~Dilerseniz multimedyaya☝🏻 bir uğrayın~
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Hassas Yüreklim...
İstanbul'a nasıl gideceğimle ilgili tartışmalar, babaannemin devreye girip ‘beni otogardan almaları şartıyla gündüz otobüsü ile tek başıma gitmemde bir sakınca olmayacağı’ hususunda verdiği vize ve sağolsun Yaprak ablamın Yekta enişteyle beraber beni almaya geleceklerini söylemesiyle son bulmuş, böylece tatilimi son gününe kadar evimde, ailemle geçirebilmiştim.
Ve bunca hengameden sonra yeniden İstanbul’dayım...
Gelmesine geldim de gelir gelmez, gelmeden önce zihnimde kurguladığım yeni planların bir neticesi olarak yorgunluktan ölme raddesine geldiğimiz bir koşuşturmacanın tam ortasında buluverdim kendimi. Ah şu ben! Rahat durmuyorum ki bir türlü.
Aslına bakarsanız, bendeki parlak fikirlerin ampulü ta Konya'dayken yandı. Hani o babaannemin, daha önceleri defalarca şahit olduğum, Kur'an okurkenki huzurlu hali var ya, işte her şeyin müsebbibi o anlar, demek daha yerinde olur sanırım. Zira ben o an fark ettim ki Mehpare teyzemin hiç öyle bir anına tanıklık etmemiştim. İşte bu farkındalık da yeni planlara, yeni planlarda şu an içinde bulunduğumuz koşturmacaya mahal vermişti.
Babaannem istisnasız her gün bir cüz okur ve tamamladığı her bir hatmi ahirete göçmüş olan sevdiklerine büyük bir mutlulukla hediye eder. Ayrıca gerek erken yaşta yolculadığı eşi, gerek anne ve babası hatta ve hatta Mehpare teyzemin abisi Mehmet dayı için bile sene-i devriyelerinde lokma döktürür, mevlit okuttururdu. Babaannem tüm bunları yaparken ne kadar yaşlanırsa yaşlansın hala daha kendisini işe yarar hissediyor ve hayattan elini eteğini çekmeden yaşamaya devam edebiliyordu.
Benim kolları sıvayıp, bunca koşturmacanın içine dalışım da işte tam bu yüzden, babannemdeki yaşama sevincini Mehpare teyzemde de görmeyi çok ama çok istiyor olmam, çok sevdiği, ardından hayata küstüğü eşi için hala daha bir şeyler yapabileceğinin farkına varsın ve bununla mutlu olsun istiyor olmamdandı.
Tamam, ben de biliyorum onu Kur'an okurken görmemem okumadığı anlamına gelmiyor nitekim namazlarını odasında kıldığı gibi okumasını da odasında yapıyor olması muhtemeldi. Sonuçta gün boyu yanında değilim görmemiş, rastlamamış olmam çok normaldi. Bu yüzden de İstanbul'a döndüğümde bir saha araştırması yaptım.
İlk günlerde karın ağrım Hasan eniştenin ölüm yıldönümünün ne zaman olduğunu öğrenmekti. Mehpare teyzeme sormak istemedim çünkü bu tarz konularda fazlasıyla hassas olduğu için zaten pek yerinde olmayan neşesini kaçırmaktan endişe ediyordum. Ben de Yaprak ablama sormayı daha mantıklı buldum. Tabi öyle pat diye soramıyor insan, bin dereden su getirdim ve öğrendim ki önümüzdeki haftaymış. Bu kadar yakın olmasını da beklemiyordum doğrusu. Sonrasında ise ikinci ve beni bir öncekinden daha çok zorlayan aşamaya geçtim ‘Mevlit yapıyorlar mı' bunu da tabi direkt soramadım ve yıldönümü hafta arasına denk geldiği için “Ya! Demek o kadar yakın. Kış sonuna doğru olduğunu hatırlıyordum da tarih aklımda değildi. Peki mevlidi hafta arası mı yoksa hafta sonu mu yapmayı düşünüyorsunuz?” diye sordum. Cevap ise çok ama çok canımı yakmıştı.
Yaprak ablamın yüzünde ben soruyu sorunca önce bir şaşkınlık oluştu ve daha sonra öylesine mahcup bir ifadeyle “ Biz... mevlit okutmuyoruz.” dedi ki...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Bir Dokunuş ~Tamamlandı~
ChickLitZıt kutuplar birbirini çekerdi, onların arasındaki çekim de tam olarak buydu... Genç kız "Küçük şeylerle mutlu olmayı bilmelisin" dedi. Delikanlı "Mutluluk denilen şey sadece bir aldatmacadır" diyerek cevap verdi. Genç kız mutlu olmaktan vaz geçmedi...