Karanlık

183 11 1
                                    

şten çıktığımda hava kararmaya başlamıştı. Ablamı arayıp beni almasını istedim. O benden çok farklıydı. Toplum içine karışabilecek biriydi. Modayla ilgilendiği açıkça belli. Benden 9 yaş büyük ve mimar.

 Nasıl kardeşiz bilmiyorum. Benim başkalarının gözünde 'farklı' olarak karşılanmam onun için sorun değil. Farklı olmamı seviyor. Bunları oturup düşünürken çalan korna sesiyle kendime geldim. Arabaya doğru yürüdüm. Gülümsedi ve ''Atla bebek'' dedi. Espiritüel ablam. İlk 5 dakika konuşmadık ama sonradan konuya girdi. 

 ''İrene, yazın bitmesine az kaldı. Okul için düşündüğün bir yer var mı?''. Okulu değiştirmeye çalışmasına kızıyordum. İyi bir üniversiteye gitmem için iyi bir liseye gitmemi istiyordu.

 ''Hayır düşünmedim. Seninle tartışmak istemiyorum abla. Bikaç okul seç ve bende arasından karar vereyim. Şu olayda böylece sonlansın.'' Lafıma karşılık direniceğini düşünsem de anlayışla karşıladı.

 Evimiz 2 katlı ve şirindi. Annem ve babam ölmeden önce daha büyüktü ama ablamla o kadar büyük evde yaşayamıycağımıza karar verçiştik. Böylesi bile bizim için çok büyüktü. 

 İçeri girdiğimizde ablam yorgun olduğunu dile getirip odasına çıktı. Ben de biraz müzik dinleyeyim diyip odama girdim. Üstümdeki zımbırtılardan kurtulup kendimi yatağa attım. Beynim müzik eşliğinde motor hızında çalışmaya başlayınca güldüm. Müzik dinlerken herkesten fazla düşünüyordum. 1 ay sonra 18 yaşıma giricektim ve buna endişelenmem gerekirdi değil mi? Doğum günümü evde sons of anarchy izleyerek geçiricektim her halde. Aklıma en yakın arkadaşımı aramak geldi. Telefonu elime alıp tuşladım. İlk çalışta açıldı. Deli kız.

''Selam Patlıcan Kafa!'' diye çığıran sesi duyunca kulağımdan biraz uzaklaştırdım. Ses kesilince konuşmaya başladım. 

 ''Bana şunu demekten vazgeç Burçin. Patlıcanı  sevmem.'' gülerek cevap verdi.

 ''Saçların patlıcan gibi ama.'' Evet. Siyah boya tutmamıştı. Lanet olası. Cevap vermeyince konuşmaya devam etti. ''Sarışınla işler nasıl gidiyor?''

''Enesle ayrıldık Burçin. Onu bana hatırlatmasan iyi edersin.''  Bir süre sessiz kalıp konuşmaya başlamışken. ''Sonra konuşalım.'' diyip telefonu kapattım. 

 Kendimi bugün az uyuduğuma ikna ederek uyumaya çalıştım. Çok geçmeden beynimin içine yine o görüntüler girdi. Vücudum ateşle kavruluyordu, suyla sönüp, toprakla canlanıyor, rüzgar bedenimi sarıyordu. Karşımda benim yansımam vardı. Bana fısıldıyordu. ''Bize geliceksin...'' Verdiği uyuşuklukla hareket edemiyordum.

 Sıçrayarak uyandım. Hep böyle şeyler görmek zorunda mıydım ben? Su içmek için mutfağa indim. Taburelere oturup başımı mermere koydum. Kafamı kaldırdığımda karşımda bir bardak vardı ve içinde su. Etrafıma baktım. Ablam yoktu, zaten duyardım değil mi? Kimse yoktu. O suyu oraya koyduğumu hatırlamıyordum. Sonunda susuzluğuma yenik düşüp kafama diktim. Su boğazımdan inerken kavrulmuş içimi yatıştırıyordu. 

  Yeniden yukarı çıkmaya başladığımda arkamdan ses gelmeye başladı ve döndüm. Kimse yoktu. Uyusam iyi olur diyerek odama çıktım. Yatağıma doğru yürüdüğümde gözüm aynadaki yansımama çarptı. Makyajımı çıkarmamıştım, mavi gözlerimi sarıyordu siyahlık. Tenim sabahkine kıyasla daha beyaz gibi geldi bir an ve bu düşünceyi zihnimden kovdum. Işıklardandır dedim kendi kendime.

 Gitarıma uzun zamandır dokunmamıştım. Ondan ayrıldıktan sonra dokunmamıştım, bana gitar öğreten adamdan ayrıldıktan sonra. İlk 20 saniye özürlü gibi gitarıma baktım ve sonra saçmalama İrene diye düşünüp elime aldım. Aniden bir dalganın içine kapıldım. Parmaklarım üstünde dolaşıp tellere vurmaya başladı. Ne çaldığımı bilmiyordum, ne yaptığımı bilmiyordum. Aklıma görüntüler giriyordu. Kanatlar, kanatlar yanıyordu. Birinin beni tutup sarmasıyla o dünyadan ayrıldım ve kendi dünyam karanlığa karıştı.

İreneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin