15.03.2017
Jungkook 💫
Tekerlekli bavulu peşimden sürüklerken, eve doğru adımlıyordum. Sadece uyuyup, saatlerce uyanmamak istiyordum.
Hyesa'ya sarılmak için saatleri saymıştım neredeyse, kokusunu duymaya bu kadar yaklaşmışken sanki kısacık mesafe bitmiyordu.
Kapının önüne geldiğimde, tam zile basacağım sırada durdum. Saat sabahın beşiydi, daha hava bile tam aydınlamamıştı ve Hyesa uyuyor olmalıydı.
Onu rahatsız etmemek için tek omzuma astığım çantadan anahtarı buldum ve kapıyı açtım. Bavulu kapının biraz ilerisine yerleştirdim ve anahtarı vestiyere asarak, omzumdaki çantayı indirdim.
Ev beklediğim gibi sessizdi, ben de ses çıkarmamaya özen göstererek, üstümdeki hırkayı kenara koydum.
Odamıza doğru adım atarken, evin içinde değişik bir koku alıyordum. Benim parfümüme benziyordu, Hyesa'nın hediye olarak aldığı parfümü yanımda götürmeyi unutmuştum, ben yokken o mu sıkmıştı acaba?
Garipti, o çiçek kokularını severdi.
Koridorun sonundaki odamıza yürürken, içimi basan bir hisle duraksadım. Ev, neden eve gelmişim gibi hissettirmiyordu? Garip bir şey vardı.
Evim gibi değildi sanki burası, yabancı geliyordu.
Kafamı iki yana salladım, saçmalıyordum. Evden uzak kalmış olmak bana yaramamış olmalıydı, Hyesa'yı özlemiştim ve kavuşacak olmak duygu karmaşası yaşamama neden oluyordu.
Adımlarımı devam ettirdim, odanın kapısını sessiz bir şekilde açtım ve içeri baktım.
O an, bir kez daha öğrendim.
Yıllar önce bomboş sokakta sesi yankılanan sarhoş kız bana öğretmişti, dünyanın insanın başına üç saniyede yıkılabileceğini.
Şimdi aynı kız, unuttuğum şeyi tekrar hatırlatıyordu bana. Tekrar dünyayı başıma yıkıyordu. Saniyeler önce açtığım bu kapıyı açmış olmanın, dünyamı mahvedebileceğini gösteriyordu.
Bizim yatağımızda, kollarımda uyuduğu yatakta, üstünde yabancı bir erkeğin gömleğiyle, vücudunda yabancı kollarla, uyuyordu.
O uyuyordu, ben içimdeki aşkla birlikte ölüyordum.
Ellerimin uyuştuğunu hissettim ilk önce, kapı kolunu tutan elim yavaşça çözüldü ve aşağıya düştü. Sonra uyuşma beynime taşındı, her bir hücremi küçük bir karınca kemiriyor gibiydi.
His büyüdü, içimi kapladı.
Beni yedi, ruhumu ufak parçalara ayırarak yok etti.
Görüyordum, karşımdaydı. Yine de beynimde bir taraf sürekli beni rahatsız ediyordu, yanlış mı görüyordum? Gözlerimi birçok kere açıp kapattım, uyuyan bedenler kaybolmadı.
Onların her kaybolmayışı, beni tekrar yıktı.
Sadece dakikalar önce benim olduğuna inandığım bedeni, başkaları ile mi paylaşmıştım? Her dudaklarını öptüğümde, benim olduğuna inanmıştım, sadece benim.
Bencil bir adam değildim, asla olmamıştım. Benim paylaşamadığım tek şey oyken, benim paylaşmayacağıma emin olduğum tek şey oyken, nasıl olurdu bu?
Derin bir nefret kapladı içimi, ona her baktığımda içimde oluşan parıltı, yerini kasvetli bir karanlığa bıraktı.
Geriye doğru bir adım attım, burada neden duruyordum ki? Ne yapacaktım burada daha fazla durarak? Ne kadardır buradaydım?
Saatlerdir burada dursam, fark etmezdim.
Geriye doğru attığım ikinci adımda, gözlerim aşık olduğum kadından çekildi. Yanındaki bedene baktım, benim yerimi almış bedene baktım.
İhanet, insanın kanını damarlarından çekiyordu.
En yakın arkadaşımlarından birinin yüzünü, sevdiğim kadınla aynı yatakta gördüğümde anlamıştım.
Daha fazla katlanamayarak arkama döndüm, evden çıkmam saniyelerimi almıştı. Nereye gideceğimi o kadar bilmiyordum ki, kapıyı kapatır kapatmaz öylece kalmıştım.
Birkaç adım daha attım, ben sadece evime dönmek istemiştim.
Ben sadece sana dönmek istemiştim, Hyesa. Neden bana bunu yaptın?
Omzuma dokunan bir el hissetmemle, önüme birinin geçmesi bir olduğunda kafamı kaldırdım. O, karşımda duruyordu.
"Jungkook, dur." Nefes nefese kalmıştı, elini omzumdan çekti ve yalvarır bir ifadeyle bana baktı. "Ben çok üzgünüm, böyle görmeni istemezdim."
"Sus."
Jin, sus.
Seni öldürmek istiyorum, sadece buradan git.
Çünkü yapmayacağımdan emin olamıyorum.
"Jungkook yemin ediyorum sevmeseydim sana bunu yapmazdım," Panikle devam etti. "O-onu çok seviyorum. Sana bunu yapmak iste-"
Sıktığım yumruğum, yüzünü bulduğunda sesini sonunda kesmişti. Ağzından çıkan kelimeleri artık duymuyor olduğum için mutluydum.
"Özür dilerim." Hala karşımda duruyordu, hala konuşuyordu. İçimde hiç hissetmediğim kadar büyük bir öfke hissediyordum, kimseden bu kadar nefret etmemiştim.
Daha önce hiç kimse tarafından bu kadar büyük bir ihanete uğramamıştım.
Kendimi kaybetmiş gibi hissederken, arka arkaya attığım yumruklar yüzünü buldu. Yere düştüğünde, aldırmadım. Vurmaya devam ettim, sanki ne kadar vursam yetmeyecekti.
Öfkem geçmiyordu, ellerim titriyordu ama duramıyordum.
"Jungkook!" Bağırdığında, susması için güçlü bir yumruk daha attım. O, benim sevdiğim kadını elimden almıştı. O benden aşkımı almıştı.
Jin fark etmese de o yatakta benim aşkımın katili olmuştu.
"O da beni seviyor, sevmeseydik bunu asla yapamazdık!"
Tam o noktada, duyduğum cümlenin her kelimesi kalbime batarken durdum. Bir süre sadece yüzüne baktım, birileri bir bez bebeğin içini boşaltır gibi içimdeki her şeyi boşaltmıştı sanki.
Tek bir kelime dahi etmedim, ayağa kalktım. Onu öylece bırakarak, arkamdan söylediği hiçbir şeyi duymayarak yürümeye başladım.
Hyesa, beni aldatmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Memories² Die | JJK ✓
FanfictionSadece basit bir şarkı, Ve bizim hikayemiz tam da böyle başladı.