40. Bölüm

388 131 124
                                    

~☝~

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~


Kendini Sevebilmek...

Son zamanlarda hata yapma limitimi zorluyordum resmen. Hiçbir şeyi ama hiçbir şeyi doğru yapamıyorum ya da yaptığım yanlışlara o kadar takılıyorum ki doğru yaptıklarımın farkında dahi değilim. Aslında daha net bir ifadeyle söyleyecek olursam, sanırım yaptığım yanlışlar doğrularımı götürüyordu...

Kayra ile aramızda geçen diyaloğu Büşra'dan saklayacak değilim elbet ama nasıl söyleyeceğime dair en ufak bir fikrim de yok. Sanırım ona itiraf ettiğimde vereceği büyük tepkiye hazırlıklı olmalıyım. Beni tereddüte düşüren şey bana kızacak olması değil de duyacaklarının onu üzecek olmasından duyduğum endişe... Onun üzülmesini, onu üzmeyi istemiyorum hem de hiç... Kendimi onun yerine koyuyorum da ben bayağı rezil olmuş hissederdim herhalde...

Bir de Kayra meselesi var tabi, çocuğu da mahcup ettim. Büşra'ya bir özür borcum var kabul, peki ama Kayra'dan da mı özür dilemeliyim? Peki ortada tam olarak özür beyan edecek bir durum var mı ki? Hadi var diyelim peki bunun özrü nasıl dilenir... Evet, kabul onu zor durumda bıraktım, belki henüz kendi içinde bile netleşmemiş olan duygularını yersiz ve sebepsizce yüzüne vurdum. Ama işte bilmiyorum, hiçbir şey bilmiyorum...

Çok ama çok kötü hissediyorum. Ruhum yoruldu... Çıkmaya çalıştıkça batıyor gibiyim. Belki de çırpınmayı bırakmalıyım artık. Gerçi çoktan bıraktım. Hayalet gibiyim günlerdir. Konya'dan gelmeden önceki sessizliğime büründüm yine. Benim kriz yönetimim ne kadar da zayıfmış böyle, ne kadar da çabuk dibe vuruyorum... Ben hep böyleydim gerçi, yaşadığım olumsuzluklar ruhuma ağır geliyor ve bir müddet kapatıyorum kapılarımı kendime bile...

Günlerdir kimseyle doğru dürüst iki kelam etmiş değilim. Ev halkıyla karşılaşmamak adına dersim olduğu günler evden erken çıkıyordum. Akşam yemeklerinden kaçışım yoktu, dışarıda yiyecek dahi olsam Seher yengem o denli ısrar ediyordu ki katılmak durumunda kalıyordum... Dersim olmadığı günler ise yaklaşan vizelerimi öne sürerek ders çalışacağım bahanesiyle odadan dışarı çıkmıyordum.

İlginç olan ama hiç ilgilenmediğim bir nokta ise benim şu dünyaya küstüğüm bir haftalık zaman zarfında Toprak'ın evde geçirdiği süreyi uzatmış olmasıydı. Gerçi bu kez de ben odadan çıkmadığım için onun evde olması çok sorun olmuyordu ama yine de bazı ihtiyaçlarımı gidermek adına çıktığımda rastlaşmıyor değildik ve bu kadarı bile olmayan neşemi kökünden yok etmeye yetiyordu. Bir de yemek saatlerinde evde olduğu için akşam yemeklerine olan katılım mecburiyetinden dolayı aynı sofraya oturuyorduk. Yemeklerden ziyade birbirimize gönderdiğimiz yoğun negatif enerjiyle doyuyorduk desem sanırım yersiz olmaz. Aramızdaki yüksek gerilim sebebiyle, yeterli teçhizatın bulunması durumunda elektrik üretmek mümkündü bence. Hem hiç de fena olmazdı, bir bahaneyle bu yersiz soğuk savaş bir işe yaramış olurdu.

Hadi ben kendimi anlıyorum, her şeyi elime yüzüme bulaştırmam sebebiyle bir psikolojik çöküntünün tam ortasındayım ve kendime duyduğum öfke neticesinde Toprak'ı kurban seçerek ona sardım da ona ne olmuştu da o akşamdan sonra bana karşı hepten nefret beslemeye başlamıştı anlayabilmiş değilim. Gerçi bu konuyu çok sorguluyor da değilim, sonuçta ne onunla ne de boyundan büyük öfkesiyle ilgilenmiyorum. Aslında sadece onunla değil, bu aralar pek de bir şeyle ilgilendiğim söylenemez.

Normalde etrafıyla fazla alaka kuran biri olduğum için bu içine kapanık halimin dikkatlerden kaçmayacağı kesin. Hatta Seher yengem ve Hakkı amcam tarafından fark edildiğinin, kendi aralarında sebebini tartıştıklarının bilincindeyim. Aslında onları üzmek istemiyorum ama dedim ya; şu an kapılarım kendime bile kapalı...

Küçük Bir Dokunuş ~Tamamlandı~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin