Not

10.1K 180 15
                                    

"Kendini burada güvende hissetmeni istiyorum." Daha sonra geniş minderlerin üzerini doldurduğu alçak kanepeyi işaret etti. "Bu gece kanepede yatabilirsin, yarın yatağını taşıttırıp, sana bu odada bir bölge oluşturulmasını sağlayacağım."

Teo iyiydi, adil davranıyordu ona. Beklemediği iyilik karşılığında neredeyse gözleri dolacaktı. Matias'ın küstah sözlerinden sonra üvey kardeşinin gösterdiği kibarlık, ikisinin arasındaki uçurumun daha da açılmasına sebep olmuştu. Runa, genç adama sıcak bir gülümseme gönderdikten sonra koltuğa doğru attı kendini. Yorgunluktan ölüyordu. Koltuğun beklenmedik yumuşaklığına gömülürken rahatladığını hissetti. Runa, daha önce kendisinin içine gömülmesine sebep olacak yumuşaklıkta bir kanepeye oturmamıştı. Sıvı gibi şeklini almıştı onun. 

"Ah! hayatımda bu kadar iyi hissettiğimi hatırlamıyorum." Teo kızın dediklerine gülerken ayakları çekmeceli ahşap bir dolaba doğru gitti. 

Dolaptan pamuklu parlak desenlere sahip kumaşlar çıkartıp Runa'nın kucağına bıraktı. Daha sonrasında kızın biçimli kaşlarının hemen üzerine kısa bir öpücük kondurduktan sonra yatağının olduğu tarafa yöneldi.

"İyi geceler." 

"İyi geceler." Runa zar zor duyulacak bir sesle karşılık verdi.

Uzun, siyah demirlerin sardığı pencerelere vuran yağmur damlaları Runa'yı uykusunda rahatsız etti. Uyanmasını emrediyorlardı ondan, ısrarcı sesler çıkarıyorlardı hatta. En sonunda dayanamayarak uykulu gözlerini açtı. Tekrardan farklı bir odadaydı, yine. Gece saatlerce uyuyamamıştı, çok yorgundu. Zaten Runa kolay kolay uyuyabilen bir insan değildi, ayrıca uyurgezerdi. Akıl karı değildi, böyle bir evde bilinçsiz dolaşmak. Uzun zamandır başına gelmemişti fakat yine de tetikteydi. Uyanık olduğu saatler boyunca odanın diğer ucundaki Teo'nun düzenli nefes seslerini dinlemiş ve düşünmüştü. Artık hayatı böyle mi olacaktı? 

Doğruluğunda devasa odada yalnız olduğunu gördü. Çıplak ayaklarını ahşap zemine indirdi ve odada volta atmaya başladı. Gündüz gözüyle oda daha canlı ve güzeldi. Uzunca bir kurt heykelinin yanından geçti. İnsansı özellikler taşıyan alçı heykelin göğsünde bir mızrak gömülüydü. Runa yatak odasında barındırılmak için heykelin fazla tuhaf görünüşlü olduğunu düşündü. Altın çerçeveli boy aynasına doğru ilerledi. Yepyeni beyaz, uzun etekli geceliği içinde diri ve hoş gözüküyordu. Kıyafet dolabının içinden bu kıyafete benzer sürüyle kıyafet bulmuştu. Bazıları fazla açık oluşlarıyla gecelikten çok iç çamaşırını andırıyordu. 

Elleriyle kabarık saçını düzelttiği vakit odada olduğunu bilmediği bir kapı, etrafa sıcak buharlar saçarak açıldı. Teo yüzünde şaşkın ama muzip bir ifadeyle, üzerinde sadece ince bir bornozla kapıda dikiliyordu. Sarı saçlarından akan sular bornozun açık kısmından göğsüne damlıyor, ıslanmış teniyle enfes bir portre çiziyordu. Bornozun önü gerçekten cömertçe aralık bırakılmıştı. Dokunulası tenini gözler önüne seriyor, davet ediyordu. Runa yutkundu. Böyle sınanacağını düşünmemişti. Gençliğin ve  kusursuzluğun harika bir örneğiydi karşındaki dinç oğlan. Runa'nın ona aç gözlerle baktığını fark ettiğinde yakalanmış edasıyla dudaklarını ısırarak başını eğdi. Gülümsemesi alaycılıktan uzak, samimi ve sıcaktı. Runa havaya kalkmış kaşlarıyla Teo'ya dik dik baktığını idrak ettiğinde kıpkırmızı kesildi. Hemen bakışlarını halı desenine kaydırdı, açık olan ağzını kapattı. Aynı anda ellerini ovuşturmakla meşguldü. Bedeninin ısındığını hissetti.

Bu durum Teo'ya cesaret vermişti, usulca kıza yaklaştı. Önünde durduğunda elini kızın çenesine yerleştirdi. Yüz yüze gelmek ister gibi kızın küçük çenesini kaldırdı. Gözleri birbirini bulduğunda gülümsemesi kıza da bulaştı. 

SAHİPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin