2.4

539 58 43
                                    

Bazen insanların aptal kararlar vermesi gerekirdi. Sonuçlarını düşünmediği, neyin ne olacağını tahmin etmediği ve sonuçlarına bir şekilde katlanmak zorunda kaldığı zamanlar olurdu. Bu zamanlar bazen hayatınızda geçirdiğiniz en kötü günler olabilirdi, en yıkılmış olduğunuz ve en acılı hissettiğiniz. Bu, hayatınızda geçirdiğiniz kırılma noktanızdı.

Yaşadığım kırılma noktalarının haddi hesabı yoktu. Yaşamım her zaman daha zorlu bir hale geliyordu, ne yaparsam yapayım, asla normal bir hayatım olmuyordu. Halbuki benim Hayatım hep belli düzeyde geçerdi. Bu yaşadıklarımın tüm suçlusu bu diyebileceğim kimsem de yoktu. Herkes hakettiğini yaşar, derler. Bende hakettiğimi yaşıyordum.

Bu zamana kadar yaşadığım kötü günler üzerine, şuan iyi günler geçiriyordum.

Garipti ama iyiydim.

Jong Dae'nin kollarının arasında, başım boynuna gömülmüş kokusunu solurken ve bir eliyle sırtımda aşağı yukarı hareket ederken iyiydim. Mutlu hissediyordum kendimi. Jong Dae hayatıma girdiğinden beri iyiydim, mutluydum ve hayatı gerçekten yaşıyormuş gibi hissediyordum.

Kısa bir süre önce uyanmıştım, Jong Dae ne zamandır uyanık bilmiyordum ama benden önce uyandığı kesindi. Yeterince Jong Dae'ye sokulmamışım gibi biraz daha sokuldum. Bu onu güldürdü. Kıkırtısı kulaklarıma dolduğunda istemsizce dudaklarımın önünde olan boynunu öptüm. Bir an kasılır gibi oldu ama hemen kendini toparladı. Bunu neden ve nasıl bir anda yaptım bilmiyordum ama hem utanmıştım hem de hoşuma gitmişti.

Bir süre daha bu şekil kaldık ama bir kaç gündür olduğu gibi bulunduğumuz odanın kapısı bir anda yumruklanmaya başladı. Başımı usulca yerinden kaldırdığımda gelenlerin Se Hun, Jong İn ve Tao olduğuna adımın Yu Jin olduğuna emin olduğum kadar emindim. Bir kaç gündür Suho hyung'un mekanında olan Jong Dae'nin odasında kalıyorduk. Her gün de bu şekilde uyandırılıyorduk.

"Aish! Yine mi bebek yapıyorsunuz? Beşiz falan mı yapmaya çalışıyorsunuz?" Jong İn kapı arkasıdan bağırdığında dedikleriyle beraber utanmadan edemedim. Her ne kadar öyle bir şey yapmadığımıza emin olsalar dahi hergün bunu demekten zevk alıyorlardı. diğerleri de onu taklit ettiğinde Jong Dae yataktan doğrulmuştu.

"Kapının önünden def olmanız için iki saniyeniz var," Jong Dae sesini duyurmak için biraz sesli konuştuğunda bakışlarım o hariç her yerde dolanıyordu.

"Kahvaltıya çağırmak için geliyoruz ve gördüğümün muameleye bak! Çok kötüsün hyung," Se Hun ağlamaklı ses tonuyla bağırdığında şaşırmadan edemedim. "Ben her gece sizin için dua ediyorum!"

Se Hun'un ani çıkışına bir anlam veremezken Jong Dae yavaş bir şekilde yataktan indi. Kapıya doğru ilerlediğinde utancımın da vermiş olduğu hisle iyice yatağa girdim. Kapıyı açtığında kimse yoktu önünde.

"Gitmişler," Jong Dae açıklama yapar gibi konuştuğunda bana baktı. Bakışları güven veriyordu, Jong Dae bana her zaman güven veren bakışlarla bakardı.

Yavaş adımlarla yatağa yaklaşarak yakınıma oturdu. Ben hala yatağa gömülmüş bir şekilde alttan alttan ona bakarken o yüzüme eğilip anlıma bir öpücük kondurdu. Huzurun tanımını tam olarak bilmesem bile şuan iliklerime kadar huzuru hissediyordum. Gözlerim kendiliğinden kapandığında Jong Dae'nin öpücükleri sırayla göz kapaklarıma, yanaklarıma, çeneme ve dudaklarıma ulaştı. Dudaklarımı öptüğünde refleks olarak gözlerim açıldı. Jong Dae gözlerini kapatmıştı ve dudaklarımın üzerindeki dudakları kuş tüyü kadar hafifti. Alt dudağımı dudaklarının arasına aldı, kısa ve şehvetten uzak bir öpücüğün ardından usulca benden ayrıldı.

LİMERENCE / CHENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin