{3}

153 46 44
                                    


"Hiç büyümeyeceğine söz veren Wendy, kardeşlerini ve Peter'in arkadaşlarını da yanına alarak eve döndü ve verdiği sözü çiğneyerek büyüdü. Peter yıllar sonra kalp kırıklarını hiçe sayarak Wendy'nin yanına gitti," dedim kollarımın arasında ağlayan adamın saçlarını dikkatlice okşarken. "Biricik Wendy'sinin büyüdüğünü gören Peter'in kalbi öylesine kırıldı ki, gözlerinden akan yaşlar bile feryat etmeye başladı."

Giray şaşkınca kafasını kaldırdı ve kızaran gözleriyle gözlerimin içine bakmaya başladı. Gözlerindeki masum ifade istemsizce iç çekmeme neden oldu. "Herkes gitmişti. Duygularını belli etmekten hoşlanmayan Peter, ilk kez bu kadar içli ağlamıştı." Buruk bir gülümseme sunarak saçlarıyla oynamaya devam ettim. "Herkes mi?" diye sordu titreyen çenesini saklamak için dişlerini birbirine bastırarak. "Herkes. Tinkerbell dışındaki herkes."

"O gitmemiş mi?" diye sordu heyecanla. "O büyümemiş mi?" Başımı iki yana salladım. "Tink'in önüne dünyanın en güzel şeylerini serseler bile Peter'i seçerdi. Çünkü Peter onun ilk ve son aşkıydı. Ve ne olursa olsun onun yanında kalıp savaşacaktı."

"O zaman neden Tinkerbell'i kötüymüş gibi gösterdiler?" diye sordu gözlerimin içine merakla bakarken. "Tinkerbell kötü değildi, sadece Peter'in Wendy'i sevmesini kıskanmıştı." Tekrar başını göğsümle boynum arasındaki yere yasladı. Dudaklarımı birbirine bastırarak bekledim. Burnumun ucu ve gözlerim sızlamaya başlamıştı. Onu sakinleştirmişken ben ağlamaya başlarsam komik olurdu.

"Ben bir süre Wendy gibi senin annen olacağım ama sonunda kendi evime gidecek ve büyüyeceğim." Tepkisiz kaldı. Derin bir nefes aldığını duydum sadece. Zaten söylenecek bir söz yoktu. "Ben o hiç hoşlanmadığım Wendy, sen benim için çok özel olan Peter Pan olacaksın ama her şekilde birbirimize zarar vereceğiz."

"Wendy değil Tinkerbell ol," dedi çekingen bir tavırla. "Gitme, büyüme."

"Ben Tinkerbell kadar cesaretli değilim, Merdümgiriz. Sen bir gün Wendy'ni bulursan, ben Tinkerbell gibi yanında kalıp senin için savaşamam." Sanki kollarının arasından uçup gidecekmişim gibi sıkıca sarıldı. Hızlanan kalp atışlarımı fark edecek olması beni biraz germişti. "O zaman sen benim Varolmayan Ülkemsin. Soldan ikinci yıldızımsın. Kimsenin bilmediği, tüm güzellikleri içinde barındıran yerimsin. Sen benim evimsin."

Başımı eğdim ve akmaya hazır bekleyen gözyaşım saçlarının arasına damladı. Tam gözyaşımın damladığı yere ufak bir öpücük kondurdum. 'Sen benim evimsin,' diye tekrarlandı sesi zihnimde. 'Sen benim hayatımı sürdürdüğüm tek yersin.'

Yaşadığımız anı hatırladığımda etim koparılıyormuş gibi hissettim. Parmaklarımın arasında duran kitap kızgın bir metal gibi canımı yakmaya başladığında ağlamaya devam ettim. "Unutmayacağım," dedim burnumdan soluyarak. "Yaşadığımız her anı bastıra bastıra yazacağım zihnimin duvarlarına. Unutmayacağım, sensiz kalmayacağım."

Kitabı aldığım yere hızlıca bıraktım. 'Wendy,' diye seslendi anılara gömülmüş olan boğuk ses. 'Güzeller güzeli Wendy, bizim hikayemizin sonu böyle olmayacak. Sen soldan ikinci yıldızımızdan gitmek istemeyeceksin, ikimiz de büyümeyeceğiz.' Derin bir iç çektim. Hikayemizin sonu öyle olmadı Peter Pan. Ben gitmek istemedim, sen de istemedin. Ama gittin Peter. Varolmayan Ülke'de, soldan ikinci yıldızda beni yalnız bıraktın.

Titreyen bacaklarıma meydan okur gibi ayağa kalktım. Ürkek bir ceylanı andıran bedenimin içine kimsesi uğruna tüm ormanı katledecek bir aslanın ruhu üflenmişti. Kendimi toparlayıncaya kadar bekleyecektim ama Tanrı şahidim olsun ki er geç kimsemi benden çalan kalpsiz et yığınlarından intikamımı alacaktım. Bir avuç toprağa yenilmenin ne demek olduğunu onlara öğretecektim.

Onun kokusunu muhafaza eden yatağa yattım ve yastığına sıkıca sarılarak cenin pozisyonu aldım. Burnuma dolan koku, ardı kesilmeyen gözyaşlarıma yenilerini eklemişti. Bulanık gözlerime rağmen ayırt edebildiğim tek şey fotoğraflarımızdı. Üzerinden sadece birkaç gün geçmiş olmasına rağmen saçlarımı okşayıp beni uyutmaya çalışan kemikli parmakları özlemiştim. Ve şimdi onun kokusunu barındıran şeye sarılırken sanki ona sarılıyormuşum gibi hissediyordum.

"Seni seviyorum," dedim. "Sana bunu çok fazla söylemediğim için pişmanım, seni seviyorum."

'Seni seviyorum,' diyen sesi kulaklarımda çınladı. 'Bülbülün, gülü; çocuğun, parkı; ruhun, müziği sevdiği gibi seviyorum.'

Yüzümü yastığa bastırdım ve yatakta daha da küçük yer kaplayıncaya kadar bacaklarımı kendime çektim. "Buradayım," diye fısıldadı. "Daima burada olacağım Efsunkâr küçüğüm." Boğazıma sarılıp beni boğmaya çalışan kelimelerden kurtulmak için öksürdüm. Bu yatağa her girdiğimde vücudunun sıcaklığını hissetmeye o kadar alışmıştım ki, tam şu anda ne kadar yalnız ve çaresiz olduğumu yeniden hatırlamıştım. Üşüyordum. Üşüyordum ve beni ısıtabilecek tek kişi de buz gibi soğukluğa hapsedilmişti.

Ölüyordum. Ama ona kavuşamıyordum.

Merdümgiriz: Kalabalıktan hoşlanmayan, yalnızlığı seven

Efsunkâr: Büyüleyici

düzelene kadar veda... sanırım?

soldan ikinci yıldız✨•peter pan•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin