İntikam vakti...

438 37 19
                                    

İnsanlar değişir, çok da güvenme.

***

Bir insanı ne kadar tanırsan tanı, bildiğin gördüğün kadarıdır. Buna inanıyordu Pamuk. Amcasının yaptığını yanlış buluyordu. Onu aslında hiç tanımadığını anlıyordu. Öyleydi... Bir kadının üstüne bir başka kadın getirmek günümüz insanlarınca ne kadar çağ dışıysa da Mardin gibi bir yerde bu gayet doğaldı.

"Sanki şehirdeki adamlar da bunu yapmıyormuş gibi, adamlar kadınları aldatıp boşanmıyormuş gibi, neden kızıyorsun amcana bu kadar Pamuk cüceciğim? Bu kuma meselelerinin buralarda çok normal olduğunu biliyorsun." dedi iç sesi.

"Şehirdekiler beni bağlamaz sevgili iç sesim. Bu yapılana kızıyorum çünkü bunu yapan benim amcam. Koskoca Midyat'ın gelmiş geçmiş en mükemmel ağalarından Ardıl Ağa. Hiç mi utanmadı? Yengem hala çıtı pıtı bir hanım değil mi? Yetmişinden sonra hoş mu bu?"

Konakta kendine ayrılmış küçük odaya yerleşmeye uğraşıyordu. Yengesi onun için özel hazırlamıştı odasını. Pencerenin yanında bir yatak, baş ucunda üç çekmeceli sade bir komidin, az ilerisinde boy aynalı gardırop ve yanında da bir kapı bulunuyordu. Minik bir banyoya açılan kapı. Yatağının tam karşısındaysa bir bilgisayar masası bulunuyordu. Onu ne kadar iyi tanıyan bir yengeye sahip olduğunu düşündükçe amcasına öfkesi büyüyordu.

Öylesine öfkesi büyümüştü ki hışımla yerinden kalktı. Yumruk yaptığı elini kapıya geçirip öfkesini atmayı planlamıştı. Tıpkı kendi odasında yaptığı gibi. Bu çocukluktan kalma bir alışkanlıktı. Babasından görmüştü. Annesine ya da dışarıdan bir olaya sinirlendiğinde onlara el kaldırmak yerine önüne gelen sert bir duvara yahut kapıya vururdu.

"Elim size vuracağına kırılsın daha iyi." derdi.

Daha Mersinden ayrılalı bir gün olmasına rağmen anne ve babasını özlemişti. Mardin ona hiç iyi gelmemişti. Hiç bir zaman iyi gelmemişti ki, şimdi de gelsin. Aptallık ettiğini düşünmekten geri duramıyordu. Anne babasının duygusal "Bak Pamuk kızım, akraba ziyareti önemlidir. Biz ölürsek bir tek Ardıl amcan var." sözlerine kanmayacaktı. Şimdiden cehenneme dönmüştü ziyareti.

Amcasının mutlaka geçerli bir açıklaması olmalıydı. Aksi halde yengesini ondan alıp götürürdü. Bu aptal konakta kederiyle öleceğine kendi elleriyle sarıp sarmalar korurdu onu. Gülistan ikinci annesi gibiydi. Onu canı kadar seviyordu şüphesiz. Gördüğü ilk günden beri kanı kaynardı yengesine. Bilmediği, çözemediği bir bağ vardı sanki. Ama ne?

Hızla kapıya doğru koşarak yumruk olan elini öne uzattı ve derinlerden gelen bir sessiz çığlığı dışarı derince üfleyerek salıverdi. Elini vurduğu yerin kapı olduğuna emindi. Lakin gözlerini açtığında suratı acıyla büzüşmüş bir Bager ile karşılaşmıştı. Ne ara kapı açılmıştı da Bager'e vurabilmişti bilmiyordu. Tek bildiği yumruğunun ciddi anlamda Bager'in canını acıttığıydı. Ne şans ama! Tam da kalbine denk gelmişti.

"Senin benim odamda ne işin var?" diye sordu çabucak.

Paniklemişti ama bunu belli etme ya da özür dileme niyetinde değildi. Pamuk asla özür dilemezdi. Sesinin sert çıkışından kendi bile korkmuştu.

"Sabah ettiğin saygısızlığı görmezden geldim. Ama... Az önce sayamadığım kadar kaburga kemiğimi kırdın, benimde kemiklerini kırmam gerek farkında mısın?"

Gayet tehditkar bir tavır takınmıştı Bager ağa. Kana kan, dişe diş diyordu açıkça.

"Yok ya... Dağ başı mı burası lan kro? Gebertirim seni. Yengeme dua edin onun hatırı olmasa buralara ayak basıp limoni küfür suratlarınıza bakmam."

Pamuk Cüce Ve Yedi Develer Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin