Evin içinde dönüp duruyordum. Her şey çok hızlı olup bitmişti. Ateş’i saniyeler içinde öldürmüştüm. Tek yardımcım oydu o zamana kadar. Şimdi diğerlerini bulmam lazım diye düşündüm. Onlar olmadan başaramazdım, inanmıyordum buna. Dünyanın en güçlü kadını olabilirdim ama kalbim son atışlarını yaşıyor gibiydi.
Her şeyden önce Ateş’in başından beri benim düşmanım olması beni hayal kırıklığına uğratmıştı. Bunu hak ettiğimi düşünmüyordum. O bizim başaramayacağımızı düşünüyordu. Nitekim başaramayabilirdik de. En azından gururlu bir ölüm olurdu. Halının ortasında yavaş yavaş silinen bedenine geri baktım. Soluklaşıyordu, kayboluyordu. Mesela gözleri silikleşmeye başlamıştı.
Böyle mi olacak yani? diye düşündüm. Böyle mi ölecektik? Dakikalar içinde ölü bedenimiz silinecek miydi var olduğumuz yerden? Kafamı bunların dışında yeni doğan Ateş’te zorluyordu tabii. Hangi bedende canlanmıştı? Onu nasıl bulacaktım? O olmadan elementler eksikti. Aklıma zaten başından beri ihanet ettiği gelince güldüm. O zaten hepimizi öldürmek istiyordu ve onu içimdeki kaltak öldürdü. O kaltak da bendim biliyorum. İrene sadece benim adım değildi. Beni tamamıyla kapsıyordu. Sadece her doğmamda başka şekilde yetişiyordum.
Ailemi sevmiştim. Bana sürekli hediyeler alıp getirmek yerine benimle ilgilenen bir babam vardı. Alış verişten daha mantıklı buluyordum bunu. O kadar vakitti bile babamdan ayrı geçirmek istemezdim. Annem ise tam bir melekti. Onu öylesine çok seviyordum ki. İkisini kaybetmek beni çok sarsmıştı.
Ablam konusuna gelirsek, onu herkesten çok özlüyordum. Onun vampir olması kalbimi sarsmıştı ilk önce. Gerçi sorun bu da değildi. Ne olursa olsun sevebilirdim onu. Sorun onun duygularının vampirlikle beraber körelmiş olmasıydı.
Onlar hayalinizdeki Edward gibi değillerdi. Evet, şimdiye kadar gördüklerim gayet yakışıklılardı lakin fazla kötüydüler. İyi vampir diye bir şey de yoktu. İyi vampir dedikleri dokunmayın bana dokunmayayım size türlerindendi.
Ateş’in son kez bedenine baktım. Neredeyse tamamen silinmişti. Giderken diğer elementleri nerede bulabileceğimi söylememişti. Huzursuzdum. Onları hiç bulamayabilirdim de. Bir elementi zapt edebilecek bir yer bilmiyordum. Düşünsem de aklıma gelmiyordu. Çünkü her türlü çok güçlülerdi.
Çıkmaza düşmüş bir halde evin içinde dolanmaya başladım. Onları nasıl bulacağıma dair bir plan yapmam gerekiyordu. Saçımı tutup çekmeye başladım. Yanan canım umurumda bile değildi. Umurumda olan tek şey arkadaşlarımı bulup o vampir zıkkımlarına günlerini göstermekti. Çok sinirlenmiştim artık. Ablamı öldürmeden kötü vampirlerinin kökünü kazıyabiliriz diye düşünüyordum.
Saatler sonra düşünmekten ve düşündükçe ağlamaktan o kadar fenalaşmıştım ki biri gelip boğazıma yapışsa sanırım ona izni ben verirdim. Ayaklarım yine benim kontrolüm dışında beni hareket ettirmeye başladı. Yine başlamıştık. Yüzyıllar yaşayan bir ruhun bazı yönleri olabiliyordu. Hele o ruh asırlarca yaşamışsa. İçimde bir yerlerde ruhum neler yapmam gerektiğini biliyordum.
Kapıyı kitleyip boş sokaklarda yürümeye başladım. Beynim karman çormandı. Yaşlı İrenelerden susmalarını istesem de susmamakta kararlıydılar. Koşmaya başladım. Koşmak beni rahatlatıyordu en az uçmak kadar.
Geldiğim yere baktığımda istemsizce kaşlarımı kaldırdım. Bana yardım etmezlerdi. Onlardan birini öldürmüş sayılırdım. Yine de kapıya doğru ilerleyip zile bastım. Kapıyı uzun siyah saçlı ve gayet hoş görünüşlü bir kız açmıştı. Büyücüleri girdiğim alanda ayırt edebiliyordum. Ruhları bile farklıydı. Ve o kız kesinlikle büyücüydü, emindim.
‘’İrene?’’ diye sormasına karşılık gülümsedim.
‘’Evet. Siz kimsiniz?’’
‘’Azra. İçeri girer miydiniz?’’
‘’Tabii. Teşekkür ederim.’’ Diyerek içeri daldım. Acelem vardı zaten.
Olabilecek tüm asaletimle içeri girerken aklımı kemiren şeyler vardı. Cadılar ya da büyücüler ya beni kabul etmezse düşüncesi. Karşımda beliren yaşlı büyücüye baktım. Bana burukça gülümseyip eliyle gösterdiği yere oturmamı istedi. Oturdum. Çok geçmeden lafa başladı.
‘’Kendin olmaya çalıştığın bu dönemde yanlışlar yapabilirsin. Bu kadar güç 18 yaşında bir kız için çook fazladır çünkü. Bir de bunun üstüne kehanet eklenmiş. Bunları kaldıramayabilirsin anlarım. Bir büyücümüzün enerjisini çaldığın için sana kızgınım evet. Ama ne yaptığını bilmiyordun. Onu zaten kurutmamışsın zaten. Zamanla daha da çok kendine gelecek şu an iyi.’’ Demesiyle yüzüm güldü. İyi bir cadıyı öldürmek istemiyordum.
‘’Ne yapacağımı bilmiyorum. İnsanlara zarar vermek istemiyorum ama buna engel olamıyorum. Sahip olduğum gücün farkındayım. Bu bana çok fazla.’’ Konuşamama ara verip bir nefes aldım ve devam ettim. ‘’Buraya gelmemde ki asıl amaç arkadaşlarım.’’
Bana anlamsız gözlerle baktı ve bende konuşmaya başladım. İçimden bir ses onun güvenilir olduğunu söylüyordu. Ona her şeyi anlattım. Sonuna kadar dinledi ve arada kafasını salladı. Bilge bir kadındı ve bu gayet belliydi.
‘’Onları bulabilirdim ama elementlerden biri ölmüş. Bu işleri karıştırabilir. Ya da yeni doğan Ateş’in yerini bulabilirsin. Çünkü bu ayin şeklinde yapılır. Her element için gücünü verirsin ve bir çember kurarsın. Sırayla nerede oldukları ve ne yaptıkları gözükür. Bunu sadece 5 elemente sahip biri yapabilir. Ayin için bir de kurban gerekir.’’
‘’Kurban?’’
‘’Kendi ruhunu bölemezsin ve bir yere gönderemezsin. Ruh tamamen bir parçadır diğer elementlerin aksine. Bir kurbanın olmalı ve onun ruhunu ortaya koymalısın. Birini öldürmelisin yani.’’
''Bu biraz canice değil mi? Birinin hayatı söz konusu.''
''İçindeki İrene'yi dinle.'' Bilmiyordu. İçimdeki İrene fazla kaltaktı.
Başımı kaldırıp cadının gözlerinin içine baktım. Başka bir kurtuluş yolu olmalıydı. Kabul edemezdim masum bir insanı öldürmeyi. Ne yazık ki gözleri bana boş bakıyordu. Birini kurban etmem gerekiyordu. Ruhunu almam gerekiyordu ama bu fazla caniceydi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
İrene
Fiksi RemajaTarih kitaplarında bulamayacağınız gerçekler. İrene. Barışın sembolü. 5 elementin 5'inede hükmedebilen gelmiş geçmiş en güçlü kadın! Elementler, Vampirler, Cadılar ve diğerleri... Çok derinlere inen yüzyıllardır devam eden hikaye. İRENE!