Memory Nine

5.1K 560 128
                                    

09.06.2016

Jungkook 💫

"Elin nasıl?"

Ortadan taş çekerken, aynı zamanda da karşımda ıstakaya pür dikkat bakan Hyesa ile konuşuyordum. "Tüm küçük taşlar nasıl olur da bende toplanır, inanamıyorum." diyerek derin bir nefes verdiğinde, güldüm.

101 konusunda çok şanssızdı.

"Hei, bu el elden biteceğim. Bekle ve gör bebeğim." Jimin, okey eşine göz kırptığında Hei inanamaz gözlerle ona baktı. "Üç eldir açamıyorsun Jimin, elden bitersen çok makbule geçer."

"Jungkook elin açabiliyorsa hemen aç, ben bu Jimin'e güvenmiyorum." Hyesa'yı kafamı sallayarak onayladım, zaten öndeydik ve risk almaya gerek yoktu. "Görüyor musun Hei, düşmana korku salıyorum."

"Küçücük ellerinle önüne konulan taşları bile tek seferde alamıyorsun Jimin, nasıl korku salabilirsin?"

Cümlemi bitirir bitirmez, kafama çarpan bir el hissetmemle sinirle Jimin'e döndüm. "Ağzına sıçtırtma Jimin, doğru düzgün dur." Kaşlarını kaldırdı ve pis pis sırıttı. "Ne yaparsın kardeşim, merakla bekliyorum."

"Oynayın artık, sıktınız." Hei bıkmış bir ifadeyle bize bakarken, Hyesa da ona katıldı. "Daha Jimin elden bitecekmiş, hızlı ol Jungkook."

Kızlar birbirine dönüp güldüğünde, Jimin ve ben göz devirmiştik.

Jimin'e taş atarak oyunu devam ettirdiğimde, merakla kendine gelecek taşı bekleyen sevgilime baktım. Herkesle kolay kolay anlaşan bir yapısı yoktu, her ortamda rahat edemiyordu ama burada kendini iyi hissettiğini biliyordum.

Jimin ve Hei ile takılmayı seviyordu, benim arkadaşlarım arasından en sevdiği ikili olabilirlerdi.

"Jimin ne olursun artık doğru düzgün bir taş at ya!" Hyesa isyan ederek, ortadaki taşlara yönelirken devam etti. "Kaç eldir bir atıp duruyorsun, per yapsaydın bunlardan keşke."

"Ortadan çekiyorum onları, üzgünüm." Hei güldü ve Hyesa'nın koluna hafifçe vurdu. "Bulaşma ona, kesin tüm birleri çekmeye devam eder."

"Jungkook, Hei'ye büyük mü atsam?" Eline bir kere daha göz gezdirdikten sonra tekrar bana baktı. "Elimde başka taş kalmadı, zaten bu hariç tüm taşlarım küçük."

"Kafana göre takıl," Jimin'i işaret ederek sırıttım. "Zaten Jimin'in olduğu bir takım kazanamaz."

Hepsi güldüğünde, Hyesa kırmızı 13'ü attı ve Hei neredeyse ağlar bir ifadeyle masaya kapandı. "O bana lazım olan taş ama alınca açamıyorum!" Sinirle kafasını kaldırıp, sevgilime baktı. "Ne vardı şunu bir iki el sonra atsan?"

Hyesa sadece sinir bozucu bir şekilde gülerek, bana göz kırptı. Onun bu oyuncu halleri beni eğlendiriyordu, izlemesi zevkli bir görüntüydü.

Hei taş çekti, biraz düşündü ve bana mavi 5 attı. Taşlarımda göz gezdirdim, işte şimdi Hei ve Jimin çiftinin sonuydu.

"Evet, millet. Bu çocuk elden biter."

Istakayı hafifçe eğerek taşlarımı gösterdiğimde Jimin neredeyse bağırarak "Şanslı pezevenk." demişti. Hei masanın altından bacağına vurmuş olacak ki çenesini kapatıp, ahladı. "Bir gün sakat kalacağım Hei, ciddi diyorum."

"Artık farkı kapatamazsınız, oynamaya devam edelim mi?" Hyesa elindeki kalemi bırakarak, yenilen çifte baktı. "Ne devam etmesi ya? Bir daha Jimin ile hayatta eş olmam." Hei, sinirle Jimin'e bakarken, sevgili arkadaşım sadece sırıtmıştı.

"Hatırlarsan senin sevgilinim ben, mecbur eş olacaksın." Duraksadı ve yüzüne acınası bir ifade yerleştirerek, masanın diğer ucundaki Hei'ye doğru eğildi. "Ayrıca hesap bize kitlendi ve ben fakirim, sen ödersin artık."

"Neden beni hiç şaşırtmıyorsun Jimin?"

Hep beraber masadan kalktığımızda, Hei hepimizin hesabını ödemişti. Buz gibi geceye adım attığımız andan itibaren, koluma sarılan bir çift el hissetmiştim.

"Dondum." Anında kızaran burnuna bakarak güldüm, bana sokulmuş hali evimizde misafir olan kediyi anımsatıyordu. "Gel bakalım." Kolumu ondan kurtararak, beline sardım ve bana daha çok sokulmasına yardımcı oldum.

"Nereye gidelim buradan?" Jimin ve Hei de kol kola girmiş şekilde arkamızdan geliyordu. "Nehire doğru yürüyelim, yağmur çok güzel yağıyor." Kolumun altından çıkarak, arkamızdaki çifte seslenen Hyesa cümlesi biter bitmez eski yerine geri dönmüştü.

"Bize uyar."

Atıştıran karın altında yürürken, boynu açılan Hyesa'nın hırkasını düzelttim. "Çok romantik bir ortam olmadı mı böyle? Şaşkınlıklar içindeyim." Mırıldanmasına karşılık kaşlarımı çattım. "Neye şaşkınsın?"

"Seninle romantik bir ortamda bulunabildiğime, malum biraz odunsun sen." Güldüğünde, ben de güldüm ve onu kendime biraz daha bastırdım. "Şikayet etme, romantik olmaya karar verirsem görürsün."

"Aman aman, kalsın." 

Sessizliği tercih ederek, çok hafifçe yapan yağmurun altında biraz daha yürüdük. Huzurlu hissediyordum, aşık olduğum kadın kollarımın altında yürürken ve küçük damlalar üstüne düşürken dünyanın en güzel manzaralarından birini bulmuş gibiydim.

Her ne kadar kalbi benim için atmasa da, bana aşık olmadığını bilsem de benim için hiçbir şey değişmiyordu.

O, hala dünyanın en güzel manzarasıydı.

Hala kalbimi deli gibi çarptırıyordu, kalbinin benim için çarpmadığını bilsem de.

"Nehire bir köprü yapacaklarmış birkaç seneye," Nehirin kenarına kadar gelmiştik ve temiz görünen suya bakarak konuşuyordum. "Yeni halini görmek için geliriz belki ileri de buraya."

Hyesa derin bir nefes verdi, verdiği nefesi inip kalkan bedeninden hissetmiştim.

Bana cevap vermedi, benimle birlikte olacağına garanti veren gelecek planlarımı onaylamadı.

Hiçbir zaman bana boş umutlar vaat etmedi.

Yine de beni seviyordu, hissediyordum. Aşık olmadığını biliyordum, yine de kalbinde bir yerim vardı işte.

Kalp atışlarını hızlandıracağım bir gün de gelecekti ve o zaman, yıllar sonra buraya o köprüyü görmeye gelecektik.

Memories² Die | JJK ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin