ON BEŞİNCİ BÖLÜM

11.2K 360 66
                                    

Biri beni kovalıyordu... Dar sokakata sisli karanlığın en izbe köşesinde durmadan arkamdan bana seslenerek koşturuyordu. Arkama dönersem kesinlikle yakalayacaktı yüzü görünmüyordu çok iyi bir şekilde saklamıştı. Ben de yorgunluğuma inat ayaklarımın izin verdiği bir şekilde dar sokaklarda koşuyordum. Yeni bir sokağa girdiğimde karşıma depo gibi yer çıktı. Buraya girmek zorundaydım yoksa yakalanacaktım. Deponun kapısını azıcık açıp girebileceğim bir şekilde araladım. İçerisi hep kan kokuyordu. Buna şu an aldırmamam lazımdı. Depoya girmiştim. Saklanmak için bir yer bakıyordum, içerisi karanlıktan dolayı görünmüyordu. Elime bir şey geldi. Bunun masa olduğunu anladığımda çok sevinmiştim. Hemen iç tarafına girip saklanmıştım. Bir kaç dakika sonra deponun kapısı gürültülü şekilde açılmıştı. Korkuyordum beni bulursa bana yapacaklarını bilmiyordum. Deponun kapısı aynı şiddette kapanmıştı. Adamın sinirli nefes alış verişleri rahat şekilde duyuluyordu. Biraz daha benim olduğum yere yaklaştı, "Çık dışarıya zorlama!" Kükremesiyle olduğum yerden hemen çıktım. Bana bakıyordu maskesi yüzünden sadece gözlerini görüyordum. Bakışlarında öfke, pişmanlık ve heyecan vardı. Bana bakan gözleri üzerimde tuhaf bir his bırakıyordu. Elini kaldırıp duvara dokundu anında tık diye bir ses duyuldu. Deponun ışıklarını açmıştı. Nasıl biliyordu burasını? Işıkların açılmasıyla depoda kulakları kanatacak derecede olan çığlıklar duyulmaya başladı ve ardından kanat çırpma sesleri. Kafamı tavana çevirince bunların yüzlerce yarasa olduğunu gördüm. Hepsi kaçışıyordu. Aynı zamanda da attıkları çığlıklar yüzünden ellerimi kulaklarıma sıkıca bastırdım. Karşımdaki adama sinirle bakıyordum. Bana yaklaşıp aynı şekilde yukarıya bakıp sonra yavaşca kafasını indirdi ve ellerini pantolonunun ceplerine soktu. Dudaklarını aralayıp ürpermeme neden olan o cümleyi kurdu, "Ah küçüğüm... Yarasa'dan kaçamazsın!"

Yatağımdan nasıl fırladım bilmiyorum ama kan ter içinde kalmıştım. Yanımdaki çekmecenin üzerindeki bardağı alıp içindeki suyu tek seferde içtim. Ellerim titriyordu. Elimdeki bardağı geri yerine koydum. Sabah olmuştu fakat kalkmama daha çok vardı. Saatin alarmını kapatıp ayağa kalktım. Banyoya girip elimi yüzümü yıkadım. Aynada kendime bakınca yüzümün daha da beyazladığını gördüm. Odama geri dönüp yatağın üzerine oturdum. Daha kimse uyanmamıştı ve benim de uykum yoktu. Kulaklığımı alıp müzik açtım ve gözlerimi kapattım. Müziğin etkisiyle uyuyabilirdim belki de.

Birinin bana yumuşak olan bir şeyi çok sert bir şekilde fırlatmasıyla uyandım. Gözlerimi açınca karşımdaki Altan'a garip garip bakmaya başladım. Bana fırlattığı yastığı alıp ona geri fırlattım. Fakat elime kulaklığım dolandığı için telefonla beraber uçmuştu. Telefonum yerde camı kırık bir şekilde kapalı duruyordu. Altan ise olan biten hiçbir şeyi umursamıyordu."Aferin devam et gelişme var." Benle dalga geçiyordu işte. Yerimden kalkıp telefonumun yanına gittim ve telefonu elime aldım. Kapanmıştı. Altana kısa bir bakış attıktan sonra telefonumu açmaya çalıştım. Birkaç dakika sonra açılmıştı. Pin kodumu girip tamamen açtığımda derin bir oh çektim. Altan bana bakıp kafasını sağa sola sallayıp odamdan çıktı. Okul kıyafetlerimi giyip mutfağa kahvaltı yapmaya gidecektim. Dolabıma yaklaşıp okul kıyafetlerimi giydim. Mutfağa gittiğimde annemle Altan kahvaltıya başlamamış beni bekliyorlardı. "Günaydın." annem bana bakıp aynı şekilde karşılık verdi fakat Altan sadece kafasını salladı ve önündeki tabağına gömüldü. Ben de oturup kahvaltımı yaptım. Kahvaltıda Altan'ın telefonunun mesaj sesi mutfağı doldurdu. Ben bakmak için elimi telefonuna uzattığımda benden hızlı davranıp telefonunu kendine çekti. Bu hareketini garipsemiştim fazlasıyla. Bana dönüp," Her şeye burnunu sokma!" diye bana uyarır bir tonda konuştu. Sesi tıslama gibi çıktığı için tırsmıştım. Kafamı tamam anlamında salladım sadece. Annem duruma el atarak," Ablana sahip çıkacağın yerde neden bağırıyorsun ben sana böyle mi öğrettim." annem de Altan kadar sinirliydi. Böyle konularda nedenini bilmediğim hâlde fazlasıyla sinirleniyordu. Annem sözlerinin yetmediğini anladığı için ellerini masanın üzerine koydu ve ellerini birleştirdi. Sakinleşmek için gözlerini kapatıp açtı ve sözlerine devam etti. " Bak Altan ablana sahip çıkman gerekiyor siz babasız büyüdünüz." Annem bu cümleyi kurduktan sonra Altan elini yumruk yaptı ve gözlerini sımsıkı kapattı. Geri açtığında gözleri buğulanmıştı. Ağlıyacaktı... Babasızlık bana da çok kötü etkiler yapıyordu. Arkadaşlarım eskiden hep benle dalga geçerdiler. Sonra ağlayarak gider bir duvar kenarına çöker ve akşama kadar ağlardım. Sonra da benle dalga geçenlerle de bir daha karşılaşmazdım. Annemin konuşmasıyla düşüncelerim son buldu. "Olurda bir gün ben de giderse-", "Ne demeye çalışıyorsun anne!" Altan annemin cümlesi tamamlanmadan araya girmişti. Annemin gitme düşüncesi onu korkutuyordu. Aynı zamanda beni de korkutuyordu. Annem sözlerine devam etmek için boğazını temizledi ve "Bak sizi anlıyorum ama bu bir gerçek ki bir gün ben de gideceğim. O zaman ne yapacaksınız hiç düşündünmü, ablana sahip çıkman lazım her ne olursa olsun. Olur da bir gün bana bir şey olursa asla arkamdan ağlamanızı istemiyorum. Siz güçlüsünüz ve bir birinize destek olmak zorundasınız." Altan kafasını tamam anlamında salladı ve " Ablamı zaten canım pahasına koruyacağım... bu düşüncemi hiç bir şey değiştirmeyecek ve anne sen de bu saçma sapan konularını açma...lütfen." Annemde bir hâller vardı ama söylemiyordu. Bunun farkındayım her zaman bu konuyu açıp bir birirmize sahip çıkmamız gerektiğini söylüyordu. Daha fazla düşünmek istemiyordum. Kahvaltımı yaptıktan sonra evden çıktım. Çıkarken annemin kendinize iyi bakın gibi kelimeleri garibime gitmişti. Ne oluyordu veya ne dönüyordu hiç bir şey bilmiyordum.

BENİMSİN!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin