''Bir insanı sevmek, onun gerçeklerini anlamaya çalışmayı da içerir.''
-1 Hafta Sonra-
Hislerini kaybettiğini anladığın zaman hiçbir şey eskisi gibi olmuyor. Hayallerinden vazgeçmek zorunda kalıyorsun. En önemlisi yaşama sevincini yitirirken buluyorsun kendini. Canın yandığında koştuğun insan da canını yakınca, nereye gideceğini bilemiyorsun. Bir fanusun içinde hapsolmuş gibi hissediyorsun kendini. Hatta akvaryumun içinde yaşayan balıklardan farkının olmadığını düşünüyorsun bazen. Mesela sabahları hevesle uyanmıyorsun. Doğru düzgün kahvaltı bile edemiyorsun. Sen yemek yerken kendini iyi hissederdin hatırlasana. Hele arkadaşlarınla yemek yediğinde senden mutlusu yoktu. Ne oldu sana? Ne ara bu kadar hissizleştin sen?Artık gülemiyor ya da ağlayamıyorsun değil mi? İçinde hiçbir şeyin düzelmeyeceğine dair bir his büyüyor her geçen gün, bunu biliyorum. Her gün o insan kalabalığında bir başına olduğunu bilmek, sürekli aynı şeyleri yapmak insana üzüntüden başka bir şey katmıyor.
Birinin sana sarılıp " Her şey düzelecek, iyi olacaksın" demesine ihtiyacın var aslında ama o hiç gelmiyor, gelmeyecek de. Sen geçmişindeki bataklığa saplanmış bir şekilde yaşamaya devam ettikçe o seni kurtarmaya gelmeyecek. Oysa o gel sene koşarak gideceksin yanına..
Matkapla göğsünün ortasına açılmış bir pencere düşün. Perdeyi aralayıp kendi yarandan bakıyorsun dünyaya. Eskisi gibi acımıyor yaran ve asıl bu acıtıyor işte.
Asla yapmam dediğin her şeyi şu an yapıyorsun mesela. Eskiden en azından ağlayıp içindeki zehri akıtabiliyordun, şimdi onu bile yapamıyorsun. Sen yalnızlar rıhtımında yapayalnız kaldın anlasana. Seni kurtaracak bir geminin gelmesini bekliyorsun ama o gemi hiç gelmiyor...
Leyla'nın durumu da tıpkı böyleydi. Yaşam inancı kalmadığı anda Azat tutup çıkarmıştı onu bu bataklığın içinden. Eğer onuda kaybederse hayatta kalmak için hiçbir sebebinin olmayacağını biliyordu.
Aradan tam bir hafta geçmişti ama Leyla hala yatağında bir o yana birde diğer yana dönüp duruyordu. Ne yaparsa yapsın gözüne bir türlü uyku girmemişti. Azatsız uyumak çok zordu. İçinden, 'Ben bu adama ne ara bu kadar alıştım ya?' diyerek söylenmişti. Başını yastığından kaldırıp sırtını dikleştirdiğinde telefonunu başucunda duran komodinin üzerinden alıp Azat'ı aramaya karar vermişti. Evet, yalnızca karar vermişti. Çünkü bunu gerçekleştirmek için cesareti yoktu. O esnada konağın kapı sesinin kapanmasıyla Azat'ın geldiğini düşünmüştü. Apar topar yatağından kalkıp kimin geldiğini öğrenmek için pencereye doğru ilerlemişti. Tam tahmin ettiği gibi, gelen kişi Azat'tı. Yatağına dönüp, bir süre uyumuş numarası yaparak onun odaya girmesini beklemişti. Ama dakikalar hızla geçerken Azat hala odaya girmemiş, direkt mutfağa girmişti. Bunun sebebi de günlerdir doğru düzgün bir şey yemediğinden midesi artık iflas etme eşiğine gelmiş olmasıydı. Leyla, daha fazla dayanamayıp odadan çıkarak Azat'ı aramaya başlamıştı. Hiçbir yerde yoktu. En sonunda mutfakta olabileceğini düşünüp oraya doğru ilerlemişti.
Gece yarısı Azat'ı buzdolabı karıştırırken görmeyi beklemezken içindeki gülme isteğini tutup mutfağa sanki su içmek için gelmişcesine hareket etmişti. Azat, karısının mutfaktan içeriye girmesiyle ona kısa bir bakış atıp geri buzdolabından kendisine sandviç malzemeleri çıkarmıştı. Pek belli etmese de o da bir haftalık süreç içerisinde özlemişti Leylasını. Ama bunu ona söyleyemezdi. Hala kızgındı Leyla'ya. Leyla, bardak almak için mutfak dolabına doğru ilerlerken Azat'ta buzdolabından çıkardığı domates ve salatalıkları yıkamak için harekete geçmişti.
''Pardon!'' Azat, kenara çekilip Leyla'nın raftan bardak almasına izin verip sandviçini yapmaya başlamıştı. Leyla sanki ona inat olsun diye daha yavaş hareket ediyor, sürahideki suyu daha yavaş dolduruyordu bardağa. Bu davranış Azat'ın gözünden kaçmamış ve gülümsemesine sebep olmuştu. Leyla onun bu hallerine alışık değildi. Durumu biraz garipsemişti. Durduk yere konuşup başa dönmeyi istemediği için mutfaktan çıkmaya karar verirken son anda kalbinin sesini dinleyip vazgeçmişti. O esnada Azat'ın kendisine kurduğu cümle ile bakışlarını kocasına çekmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Acının İlacı
Roman d'amourAzat Sancaktar & Leyla Korhan "Bizim buralarda insan bir kere aşık olur, Bir kere sever. Bunun adına da sevda derler.''