1.9

524 77 17
                                    

Kaç dakika geçmişti bilmiyordum. Jong Dae ile o pozisyonda, ben ağlarken ve onun beni sakinleştiriyorken zaman kavramı önemini yitiriyordu. Önemli olan sadece o an paylaştığımız zamandı. Diğer her şey önemini yitiriyordu. Saçlarımı okşayışı, sırtımı sıvazlayımı ve arada başımın üstüne bıraktığı buselerle yavaş yavaş kendime gelmeye başlıyordum. Az önce yaşadıklarım yüzünden hala deli gibi utanıyordum. Utancımın sebebini bile bilmiyordum ama ben sadece utanıyordum.

Belki de beklediğim tepkiyi alamamaktı utancımın sebebi. Eskiden yaşadığım şeyleri yaşayacağımı düşünmemdi. Belki de Jong Dae'yi onlarla bir tutmuş olmamdan kaynaklı utanmam. Belki de yadırgayacağını sanmamdı. Benden nefret edeceğini düşünmemdi. Bir sürü sebep vardı utanmam için.

Ama bunlar olmadı.

Jong Dae yadırgamadı, nefret etmedi ve beni bir başıma bırakmadı.

Yanımda oldu. Diğerlerinin aksine yanımda oldu. Hep yanımda olacağını düşündüğüm arkadaşım ve sevgilim gibi yapmamıştı, o sadece yanımda olmuştu.

Şuan da farkındalık zehir gibi bir anda iliklerime karıştı. Jong Dae ne olursa olsun beni bırakmayacaktı. Bu farkındalık, nefesimi kesti. Ellerim ve ayaklarım buz tuttu. Ağlamam durmuştu. O, ne olursa olsun yanımda kalacaktı.

Derin bir nefesi ciğerlerime misafir ettim. Yavaşca Jong Dae'den ayrıldığımda beni engellemedi. Bakışlarım yüzünü bulduğunda düz bir ifadenin bakışlarına tutunduğunu gördüm. İfadesini çok iyi gizliyordu. Bu ifadenin altında sarsılmışlık vardı. Yavaş yavaş Jong Dae'yi tanıyordum ve bakışlarından ne hissettiğini anlayabiliyordum. Ellerim benden bağımsız yüzüne çıktı ve iki elimle yüzünü avuçladım. Yavaşca elmacık kemiklerini sevdim, az önce beni sevdiği gibi.

Jong Dae dudaklarını alnıma bastırdı.

Zaman kavramını yitirdi, saniyeler bile saatlerle yarışacak kıvama geldi ve ben içinde bulunduğumuz zamanda takılıp kaldım. Hislerim birbirine girdi. Şuan ne düşünmem gerektiğine bile karar veremiyordum. Kendimi bomboş bir insan gibi hissediyordum. Hislerim çekilmişte hissizlik benliğime misafir olmuş gibiydi.

Ama ben aynı anda bir çok hissi yaşıyordum.

Mutluluk, hüzün, utanç, acı, sevgi, nefret, bir çok duyguyu aynı anda, Jong Dae'nin alnıma değen dudaklarında hissediyordum.

"Hadi,"dedi Jong Dae benden ayrılırken. Ayağa kalkarak beni de kaldırmıştı. Üzerimde bulunan pijama altımı da yavaşca çıkardığında artık onu engelleyecek gücü kendimde bulamıyordum. Zaten az önce yeterince yaralarımı görmüştü, bacaklarımın bir kısmında olan izleri görmesinde de bir sakınca yoktu.

Jong Dae önümde diz çökmüş dururken, üsten ona bakıyordum. Onun karşısında sadece iç çamaşırıyla duruyordum. Pijama altımı çıkarmıştı ve gözleri bacaklarımda olan izlerde dolaşıyordu. Bu, utanç vericiydi ama elimden bir şey gelmiyordu. Yeterince şahit olmuştu ve ben daha fazla bakmasını istemiyor olsamda bunu engelleyecek gücüm yoktu. Jong Dae ayağa kalkarak tekrardan beni klozetin üzerine oturttu. Solumda bulunan duşakabinin içerine girdi. Bir süre suyla uğraştıktan sonra suyu açık bırakıp bana yaklaştı. Dikkatli bir şekilde beni kaldırıp kabinin içerine soktu. Vücuduma nüfus eden ılık suyla bir an titredim. Her ne kadar su ılık olsa da beni titremekten alıkoyamamıştı.

Jong Dae yavaş ve telaşsız bir şekilde suyu bütün vücuduma gezdirdi. Başımın üzerine suyu tutup yavaşca masaj yaptı. Ellerinin altında mayışmamak için kendimi sıkıyordum. Hastalığıma rağmen o kadar iyi hissettirmişti ki uykumu getirmişti masaj. Bir müddet daha suyun altında beni tuttu, suyu kapattığında neredeyse itiraz edecektim ama son anda kendimi tuttum.

LİMERENCE / CHENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin