1.6

526 73 34
                                    

Bulutların üzerinde hissettiğim üç saniye bana bir ömür gibi gelmişti. Jong Dae dudaklarımı dudakları ile örttüğünde sanki yeniden yaşama tutunmuşum gibi hissetmiştim. Her daim ölümü diliyen benliğim kısa bir anda olsa yaşamayı dilemişti. Jong Dae'nin etkisi, diye düşündüm. Ondan başka biri bana bu etkiyi yaşatır mı diye düşündüğümde nedense bu düşünce ile ona ihanet ediyormuş gibi hissetmeme sebep oluyordu. Benliğim artık onunla dolu idi. Başkasına yer yoktu.

Sadece bir kaç saniye sürmüştü. Dudaklarımın üzerindeki dudaklar kıpırdamamıştı, sadece dokundurmuştu ama onunla bile ayaklarım yerden kesilmiş gibi hissetmekten kendimi alıkoyamamıştım. Halbuki yatakta uzanıyorduk, böyle hissetmem normal bile değildi.

Bizi ayıran şey ise çok utanç vericiydi benim için. Se Hun ve Jong İn odaya büyük bir gürültü ile girmişti ve daha ben ne olduğunu anlamadan çığlık sesi yükselmişti. Jong Dae anında benden uzaklaşmış ve sinirle onlara bakmıştı.  Sonra ise Se Hun'un, "Hyung! Özür dilerim. Seksini bölmek istemezdim."diyip acele ile odayı terk etmesi sonucu hiç olmadığım kadar utandığımı ve yerin yarılıp beni içine almasını istemiştim. Daha sonra ise Jong Dae birşey demeden yataktan kalkmış ve banyoya girip kapıyı kilitlemiştim. Kendime gelmem, olanları hazmetmem biraz uzun sürmüştü. Banyoda ne kadar oyalandığımı bilmiyordum ama en sonra Jong Dae'nin sesini işitmiştim. Beni kendime getiren onun sesiydi.

"Yu Jin,"dedi, kapıyı tıklatırken. "İyi misin?"

Ondan olabildiğince kaçmak isteyen yanımı susturduktan sonra ellerimi ve yüzümü yıkayıp kuruttum. Ellerimin titremesini görmezden gelip kapıyı yavaşça açtıktan sonra üstünü değiştirmiş bir Jong Dae ile karşılaştım. Az önce olanlar yüzünden oldukça utanıyordum, yüzüne bakamıyordum. Bakışlarım o hariç her yere değiyordu. Utanç yüzünden yanaklarımın tekrardan yandığını hissettim. Bu utancın ne zaman geçeceğini bilmiyordum ama bir an önce geçerse çok mutlu olacaktım.

Bakışlarım yerde iken çenemde bir baskı hissettim. Jong Dae çenemi eliyle yukarıya kaldırdığında gözlerine misafir olan merhametle gözlerimin dolmasına engel olamadım. Çok güzel bakıyordu. Jong Dae hayatımda gördüğüm en güzel insandı. Yaptığı en ufak harekette bile kendini hayran bırakan bir yapısı vardı. Kelimelerim yetmiyordu onu anlatmak için, kelimelerim yetmiyordu onun güzelliğini anlatmak için. Onu anlatmam bir kaç kelimeyle olmuyordu.

Jong Dae çenemde olan elini belime atıp beni kendine çekti. Diğer eliyle de başımın arkasına koydu ve başımı göğsüne koydu. Az önce yaşananlar, anın getirdikleriyle birleşip duygu patlaması yaşatmıştı bana. Önceden de duygusal bir insandım ama Jong Dae ile tanıştıktan sonra bu duygusallığım boyut atlamıştı, artık en ufak şeyde ağlayacak duruma geliyordum. Omuzlarım sarsıla sarsıla ağladığımda kendimden nefret ettim. Onun gözünde tam bir ağlak biriydim ve ben öyle bir izlenim vermek istemiyordum. Kollarımı beline çıkartıp olabildiğince sıkı sarılıyordum, şuan tek dayanağım Jong Dae idi. Beni bıraktığı an yere düşecekmişim gibi hissediyordum ve bu gerçekten hissetmek istemeyeceğim birşeydi.

Ağlamam durduğunda her ne kadar Jong Dae'ye sarılıyor olmak istesemde ondan ayrıldım. Bakışlarımı yüzüne çıkartamıyordum, çok fazla utanıyordum ve yüzüne bakabilecek cesaretim yoktu.

"Yu Jin, benden utanma. Böyle yaptığında sana sarılmak istiyorum,"

Ani itirafın getirdiğiyle bir an başım döndü. Dengemi sağlayamayıp yere düşeceğim sırada Jong Dae beni belimden tutarak ayakta kalmamı sağladı. Dudaklarından bir kıkırtı döküldüğünde belimde olan ellerini sıklaştırmıştı. "Seninle ne yapacağım ben?"dedi kendi sorar gibi. Üzerimdeki şoktan dolayı hiçbir şey diyemedim. Jong Dae beni ayaklarımın üzerinende tuttuktan sonra düşmeyeceğime kanaat getirdiğinde kollarını benden çekmişti.

LİMERENCE / CHENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin