Kara Market

15.2K 204 8
                                    

Runa, gözlerini belirsiz bir geleceğe açtığında önce anlamlandıramadı. Uzaklardan gelen yankılı müzik ve insanların heyecanlı sesleri tuhaftı. Doğruldu. Penceresiz bir odada hastane yatağını andıran sert bir yüzeyde sırtüstü yatıyordu. Kollarına geçirilmiş iğneleri görünce kuru dudakları şaşkınlıkla aralandı.

Anıları birer birer kendisine dönerken Runa'nın gözleri dolmaya başlamıştı. Eli direkt acıyan dudağına doğru gitti. Şişkinliğin üzerinde gezinirken ani bir sızıyla inledi. Titrek elleriyle vücuduna bağlanılmış iğneleri sökerken görüşü yaşlardan bulanıklaşmaya başlamıştı bile. Vücuduna baktığında kıyafetlerinin kendisinden alınmış olduğunu gördü. Dantelli beyaz sütyeni ve ona uyan beyaz külodu dışında sahip olduğu her şeyi almışlardı. Runa, kendini korumak ister gibi kollarını zayıf bedenine sardı. Kırılgan ve ihanete uğramış hissediyordu.

Olamaz. 

Çığlığını bastırmak ister gibi dudaklarına götürdüğü elleri, göz yaşlarıyla ıslandı. Duvarlar üstüne üstüne geliyordu. Ancak kendini toparlamalıydı. Güçlü olmak zorundaydı. Gözleri küçük odayı taradığında odanın hastane yatağı, bir tuvalet, bir lavabo ve iğnelerin bağlı olduğu serumlar dışında boş olduğunu gördü. Umutsuzluğa kapılmasına fırsat vermeden silah olarak kullanabileceği bir nesne aramaya koyulmuştu bile. Serumun bağlı olduğu uzun demir askıyı eline geçirdiğinde tutsak olduğu odanın kapısı, içerisini sigara dumanları ve parfümle karışık bir kokuyla doldurarak açıldı. Kapıda iyi giyimli orta yaşlı bir kadının gülümseyen gözlerle ona baktığını görünce bir anlığına şaşırmıştı. Kızıl bukleleri dağınık bir topuzla ensesinde toplanmıştı.

"Ben olsam kalkışmazdım tatlım. O narin boynunu görüyorsun ya, işte tam orada bütün beyin fonksiyonlarını durdurabilecek ufak bir çip gizli." Kahkahasına gözleri katılmazken konuşmasına düz bir ifadeyle devam etti. "Şimdi onu usulca yere bırak yoksa kafanı uçururum."

Elinde tuttuğu tableti işaret ediyordu.

Yutkunan Runa, elindeki demir askıyı sakince yere bırakırken dengesini şaşırdı. Ardından yataktan destek alarak aşırı makyaj yapmış olan kızıl saçlı kadının yüzüne çevirdi bakışlarını.

"Her neyse, benim adım Madam Marin. Kızlarla ben ilgilenirim, dediklerime uyarsan belki sana biraz şeker bile getirebilirim ileride." Otuz iki dişini göstererek gülümsüyordu Runa'ya.

"Ben... İçeride neler oluyor?" Diye sordu Runa kuru dudaklarını yaladıktan sonra.

"Ah..." Madam Marin iç çekti. "Meraklı da küçük şey." 

Tekrar gülmeye başlarken Runa, suratını buruşturdu. Ardından kadın gülmeyi keserek çok önemli bir sır verecek gibi Runa'ya yaklaştı. Şekerli parfümü, genç kızı rahatsız etse de kendini geri çekmemeyi başardı.

"O vasat arkadaşlarını unut. Aklın varsa sıran geldiğinde şirin hareketler yaparsın. Bir sahip bulup buradan kurtulmayı çok ararsın yoksa." İlk defa konuşurken ciddi gözüküyordu. "Burada şartlar senin gibi meraklılar için çok zor."

"İstemiyorum." Runa, sesinin titremesine engel olamadı.

"Tatlım, tatlım... Sodom'un bankasına olan borcunuzu ailenin tek hayatta kalanı olarak senin ödemen gerekiyor." Sahte bir şefkatle gözlerini kırpıştırdı.

Runa vefat eden ailesini gözünün önüne getirdiğinde göz yaşlarına daha da engel olamadı. Onları özlemediği bir gün bile yoktu. Şimdi ise sahip olduğu yeni ailesi de elinden alınmıştı. Konstas'ın, Nomi'yi arkasına bakmadan kucaklayıp güvenli bölgeye götürmesini Runa asla zihninden silemeyecekti. Bir parçası anlıyordu. Diğer yanı öfkeli ve incinmişti. 

SAHİPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin