~☝🏻~
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Sessizliği Dinlemek...Sanırım gaipten sesler duyuyorum ya da ben gaipten geldiğine inanmak istiyor da olabilirim...
Kaçmak istediğim gerçeklerle yüzleşmekten korkarak gözlerimi yumup, içime derince bir nefes çektim.
İçimden geçen 'duyduğum sesin ona ait olmamasını' dilediğim onlarca yakarış cümlesi duaya dönerken burada olup, olmadığını teyit etme isteğime yenik düşerek kaldırdım başımı.
Yaklaşık iki metre uzağımda, elleri cebinde, yüzünde ise bıyık altı diye tabir edilebilecek bir gülümsemeyle bana bakıyordu...
Bu kez de, gördüğüm bu karenin bir halüsinasyondan ibaret olmasını diliyordum bütün kalbimle.
Gerçek olabilir miydi, gerçekten gelmiş olabilir miydi! Ya da bu kadar gerçekçi bir hayal görüyor olabilir miydim? Peki hangisi daha ürpertici dersiniz, onun şuan tam da burada, karşımda oluşu mu yoksa baktığım her yerde gerçeğinden ayırt edemediğim şekilde hayalini görmek mi...
Öylece yüzüne bakakaldım oturduğum yerde.
Uzun uzadıya tepkisiz bir şekilde bakmaya devam edince elini kaldırıp onu görüyor muyum diye kontrol eder gibi aşağı yukarı salladı.
Ondan reaksiyon görmek kalbimde ufak çaplı zelzele oluşturmuştu ama hala inanmakta zorluk çekiyordum. Hani olur ya, rüyada mıyım diye anlamak için kendini cimcikleyen ya da tokat atan film karakterleri, biri de beni silkelese hiç fena olmazdı doğrusu...
Gerçek olmasından korkmama rağmen bir hayal ürününün eseri olma düşüncesine tahammül edemedim. Doğrulamak istercesine ona doğru yürüdüm...
Attığım her bir adımda varlığını biraz daha hissediyordum. Hayal, rüya, vehim değildi... O gerçekti, o buradaydı... Yanı başımda... Elimi uzatsam erişebileceğim bir yakınlıkta... Tam karşımda...
Onu görmek, solup giden umutlarıma can suyu oldu. İçimde yemyeşil bir orman canlandı, bin bir renkte çiçekler açıverdi. Dışarda kıştan kalma bir hava, benim içime ise baharlar kök saldı...
Yavaş yavaş ona yaklaşmaya devam ederken, beynimin içinde çalan romantik fon müziği, bozuk plak gıcırtısı eşliğinde bir anda duruverdi.
Şimdi ben tam olarak ona nasıl davranmalıydım, nasıl karşılamalı! Ne demeli, ne yapmalıydım? Peki ya o ne için, ne sebeple gelmişti. Hesap soracak, kızacak mı dersiniz! Gönlümü almaya gelmiş olması, zeytin dalı uzatma olasılığı boş bir kuruntudan öteye geçemez miydi!
Adımlarım bir anda sekteye uğradı, duygularımı kasıp kavuran, esip savuran bir girdap beni ele geçirdi ve dudaklarımdan istemsizce bir soru döküldü.
"Ne işin var senin burada!"
Ağzımdan çıkan soru beni de memnun etmemişti. Buraya hangi sebeple gelmiş olursa olsun yine de onu daha nazik karşılamış olmayı dilerdim. Bu ses tonu ve bu tavırla, böyle bir soru sormak istemezdim. Ama olmadı, bir anda belki de korkularım galip geldi ve çıkıverdi ağzımdan...
Benden gelecek savunma hattına hazırlıklıymış gibi, hiç istifini bozmadan "Memleket havası almaya geldim" dedi, başını gökyüzüne doğru kaldırıp derince bir nefes içine çektikten sonra.
Bozulmuş muydum! Allah aşkına, benim derdim neydi! Ne olsun istiyordum, ne desin isterdim mesela! Hem burada olmasın istiyorum hem de tutmuş, gelme sebebini beğenmiyorum! Hele de onun burada olma maksadını son derece müdanasız sormuşken, bana güzel sözler söylemesini mi bekliyordum gerçekten!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Bir Dokunuş ~Tamamlandı~
Literatura KobiecaZıt kutuplar birbirini çekerdi, onların arasındaki çekim de tam olarak buydu... Genç kız "Küçük şeylerle mutlu olmayı bilmelisin" dedi. Delikanlı "Mutluluk denilen şey sadece bir aldatmacadır" diyerek cevap verdi. Genç kız mutlu olmaktan vaz geçmedi...