~☝~
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Bir Teşekkür Meselesi...
Bir adım, iki adım, üç adım... Sayamadığım, bana doğru atılmış ve tam önümde neticelenen birkaç adım daha... Hafifçe öne doğru eğilip, yüzünü yüzüme hizalayan bir adet Toprak! Ve bu anların hiçbirinde beynime iştirak etmeyen, beni yarı yolda bırakarak ardına bakmadan kaçıp giden şuurum...Kalp atışlarım; aramızdaki mesafenin azlığından mı, yoksa zaten gergin olduğumdan mı dört nala koşar gibiydi? Peki ya nefesim! Nefesime ne olmuştu? Veriyor muydum, alıyor muydum? Yoksa herhangi bir solunum eylemi göstermeden nefessiz mi bekliyordum?
Şaşkınlıktan son raddesine kadar açılmış gözlerle fazlaca yakınımda duran yüzüne bakakaldım. Ne yapmaya çalışıyordu burnumun dibine girerek anlamış değildim.
Karşımda ayna olmadığı için nasıl göründüğüme dair çok da bir fikir yürütemiyorum ama gözlerinde ve yüzünde oluşan alaycı tavırdan anladığım kadarıyla yüz ifadem onu bir hayli eğlendiriyor olmalıydı.
Neyse ki bu eğlenir hal kısa sürmüş saniyeler içinde yüz hatları keskinleşerek ciddi bir tavırla konuşmaya başlamıştı.
“Seninle konuşmak isteğim bir konu var. Ama Toprak olarak değil, Mehpare’nin torunu olarak... Aramızda geçenleri bir kenara bırakıp, biz olarak değil de sadece ona değer veren iki kişi olarak... Yine de dinlemek istemezsen anlarım” deyip aramızdaki bu anlamsız yakınlığa bir son vererek arkasını döndü ve yürümeye başladı.
Benden uzaklaşmasıyla beraber solunum yollarım yeniden faaliyete geçmiş ve derin bir nefes almıştım.
Neydi bu şimdi! Ne yapmaya çalışıyordu aklı sıra? Konuşacak mıydı, konuşmayacak mı? Hem ne konuşacaktı ki?
Eyvahlar olsun! Kesin dün onu dinlediğimi fark etmişti de hesap soracaktı! Kim bilir ne hakaretler duyacaktım! Eyvah ki ne eyvah!
Hâlbuki fark edilmemek için o kadar da mücadele etmiştim. Beni görmüş, varlığımı hissetmiş olması neredeyse imkansızdı... İyi de madem orada olduğumu anlamıştı, neden konuşmaya devam etmişti ki?
Peki madem benimle bir şey konuşmak istiyordu o halde şimdi nereye gidiyordu?! Konuşmak için bir yere davet etti de ben mi kaçırdım? Yoksa peşinden mi gitmemi bekliyor!
O ilerliyor ben ve cevap aradığım sorularım ise ardından bakıyorduk. Kısa bir süre sonra durdu, dönüp omuzunun üzerinden bana bakarak “Gelmeyecek misin?” diye sordu.
O an tam da bir hödük olduğuna karar verdim. Gerçekten de peşinden gitmemi beklemişti! Aklı sıra davet mi etmişti beni! Tamam, aramız iyi değil ve çok da sempatik bir konuşma yapmayacağımız da kesin ama yine de konuşmayı isteyen o olduğuna göre daha nazik davranamaz mıydı? Gerçi benimle Toprak olarak değil de Mehpare teyzemin torunu olarak konuşmak isteyişine bakılırsa bana karşı bir hayli öfkeli ve bu durumda konuşma isteğini bu kadar sakin bir şekilde dile getirmesi bile bir incelik olarak algılanabilir. Ama yine de ne bileyim yani. Bu tavrı da çok kaba. Sanki tenezzül etmezmiş gibi...
O önde ben arkada... Kurbanlık koyun gibi onun ardından yürüyorum. Aslında gitmeyebilirdim. Hem o da dinlemek istemezsen anlarım demişti. Ama artık kaçmaktan yoruldum, şu ufacık meseleyi halledemeyişimizden, kocaman bir dağa çevirmişliğimizden sıkıldım. Artık bu konuyu açıklığa kavuşturmak, bir nokta koymak ve rahat bir nefes almak istiyorum. Hedefini bilmediğim hızlı adımlarını, anne tavuğun peşinde koşturan civciv gibi takip edişim de bu yüzden...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Bir Dokunuş ~Tamamlandı~
ChickLitZıt kutuplar birbirini çekerdi, onların arasındaki çekim de tam olarak buydu... Genç kız "Küçük şeylerle mutlu olmayı bilmelisin" dedi. Delikanlı "Mutluluk denilen şey sadece bir aldatmacadır" diyerek cevap verdi. Genç kız mutlu olmaktan vaz geçmedi...