önüne ilerledim. Tepsidekileri verdikten sonra büfeye geri döndüm.
Kapanmaya 10 dakika kala masalar boşalmıştı. 4 kız hala yerinde oturuyordu. Barış ise içerideki odalardan birindeydi. Barış'ın burada olmamasından güven alarak "Kapatıyorum." diye seslendim. Kızlar teker teker bana döndükten sonra ayaklanıp çıktılar. Masayı temizledikten sonra kapıyı kilitledim. Barın içindeki odalara girdikten sonra kapıyı açtım. Barış'ın kendi odasında olduğunu sanıyordum ama benim odamda olduğunu görmek beni şaşırtmıştı. Bana döndükten sonra kocaman gülümsedi.
"Yakışıklı olmuş muyum?" derken bende ona gülümsedim. Bu hazırlanmayı başka kıza yapıyor olsaydı üzülürdüm ama benim için hazırlanması beni mutlu ediyordu. Aslında bu kızın ben olduğumu bilmiyor olması gerçeği tüm sevincimi yok edip başka kıza hazırlanıyor düşüncesini gün yüzüne çıkarıyordu.
"Sen her zaman yakışıklısın." dedikten sonra bir adım atıp içeri girdim.
"Ben çıkıyorum, sen hazırlan fıstık." diyip dışarı çıktı.
Bana fıstık demesinin hemen ardından midemde oluşan tüylü yumağı önemsememeye çalışarak dolaptan birkaç kıyafet çıkardım. Kırmızı bir elbise çıkarıp üstüme geçirdim. Ayağıma da kırmızı bir platform geçirdikten sonra aynanın karşısına geçip saçımdaki tokadan kurtuldum. Tarakla taradığım düz saçlarımı salık bıraktım. Dudaklarıma kırmızı bir ruj sürdükten sonra eyeliner çekip rimel sürdüm.
Odadan çıktıktan sonra büfenin hemen önündeki masaya bir örtü serip iki tane kadeh çıkardım. Kırmızı şarabı kadehlere döktükten sonra masanın ortasına koyduğum mumluğun içindeki mumları yaktım.
Abartımı oldu diye düşünürken Barış içeri girdi. Tüm vücudumu ateş alırken Barış konuşmaya başladı. "Geldi mi?"
"Geldi." derken sesimin titrememesine özen gösterdim. Gittikçe bana yaklaşırken iyice terlediğimi farkettim.
"Nerede?" deyip hemen karşımda durdu. Topuklu ayakkabı giydiğimde bile onun boyuna yetişemiyordum. Gerçi böyle bir şey beklemiyordum çünkü bu ayakkabıyı giymediğimde aramızda neredeyse bir kafa boy farkı oluyordu.
İyice bana yaklaştığında vücudum onun vücuduna değiyordu. Kalbimin atma hızını duymasını engellemek için konuşmaya başladım. "Tam karşında."
Şaşkınlıkla kaşları yukarı doğru kalktıktan sonra gözlerimin içine baktı. O bu kadar yakınımdayken ona sarılmak istedim. Ama bugün daha fazla ileri gidemezdim. Sanki aklımı okur gibi elleri belime yerleştikten sonra gözlerini kapatıp adımı mırıldandı. "Cansu."
Bende kollarımı ona sarıp gözlerimi kapattıktan sonra "Barış." diye fısıldadım.
"Sen benim başıma gelen en güzel şeysin Cansu."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEKE
Science Fiction17 yıl önce Fatih'te eski bir ahşap evde yeni doğmuş-henüz 1 yılını doldurmamış bebeklere yapılmıştı bu deney. 6 küçük bebek denek olarak seçilmişti. Deney sonucunda bebeklerin kollarının aynı yerlerinde bir leke oluşmuştu ama deney başarılı olamamı...