0.9

531 84 10
                                    

Masaya oturduğumdan beri gözleri üzerimde olan ve adını bilmediğim iki kişi ile tekrardan göz göze geldiğimde bu sefer gözlerimi çekmemiştim. Birilerinin göz hapsinde durmak hoşuma gitmiyordu, eğer onlara böyle yaparsam rahatsız olup bakışlarını benden çekerlerdi.

Bir süre daha onlar bana, ben onlara baktım. Hala gözlerini benden çekmiyorlardı. Bu hoşuma gitmemişti. Masaya oturduktan sonra Suho hyung, Min Seok hyung'u da çağırdığından oda gitmişti ve masada ben, Chan Yeol ve adını bilmediğim iki kişi kalmıştık. Ve hiçbiri benimle konuşma gibi bir girişimde bulunmamışlardı. Sonunda pes eden tekrardan ben olduğumda sinirden önümde bulunan ve kime ait olduğunu bilmediğim suyu kafama dikip içtim. Anında ağzımdakileri dışarıya püskürttüğümde içtiğim şeyin su olmadığını ve içki olduğunu anladım. Ağzımdaki iğrenç tat yüzünden dilimi dışarı doğru çıkardım ve elimle dilimdeki iğrenç tadı geçirmeye çalıştım.

Yanımdan gelen kahkaha sesleri ile olduğum gibi kalıp bana gülen üçlüye baktım. Neye güldüklerini anlamadığımdan garip bakmaya başladım.

Adını bilmediğim siyah göz halkalı adam, elini bana uzatarak; "Aptal, ne kadar da komiktin öyle,"dedi. Tekrar yüksek sesle güldüğünde kaşlarımı çattım. Nerem komikti ki benim? "Tekrar yapsana, lütfenn"dediğinde hala anlamadığımdan garip bakmaya devam ettim.

"Gerçekten, o nasıl bir tepkiydi? Görende ilk defa içki içtiğini sanacak," Chan Yeol kahkaha attığında neden rezil olduğumu anlamıştım. Cidden, hem aşık olduğum adama, hem abisine, hemde arkadaşlarına sorun çıkarmadan rezil olabiliyordum. Kendimi tebrik etmek istedim.

Oturuşumu düzeltip onlara tip tip baktım. "Sizde insan olsaydınız da bana ne içeceğimi sorsaydınız. Nerden bilebilirdim onun içki olduğunu?" Kaşlarımı her ne kadar çatmak istesemde çirkin bir görüntü sergilememek için eski haline getirmeye çalıştım.

"Söyleseydin ne içeceğini. Birşey içemezsin diye bir kural koymadık ya,"

Adını bilmediğim ama benden bin kat güzel olana bakışlarımı çevirdiğimde ona kötü kötü baktım. Tamam, beni düşünmek zorunda değillerdi ama en azından Jong Dae'nin emaneti deyip birşeyler yapabilirlerdi. Onlara elimden geldiğince kötü bakmaya çalıştım ama ne yazık ki gülen bir insanın yanında ciddi duramıyordum. O yüzden bende gülmeye başladım. Bana anlamsız baktıklarında gülmemi durdurup onlara garip bir şekilde bakmaya başladım.

"Niye öyle bakıyorsunuz?"diye sordum anlamadığım için. Gerçekten, neden öyle bakıyorlardı bana?

"Seninle dalga geçtik ve sen kızdıktan iki dakika sonra gülmeye başladın?" Chan Yeol'in bakışları daha da garipleşti. "Kızmadın mı bize?"

Söylediği şey üzerine tekrardan gülmeye başladım. "Kızdım, ama bu gülmeyeceğim gerçeğini değiştirmiyor ya? Bende gülebilirim," Tekrardan güldüm. Kesinlikle onların inadına falan değildi. Ben istediğim için gülerdim, gülmem gerektiği için gülemezdim.

"Çok garipsin,"dedi gözünün etrafı siyah halkalı olan adam. Güldüğünde suratı çok komik duruyordu. "Seni çok sevdim,"dedikten sonra ayağa kalktı ve yanıma gelerek benide kaldırdı. Daha ne olduğunu anlamadan bana sarıldığında şaşırarak kalakaldım. Bu zamana kadar kimse bana kendi istediği için bana sarılmamıştı. Ne annem, ne babam, ne de canımdan çok sevdiğim eski erkek arkadaşım. En yakınım dediğim arkadaşım bile bana bir kez olsun sarılmamıştı. Bu, gerçekten çok özel bir andı benim için.

Ağzımdan kaçan hıçkırık yüzünden kasıldığımı hissettim. Beni omuzlarımdan tutarak kendinden uzaklaştırdı. Yüzüme garip bir bakış attı.

"Sen ağlıyor musun?"dediği şey üzerine elimi gözlerimin altına sürdüm. Ağladığımı bile fark etmemiştim. Bunu fark etmemle ağlamam daha da şiddetlendi ve ben tanımadığım üç insanın yanında ağlama krizine girdim. Kendimi sıkarak ağlamamı durdurmaya çalıştığımda bu imkansız gibi birşey olmuştu. Gözyaşlarım sanki bitmeyecekmiş gibi akmaya devam ediyordu ve ben bu gözyaşlarını durduramıyordum. Ayaklarım beni taşımayacak duruma geldiğinde kendimi bıraktım, tam düşeceğim sırada bir kol belime sarıldı ve beni kendine vucüduna yapıştırdı.

Ağlamamdan dolayı kim olduğunu çıkartamadığımdan ondan uzaklaşmaya çalıştığımda sırtımı tekrardan göğsüne yasladı. "Şş,"diye sakinleştirdi beni. Küçük bir şş sesi bile kim olduğunu tanımamı sağlamıştı. Kendimi geri çekmeyip vucüdumu ona emanet ettim. Ağladığımdan dolayı kendimi o kadar güçsüz hissediyordum ki bedenimi taşıyamıyordum bile. Beni kolaylıkla kendine doğru çevirdi ve eliyle hala akmaya devam eden gözyaşlarımı temizledi. Güzel yüzüne baktığımda sanki dünyanın en önemli işini yapıyormuş gibi ciddi bir yüz ifadesi takınmıştı. Onu bu kadar yoruyor olmaktan nefret etmiştim. Bu kadar güçsüz olmaktan nefret etmiştim. Küçük bir sevgi gösterildiğinde bile bunu dünyanın en büyük olayı olarak görüp ağlamaktan nefret etmiştim.

Ağlamam durduğunda ve beni izleyenlerin sayısının arttığını fark ettiğimde utanarak Jong Dae'ye sığınmak istedim ama ona doğru bir adım attıktan sonra bunun fazla olduğunu düşünüp attığım adımı geri çektim. Yüzümü yere eğerek Jong Dae'nin arkadaşlarına bakmamaya çalıştım.

Jong Dae beni bulunduğum eziyetten kurtararak elini bileğime çıkardı ve arkadaşlarına tek kelime etmeden ordan uzaklaştırdı beni. Bir adım önümden yürüyen bedenine arkadan minnetle baktım. Jong Dae bu kadar iyi olmayı nasıl beceriyordu? Beni tanımıyordu bile, bana neden bu kadar iyi yaklaşıyordu? Bu ağlama isteğimi arttırıyordu.

Jong Dae beni alk katta bulunan odasına götürdükten sonra beni yatağına oturttu. Sonra karşımda dizlerinin üzerine çökerek ayağımda bulunan siyah babetlerimi tek tek dikkatli bir şekilde çıkardı. Bu yaptığı az önceki ağlama isteğimi tekrardan gün yüzüne çıkarmıştı. Elimde olmadan tekrardan ağladığımda sessiz olmaya özen gösteriyordum. Jong Dae alttan bana baktı. Önümde diz çöktüğü için ondan yüksekte duruyordum. Ağlayışıma sessiz hıçkırıklarımda katıldığında elimle ağzımı kapatma hissiyatı hissettim. Ona üsten bakarak ağlıyor olmak çok kötü birşeydi. Bunu istemiyordum, ağlamak istemiyordum. Üzülmek istemiyordum. Acı çekmek istemiyordum. Dışlanmak istemiyordum. Görünüşüm yüzünden lanet yemek istemiyordum. Sevilmediğimi duymak istemiyordum. Kötü olan hiçbir şeyi istemiyordum.

Kulaklarıma annemin sözleri dolduğunda ellerim kulaklarımı kapatmıştı. Yine aynı şeyleri tekrarlıyordu. Çirkin olduğumu, onun çocuğunun bu kadar çirkin olmaması gerektiğini, benim Tanrı'nın bir laneti olduğumu...

Sözleri tekrardan kulaklarıma dolduğunda çığlık atarak ellerimi kulaklarıma kapattım. Deli gibi ağlamaya başladığımda ve gözümü kapattığımda bütün algılarımı kapatmış oldum. Ağzımdan çığlık tarzı cümlelerin çıktığını fark ediyordum ama ne dediğimi anlayamıyordum. Ne dediğimi duymuyordum. Sadece deli gibi çığlık ve ellerimi kanatmak istermiş gibi kulaklarıma bastırıyordum. Annemin sesinin gitmesini istiyordum. Beni sevmediğini binlerce defa dinlemiştim, tekrardan dinlemek istemiyordum. Kulağımda olan ellerimin zorla kulaklarımdan çekildiğinde tekrardan kulaklarıma bastırmak istedim ama izin vermedi ve ellerimi avuç içlerine hapsetmeye devam etti. O kadar şiddetli ağlıyordum ki sanki içim dışıma çıkacaktı. Jong Dae vücudumu kendi vücudu arasına hapsetti. Bütün ağırlığını bana vererek yatakta uzanmamı sağladı. Kendimi kıbırdatmak için bile küçük bir yerim yoktu. Beni cenin pozisyonuna soktuktan sonra kendiside tam arkama geçti. Kollarını mengene gibi etrafıma dolayıp hareketlerimi kıstladı. Bir müddet öyle durduktan sonra ağlamam durmamıştı ama annemin kulaklarımda olan sesi azda olsa kısılmıştı.

Ağlamam neredeyse azaldığında vücudum yorgunluktan dolayı ağırlaşmıştı ve Jong Dae'nin kolları ve vücudu yüzünden gevşetemiyordum bile. Bunu umursamamaya çalıştım. Jong Dae'nin seni kulaklarıma dolduğunda bana birşeyler söylediğini sandım ama yumuşak ses tonundan bana şarkı söylediğini anladım. Jong Dae'nin seninin güzel olduğunu bilmiyordum, bunu asla tahmin dahi edemezdim. Kulağımda söylediği yumuşak ritimli şarkı ile tekrardan ağlamak istedim ama o kadar gözyaşından sonra buna halimin kaldığını sanmıyordum. O yüzden ağlamamaya çalışarak gözlerimi kapattım. Şuan bana tek iyi gelecek şey uykuydu. Uyku, benim bütün dertlerimden kurtulmamın tek ve sorunsuz çözümüydü.

~~~

Okuyanlar kendini belli ederse çok mutlu olacağım. :/

LİMERENCE / CHENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin