0.8

561 66 2
                                    

Jong Dae önde, ben arkasında odadan çıktıktan sonra geldiğimiz yoldan geri gidip merdivenleri tırmandık. Gizli geçide benzeyen kapıdan geçtikten sonra tekrardan Las Vegas'ı anımsatan yere gelmiştik. Jong Dae hızlı adımlarla insan selinin arasından geçtikten sonra büyük kapılardan geçerek sakin bir koridora geçmemizi sağladı. Koridorda ilerledikten sonra karşıda bulunan odalardan birine girdik. Girdikten sonra Jong Dae'nin bileğimi tutan eli bileğimden ayrılıp benden uzaklaşmıştı. Bir an boşluğa düşmüşüm gibi hissetsemde çobuk toparlayıp odada bulunan Baek Hyun ve adını bilmediğim iki kişiye gülümsedim. Galiba bunlar Jong Dae'nin arkadaşları oluyordu.

"Chen,"dedi odadaki büyük uzun masanın baş kısmında oturan adam. "Sana ihtiyacım var." Bakışlarımı odanın içinde kısaca gezdirdiğimde odada bulunan şeyin sadece bu masa olduğunu fark ettim. Odada masa hariç hiçbir şey yoktu. Bu garipsememi sağladı.

"Söyle,"dedi Jong Dae masanın yanına gidip onlara yakın sandalyeye otururken. Ne yapacağımı bilemez halde ayakta dikildiğimde Jong Dae bakışlarını bana değdirdi ve yanındaki sandalyeye oturmam gerektiğini anlatan kısa bir bakış attı. Ayaklarım kendiliğinden Jong Dae'nin sözünü dinledi. Hemen yanındaki sandalyeye gidip oturdum. Odada kim olduğumu bilmeyen iki kişi bana garip bakmaya başlamışlardı.

"Hyung,"dedi karşımızda bulunan adam. gökkuşağı renginde saçları garibime gitmişti. Erkeklerde saç rengi olarak çok açık renkler sevmememe rağmen onda garip bir şekilde çok güzel durmuştu. "Kız kim?"

Söylediği şeyle midem kasıldı. Jong Dae'nin beni ne olarak gördüğünü bilmiyordum, bunu deli gibi merak ediyordum ama öğrenmek isteyeceğim birşey olduğunu sanmıyordum. Sol elimi karnımın üzerine koyup kasılma hissini gidermek için bastırdım. Böyle yapmamın çözüm getirmeyeceğini biliyordum ama kendimi kandırmak için böyle yapmam lazımmış gibi hissettim.

Karnımın üzerinde olan elim Jong Dae'nin elinin içine hapsedildi ve ben daha ne olduğunu anlamadan ellerimizi kenetlemişti. Hiçbir şey söyleme gereği duymadı ve ellerimizi masanın üzerine koyduktan sonra adını bilmediğim ama Suho olarak tahmin ettiğim kişiye döndü.

"Dinliyorum,"

"Yeni sponsorlar buldum ama adamlara güvenip güvenmeme konusunda kararsızım. Bugün bir toplantı yapmayı planlıyorum, benimle birlikte toplantıya katıl ve adamların güvenilir olduğuna emin ol."

Jong Dae sol elininin işaret parmağını dudağının altında gezdirdi. Bir müddet düşündükten sonra başını olumlu anlamda salladı.

"Toplantı ne zaman peki?"

Suho rahatlamış bir ifade ile arkasına yaslandığında sırıtarak Jong Dae'ye baktı.

"On dakika sonra,"

Jong Dae'nin elinde olan elimin sıkıldığını hissettim. O kadar hafifti ki bir an yanıldığımı hissedecektim ama Jong Dae tekrardan elimi sıktı.

"Pekala," Bakışlarını benden yana çevirdiğinde midemde oluşan kasılma hissi tekrardan kendini gösterdi. Elimin terlediğini hissediyordum, Jong Dae elimin terlemesinden iğrenmemiş miydi? Hala tutmaya devam ediyordu. "Ben gelene kadar idare edebilir misin?"diye sordu kısık bir sesle. Beni düşünmesi o kadar hoşuma gitmişti ki. Sanki beni çok seviyordu ve beni herşeyden koruyordu. Bu his çok güzeldi.

Başımı olumlu anlamda salladım. Yabancı ortamlarda durmak benim için yeni birşey değildi, ben her türlü ortama girip sorun olmamayı başarmıştım. Burada da sorun olmayacaktım.

"Tamam, bunlar benim arkadaşlarım. İyi çocuklardır, seninle anlaşırlar ve seni aralarına alırlar."

"Jong Dae, bu kadar iyi olma. Ben kendime bakabilirim, her zaman baktım. O yüzden lütfen endişe etme."

Lütfen bu kadar iyi olup sonradan canımı çok yakma. Ben bu sefer kendime bakamam.

Jong Dae elimi bırakmadan ayağa kalkarak beni de ayağa kaldırdı. Önden yürüyerek kapıya ulaştık ve hemen odadan dışarı çıktık. Tekrardan aşağıda bulunan odalara gidiceğimizi tahmin ettiğimde olduğum yerde durarak onun da durmasını sağladım. Arkasını dönüp bana garip bir şekilde baktı. Yine o güzel garip bakışları. İnsanı büyüleyen garip bakışları.

"Burada kalabilir miyim? Aşağıda canım sıkılır, oraya gitmek istemiyorum."

Bir kaç saniye yüzüme baktı. Şuan aşağıya inmek istemiyordum. Burada kalıp kalabalığın arasında anlaşabileceğim insanlar tanımak istiyordum. Üzgün surat ifadesiyle ona baktım. İşe yarayacağını sanmıyordum ama ona böyle bakmak istemiştim. Bakışları uzadığında elimin üzerindeki elini istemsiz bir şekilde baş parmağım ile okşamıştım. Bunu hangi cesaretle yaptığımı bilmiyordum ama çok hoşuma gitmişti. Bakışları kısa bir an kenetli olan elimize kaydı ve tekrar yüzüme çıktığında başını salladı.

Sevinçle ona sarılmak istedim am kendimi dizginledim bu sefer. Her defasında ona sarılsaydım benden bıkabilirdi ve ben, benden bıkmasını istemiyordum. Kocaman gülümsedim ona. Güldüğüm zaman çirkin olan suratım azda olsa güzel duruyordu. Bu benim en büyük avantajımdı galiba.

Beni kalabalığın arasından geçirerek loca tarzı bir bölüme getirdi. Bir kaç tane adam vardı. İçlerinde Chan Yeol olduğunu öğrendiğim adam ve Min Seok hyung vardı. Bu rahatlamamı sağladı. Tanıdık yüz görmek iyi hissettirmişti.

"Hyung,"dedi Jong Dae, Min Seok hyung'un dikkatini çekmek için. Min Seok hyung Jong Dae'ye baktı, ardından bana ve en son kenetli olan ellerimize baktı. Tek kaşı havalandığında nedense utandığımı hissetmiştim. "İşimi halledene kadar Yu Jin ile ilgilenir misin?" Söylediği repliğin tanıdıklığıyla birlikte kıkırdadım. Jong Dae yandan bir bakış attı.

Min Seok hyung da hatırlamış gibi o da kıkırdadı. "Tabii,"dedi geçenki sefer gibi. "Bende soju içiyordum, bana refakat eder," Gülümsemesi tüm yüzüne yayıldığında kendimi tutamayıp gülmeye başladım. Jong Dae bakışlarını tekrardan bana değdirip kısa bir tıslar gibi bir gülüş sergiledi. Bir an kalbimin atmadığını zannettim. O kadar büyülü duruyordu ki. Sanki gerçek değilmiş gibi.

"Hyung,"dedi Jong Dae uyarır bir şekilde. "Yu Jin'e soju ya da içki verme." Bakışları bana döndüğünde ne demek istediğini anlayıp başımı olumlu anlamda salladım. İçki içmememi istiyordu.

Dudaklarımı sarkıtmak istesemde beni düşündüğünü var sayarak mutlu oldum ve onun sözünü dinleyeceğime dair kendime söz verdim. Beni düşünmesi çok güzel bir davranıştı.

Jong Dae elimi tutan elini geri çekerek kenetli olan elimizi ayırdı. Her ne kadar elini tutmak istesemde işi olduğunu ve gitmesi gerektiğini biliyordum. O yüzden terlemiş olan elimi tulumumun pantolon kısmına sürttüm. Jong Dae masadakilere, daha sonra bana bakarak arkasına dönüp geldiği yoldan geri döndü. Bu gece hiç bitmeyecekmiş gibi hissettim. Umarım sorunsuz geçerdi ve bende, Jong Dae de mutlu olurduk.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
LİMERENCE / CHENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin