Gözüme vuran beyaz ışıkğa karşı ellerimi siper ettim. Beyazdı. Her yer beyazdı, elbisem beyazdı, görebildiğim her yer beyazdı. Bakışlarım ellerime doğru kaydı. Beyazlığı bozan tek şeye doğru baktım. Kırmızının kokusu burun deliklerime doldu. Ağlamaya başladım. Göz yaşlarım kırmızıydı, en az kan kadar kırmızı. Boğazımdan yükselen tiz bir çığlıkla dizlerimin üstüne çöktüm. Beyazlığı kanla kirletmiştim. Elbisem kanlı göz yaşlarımla kırmıza döndüğünde ortam da değişti. Her yer aynalarla kaplanmıştı. Aynalardaki bendim Ama her bir aynada bir başka bakıyordum. Elbisem kırmızı renge bürünmüştü. Aynalara yumruklamaya başladım. Kırılan camlar elimi kesiyordu ve ellerimde olan kana bulaşıyordu. Ben, evrenin en güçlü kadını İrene! Bir aynaları kaldıramıyordum. Bütün aynalara saldırdım. Ellerimdeki kan yüzünden ağlıyordum.
Kendi hıçkırıklarıma uyanmıştım. Rüyalarımın bir anlamı hep vardı biliyordum. Buna daha da çok ağladım. Bu kadar kötü biri olmamıştım hiç. Birilerini nasıl kurban edebilirdim ben? Elementlerin yerini başka türlü bulamazdım ve eğer onları bulamazsam zaten savaşta tüm insanlık ölürdü.
Saate baktım sabah 06.00'dı. Okul günüydü ve buna acı bir gülüş attım. Okul günlerim çoktan geçmişti. Gitmeyip evde ne yapıcam dedim kendime ve yerimden kalktım. İlk duş aldım. Sonra üstüme rahat bir kot ve siyah tişört giyinip saçlarımı açık bıraktım. Harley botlarımı çıkarıp kapının önüne koydum. Mutfağa atıştırmak için girdiğimde canım bişey istemiyordu. Süt ve gevreği çıkartıp karıştırdım. 2 kaşık aldığımda masaya geri bıraktım. Midem bulanıyordu. Banyoya son hız koştum. Bir elementin hızı doğa üstündeki hiçbir şeyle karşılaştırılamazdı. Sonra kusmaya başladım. Zaten pek bişey de yiyememiştim. Dişlerimi fırçalayıp mutfağa bakadan kapının önüne yürüdüm. Aralıktaki koltuğa attığım anahtarım, telefonum ve çantamı alıp botlarımı ayağıma geçirdim.
Yürüyordum ve kafam dalgındı. Nereye geldiğime bakmak için kafamı kaldırdığımda bir hastane gördüm. Neden burdayım diye sordum kendime. Nedensizce içine girdim ve koridorlarda dolaşmaya başladım.
''Açılın! Açılın lütfen! Açılın hasta var!''
Sesin geldiği yöne kafamı çevirdim. Durumu gerçekten çok kötüydü. Kanlar içinde yatan gençe baktım. Yakışıklı yüzünü çevreleyen sarı saçları kana bulanmıştı. Sedye uzaklaşırken arkasından koşan siyah giyinimli ceketli adamlara baktım. Sedye ameliyat kapısından girdiğinde durmak zorunda kaldılar.
Boş olan sedyeye yattım. Neden yattığımı bilmiyordum. Gözlerimi kapattım ve nefes almayı bile kestim.
''Bayan, burda uyuyamazsınız. Bayan. Bayan beni duymuyor musunuz? Hey bu kıza bişey olmuş. Doktooorr.''
Sonrasını duyamamıştım.
Göz kapaklarımı yerinden kaldıramıyordum. Büyük bir uğraş sonucu başıma giren ağrıyla açtım. Odada benden başka kimse yoktu.
''Kimseniz yok mu?'' Gelen sese kafamı çevirdim.
Suratına boş boş bakıyordum. Neden yatıyordum ki? Etrafta gözlerimi gezdirdim. Beyaz ve krem renklerinin olduğu bir odaydı.
''Bir soru sormuştum ama?'' diyen kadına döndüm.
''Neyim var?''. Önce beni bir süzdü, sonra gözlerini kıstı ve ''Doktorumuz sizi bilgilendiricek.'' diyerek odadan çıktı.
Bacaklarımı uzatıp yataktan kalkmaya çalıştım ama beceremiyordum. O kadar zor geliyordu ki kalkmak. 5 dakika cebelenip sonunda kalktım. Etrafı dolaşmak istiyordum her ne kadar yorgun olsam da.
İlk kendi katımı dolaştım, sonra üst kata çıktım. Hastane kötüydü. Yani çok modern bir hastaneydi ama hastanelere bakış açım kötüydü. Sevmiyordum. 201 nolu odanın önüne geldiğimde kapısı açıktı. Sarışın olan çocuğa baktım. Bu ilk gün gördüğüm yaralı olandı, yaşamaz dediğim.
Odayı kontrol ettim, başka kimse yoktu. Yavaşça içeri süzüldüm ve sarışının yanında durdum. Sert ama çok güzek bir yüzü, omuzlarında sarı saçları, biçimli kaşları ve uzun kirpikleri. İçimde çok tuhaf hisler oluşturmuştu. Saçları göründüğü kadar yumuşak mı acaba diye düşündüm. Göründüğü kadar mükemmel mi bu adam? Zaten uyuyor diyip saçlarına yavaşça dokundum. Bebek saçları gibi yumuşacıktı, yanılmamıştım.
''Beni incelemen bitti mi küçük kız?''
Yerimden sıçradım. Uyanmış olamazdı, hissederdim. Gözlerini açıp beni sonsuz maviliğe bıraktı.
''Sana diyorum. Ah, tamam yakışıklıyım da bu kadar dikkatli bakman şaşırtıcı.'' diyip güldü.
''Ben gidiyorum.'' diyerek odadan çıktım. Tek yaptığı gülmekti. Baya seslice.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
İrene
Teen FictionTarih kitaplarında bulamayacağınız gerçekler. İrene. Barışın sembolü. 5 elementin 5'inede hükmedebilen gelmiş geçmiş en güçlü kadın! Elementler, Vampirler, Cadılar ve diğerleri... Çok derinlere inen yüzyıllardır devam eden hikaye. İRENE!