Bir kuma meselesi...

531 44 24
                                    

Yaşadığın yeri cennet yapamıyorsan cehennemi yaşamaya mahkumsun...

***

Amcasının, konağının sandığından daha fazla değiştiğinden bir haber kurulan sofraya bir karınca çalışkanlığıyla yardım ediyordu. Kızları cidden çok özlediğini fark ediyordu. Konağı da epey özlemiş hissediyordu. Merdivenleri inip çıktıkça anlıyordu konak ahalisinin nasıl bu kadar formda kaldığını.

"Çocukken nefret ederdin bu tür işlerden, çokça fezinim zıkkımını savunurdun." dedi Berfin su bardaklarını yer sofrasına dizerken. "Şimdi maşallah harıl harıl çalışıyorsun." diye ekledi Rojda.

"Birincisi o fezinim değil feminizm. İkincisi hala savunuyorum. Erkekler yan tarafta salmış götü göbeği kadınlar çalışıyor karınca gibi. Hiç değişmemiş düzen... Cıks cıks."

Yaptığı konuşma buralarda pek dinlenmezdi, biliyordu. Kadın ve erkeklerin eşit yaratıldığını söylemelerine rağmen adamların bu kadar kral gibi pohpohlanmalarına dayanamıyordu ya Allah biliyor. Yine de babasının, böyle insanlar içinden nasıl o kadar kibar biri çıktığına, eşine yardım eden bir eş olduğuna, kızlarını hala daha bir küçük çocuk gibi sevdiğine anlam verebilmiş değildi. Bu durumdan şikayetçi değildi elbette.

"Pamuk, sen Abdullah amcama alışmışsın. Ama burası Mersin değil Mardin. Buralarda Abdullah amcam gibisini altınla arasan bulamazsın biliyorsun." diyerek göz kırptı Kardelen.

Evin büyük hanımı Gülistan odanın kapısından içeri tüm ihtişamıyla giriş yaptığında kızlar hemen toparlanmıştı. Pamuk yengesinin yüzüne baktığında 10 yılda gereğinden fazla yaşlandığını fark edebilmişti. Sebebini tahmin edebiliyordu. Kesinlikle o yedi deve olarak adlandırdığı amca oğulları tüketmişti güzel yengesini.

"Xer hati keçamın*" (Hoşgeldin kızım.)

Gülistan Hanım gülümsedi siyah irisleriyle, yeşil irislere. Neden bilmiyordu ama yengesi kendi yüzüne ne zaman baksa yüzünde gülümsemesine ilişmiş bir kederi görebiliyordu. Bugünse o gördüğü keder sızıntısı adeta büyümüştü. Yengesinin kederlerini omzundan alıp onu gülümsetmek için elinden geleni ardına koymazdı. Yengesine, delice bir sevgi büyütürken, oğullarına karşı aynı delilikte bir nefret besleyip büyütüyordu.

"Hoşbulduk diyemeyeceğim. Bu ne güzellik Gülistan Xanım? On yıl sonra yine gözlerimi kamaştırıyorsunuz. Kırılıyorum. Yanında hep mi çirkin kalalım istiyorsun?"

Sahte kırgınlığı ile büzdüğü dudakları bir kaç saniye içinde kocaman gülümsemişti. Kızlar kıkırdayarak ikiliyi izliyordu. Çünkü Gülistan Hanım kürtçe konuşur Pamuk türkçe cevaplardı. Odaya son saniyelerde gelen Ciwan ve Bager'den bir haber ikili sohbete devam ediyordu.

"Get de yaşıtlarınla uğraş Çavên Kesk*." diyen Gülistan Hanım yalancı bir kızgınlıkla çatmıştı kaşlarını.

"Oyh... Ölsün sana Çavên Kesk." Yengesini alnındaki gül desenli dövmesinden öpmüştü. Yengesini hep böyle saygı ve samimiyetle severdi. Kendisine Çavên Kesk demesini çok seviyordu. Sülalenin Ciwan dışındaki tek yeşil gözlü kişisiydi.  Tanıdığı kadarıyla en azından öyleydi. Boncuk misali parlayan güzel gözlere sahipti. Yengesinin dillendirmesi ise gururunu okşardı hep. Gülistan Hanımı öz annesi gibi severdi.

"Sene ölerem yengem. Özledim valla seni ya. Gülüşlerimin sebebi yerim seni." Ellerinden de öpüp sıkıca sarılmıştı.

"Önce sofradaki nimetleri ye, sonrasını bana bir kahve yaparsan düşünürüz."

"Emredersiniz sultanım."

Pamuk ellerini alnına koyup asker duruşuyla kurmuştu cümlesini. Odada bulunan herkes sesli gülmüştü bu tatlı sohbete.

Pamuk Cüce Ve Yedi Develer Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin